Bu soruya sevgili eğitimci-yazar arkadaşım Cafer Keskin ile beraber yanıt arayamaya çalıştık. Bir yandan da aklımıza sonsuzluğa uğurladığımız Duygu Asena geldi. Yıllar önce “kadının adı yok” demişti. O zamanlar pek üzerinde durmamıştık. Şimdi daha iyi anlıyoruz. Işıklar içinde uyusun.Bu sorunun yanıtını sizlerde düşünün.
Geçenlerde iktidar partisi grup başkanvekili sayın kadın milletvekilimiz, “Biz iktidara gelene kadar kadının adı yoktu, kadın bizimle doğdu” anlamında bir ifade kullandı.
Kadını tek pencereden değerlendiren, ancak başörtüsü ile kadın olunabilir anlamı taşıyan bu talihsiz açıklama; maalesef kadınları ve toplumu yanlış algılayan bir düşüncenin ürünüdür diye düşünüyoruz. Tabiki bu görüş ve değerlendirme kendi dünya görüşü ile paraleldir. Bizlere de sürpriz değildir. Elbette her düşünceye saygı çerçevesinde eleştirilerimizi de yapmak zorundayız. Böylece konunun etraflıca tartışılmasına bir yol açarsak seviniriz. Bu tartışmalardan gerçeği kadın arkadaşlarımız bulacak ve daha doğru değerlendirme yapacaklardır.
Kadını gerçekten kadın yapan temel olgular; toplumculuk, yurtseverlik, üretimdeki konumu, dünyaya bakışı, aile kavramına verdiği önem, güçlü karakteri ve kimliğidir. Bunun yanında; çağdaş ve sorunları tespit edip çözebilmek yetisine sahip olmasıdır. Bu özellikleri başının açık ya da kapalı olması yönü ile değerlendirirsek çok yanılmış oluruz. Yukarda belirttiğimiz kadına ait duruş ve özelliklerin bize göre, “başının açık ya da kapalı olması ile hiçbir ilgisi yoktur.”
Ayrıca şu hususları da belirtmekte yarar görüyoruz.
Modern ve çağdaş düşünceleri ile topluma yön verebilen kadın, değerli ve önemlidir.
Anadolu kadınını, cefakar, özverili, sevgi ve eli öpülesi hale getiren başının kapalılığı değildir .Onu değerli kılan; başta annelik içgüdüsü ve yüreğindeki tartılamaz ve paha biçil(e)mez sevgisidir.
2000’lerden sonra kadın varolmuştur anlayışı; nerden bakarsak bakalım yanlış bir değerlendirme ve yorumdur.
Türkiye’de doğup büyümüş, Cumhuriyet döneminin bizlere kazandırdığı, aydın, sanatçı,sporcu ve bilim kadınları vardır.
Selam olsun Türkan Saylan’a, Bahriye Üçok’a daha nicelerine.Anadolumuz sizler görmeseniz de,
büyük ressamlar, tiyatro ve sinema sanatçıları, yazarlar, hekimler, mühendisler ve öğretmenler yetiştirdi. Hepsi ile ayrı ayrı gurur duyuyoruz.
Her şey bitti de sıra şimdi kadınları bölmeye mi geldi?
Türkiye yakın zamanda bu sorunu yeniden açmamak üzere çözmüştür.
Daha yeniden “pilav pişirmeye” ne gerek var? Bilemiyoruz.
Kadının ezilmişliği; olaya sınıfsal bakmakla, üretim ilişkilerindeki yeri ile açıklanabilir. Erkek egemen küresel anamalcı sistemlerde emeği ile geçinen kadın; hem kadın hem de artı değer üreten bir çalışan olarak iki yönlü sömürülmektedir.
Evde, tarlada, çarşıda, pazarda ve fabrikada horlanan, aşağılanan ve şairin dediği gibi
“Soframızdaki yeri ..... den sonra gelen” kadınlarımızı düşünelim. Hiçbirinin kıyafetinden ötürü üzüm gibi ezildiğini düşünmeyelim.
Kadın hep vardı ve olmaya devam edecek Sığ ve basit düşüncelere hapsolacak kadar değersiz değildir.
Kadınlar; sevdanın kalesi, güzelliğin tacı, acının hep kazananı, fedakarlığın timsali, emeğin ve yorgunluğun sembolüdür.
Kaybetmenin dayanılmaz incineni… Kadri ve kıymeti az bilinenlerdir.
SELAM OLSUN TÜM KADIN
EMEKÇİLERE.
SELAM OLSUN, KADINI ve ERKEĞİ BÜTÜNLEŞMİŞ
İNSANLIĞA
SELAM OLSUN TÜM
EZİLENLERE.
Teşekkürler sevgili Cafer KESKİN’E..