Devamlı sağlık ve korona ile yazı yazmadan okuyucuları bıktırmadan arada bir güncel sorunlarımızı yazmak gerektiğini inananlardanım.. Sevgili arkadaşım eğitimci yazar Cafer Keskin’in önerisi ve desteği ile bir eğitim ve sağlık mensubu bireyler olarak yaşam hakkı hakkında yazmamız şart oldu. Umarım bir kişide bile farkındalık oluşturursak ne mutlu bizlere.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine.
Bu davet bizim (N.Hikmet)
Avukat Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal;
Adil yargılanma isteklerinin yerine getirilmesi amacıyla, biri 151, diğeri ise 182 gündür ölüm orucundalar.
Kritik eşiğin geçildiğini ve lokmaların boğazında düğümlendiğini belirten Aytaç Ünsal’ın babasının insani çığlığına tepkisiz kalmak olası mı?
Canlıyız, insanız ve ölüm nereden nasıl gelirse gelsin, adı kalleştir.
Her iki avukatın adil yargılanma adına gerçekleştirdikleri bu eylem haklı meşru ve insani bir tepkidir.
Bizler bir hekim ve bir eğitimci olarak;
Ne pahasına olursa olsun yaşam gibi yüce bir değerin yaşatılmasından yanayız.
Olaya sadece ve sadece “yaşam hakkı” olarak bakmaktayız.
Bundan ötesini düşünmemiz de şu aşamada zaten olamaz.
Siyasal düşüncelerine katılıp, katılmama hakkımız elbette var.
Katılmıyor olmak, insanların “bile bile” ölüme gitmelerine sırtımızı dönme hakkını hiç bir koşulda bize vermez.
Yaşamdan hele de onurlu yaşamaktan daha değerli ne olabilir ki?
Ölüm sızısına yürek dayanmaz .
Diliyoruz ki yanlış hesap Bağdat’tan dönsün.
Umarız Yargıtay kararını yaşamın kutsallığından yana kullanıp, gönüllere yaşam suyu serper.
Diyelim ki istenilen gibi olmadı.
Yaşamlarından olunacak kadar pervasız davranmalarını anlamak zor gelebilir.
Onların tercihi diyerek sessiz kalmak insani bir davranış değildir bizce.
Elbette onlara da çıktıkları bu yoldan dönmeleri ve yaşam haklarına sahiplenmeleri çağrısında bulunuyoruz.
Yüreğimiz, yaşamın her türden güzelliğine sahiplenme duygusunu büyük umutlarla yeşertmemizi salık veriyor. Sevgili “Eğitimci-Yazar Arkadaşımız Cafer Keskin’e teşekkürler.
Sevgilerimizle…