“Uyku, yorulmuş bir bedenin en tatlı sığınağıdır...”
Geçtiğimiz günlerde “Sağlık Haktır” isimli YouTube programımızda İzmir SBÜ Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi’nin değerli Göğüs Hastalıkları Uzmanı “Prof. Dr. Zeynep Zeren Uçar Hoşgör’ü” konuk etme fırsatımız oldu. Uyku apnesi konusundaki derin bilgisi ve sade anlatımı sayesinde, yalnızca tıbbi bilgimi değil, bu alandaki farkındalığımı da ciddi anlamda artırdığını itiraf etmeliyim. Bu yazıyı o yayında öğrendiğim çarpıcı bilgiler ışığında kaleme aldığımı öncelikle ifade etmeliyim.
Uyku apnesi, uyku sırasında solunumun durması veya belirgin şekilde azalmasıyla karakterize edilen yaygın ancak genellikle fark edilmeyen bir sağlık sorunudur. En sık görülen türü olan Obstrüktif yani tıkayıcı Uyku Apnesi (OSA) denen formudur. Boğazdaki kasların uyku sırasında gevşeyerek hava yolunu tıkaması sonucu ortaya çıkar. Kişi gece boyunca defalarca nefes alamaz. Bu da mikro uyanıklıklara ve kalitesiz uykuya neden olur.
Prof. Dr. Hoşgör’ün paylaştığı verilere göre; Türkiye’de yetişkin nüfusun yaklaşık %14’ü uyku apnesi açısından yüksek risk grubunda yer almaktadır. Kadınlarda bu oran, özellikle menopoz sonrası dönemde artmaktadır. Obezite yani şişmanlık, yaş, genetik yatkınlık ile burun ve boğaz yapılarındaki sorunlar, riski artıran başlıca nedenler arasındadır. Dünya genelinde ise yaklaşık 1 milyar kişinin uyku apnesi ile yaşadığı tahmin ediliyor. Bu kişilerin çok büyük bir kısmı tanı almamış durumdadır. Sessiz seyreden bu hastalık hem birey sağlığını hem de toplumsal güvenliği etkileyebilecek kadar ciddidir…
Toplumda uyku apnesi dendiğinde sadece horlama akla gelmektedir. Oysa Prof. Dr. Hoşgör’ün de belirttiği gibi; sabah başlayan baş ağrısı, gün boyu süren yorgunluk, dikkat dağınıklığı, gece terlemesi, sık idrara çıkma ve uykuda boğuluyormuş hissi bu hastalığın önemli belirtilerindendir. Bu bulguları yaşayan bireyler sıklıkla başka uzmanlık alanlarına başvurmaktadır. Ama asıl neden gözden kaçabilmektedir.
Hasta Tedavi Edilmezse Ne Olur?
Uyku apnesi sadece uykunuzu değil, kalbinizi, damarlarınızı, beyninizi ve metabolizmanızı da etkiler. Hipoksi yani oksijen düşüklüğü nedeniyle kalp krizi ve inme riski artıp, bilişsel işlevler bozulabilir. Diyabet yani şeker hastalığı ve tansiyon gibi kronik hastalıklar daha kontrolsüz hale gelebilir. Bu noktada Prof.Dr. Hoşgör’ün vurguladığı gibi; uyku apnesi olan bireylerde erken tanı hem yaşam kalitesini hem de yaşam süresini doğrudan etkileyen bir etmendir.
•Türkiye’de uyku apnesi tanısı genellikle uyku laboratuvarlarında yapılan “polisomnografi” testleriyle konur.
•Ancak uygun hastalarda evde test olanağı da mevcuttur.
•Tanı konulduktan sonra hafif olgularda yaşam biçimi değişiklikleri yeterli olabilirken, daha ciddi olgularda CPAP dediğimiz “Pozitif Hava Basıncı Cihazı” ile tedavisi yapılmaktadır.
•Uyku hijyeninin önemi ise göz ardı edilmemelidir.
•Yatmadan önce ağır yemeklerden kaçınmak, ekran kullanımını sınırlamak, düzenli egzersiz yapmak ve uyku saatlerini sabit tutmak gibi basit önlemler bile uyku kalitesini ciddi şekilde artırabilmektedir.
•Modern Yaklaşım: Yapay Zekâ ve Kişiselleştirilmiş Tedavi yöntemidir.
Programda en dikkatimi çeken noktalardan biri de yapay zekânın tanı süreçlerine entegrasyonu olmuştur. Uyku verilerinin otomatik analiz edilmesi sayesinde, zaman kaybı olmadan doğru tanıya ulaşmak mümkün hale gelmektedir. Ayrıca kişiye özel tedavi yaklaşımları geliştirilebilmektedir. Herkesin uyku apnesinin aynı olması mümkün değildir. Tedavi de doğal olarak aynı olmamalıdır.
Enfeksiyon hastalıklarıyla ilgilenen bir hekim olarak bugüne dek çoğunlukla akut durumlara odaklandım. Ancak Prof. Dr. Zeynep Zeren Uçar Hoşgör’le gerçekleştirdiğimiz bu sohbet, bana bir kez daha gösterdi ki; kronik yani süreğen olup sinsi ilerleyen ve sistemik etkileri olan hastalıklardan birisi. Uyku apnesi enfeksiyonlar kadar ciddiye alınmalı, sadece bireysel bir rahatsızlık değil; toplumsal farkındalık gerektiren bir halk sağlığı sorunu olduğunu akıldan çıkarmayalım. Daha sağlıklı bir toplum için, daha kaliteli bir uykuya gereksinimiz vardır. Sözlerimi Erzurum’dan çok anlamlı öyküsü olan güzel bir türkü dörtlüğü ile bitireyim.
“Haydar Telhüner” ve “Ali Canlı” türkü emekçilerine selam olsun…
Şafak Söktü Gine Suna’m Uyanmaz,
Hasret Çeken Gönül Derde Dayanmaz.
Çağırırım Suna’m Sesim Duyulmaz,
Uyan Suna’m Uyan Derin Uykudan…
Sevgilerimle…