Hayatın Dilinden Toplumsal Farkındalık: Yorgun Toplum Sendromu


  • Oluşturulma Tarihi : 11.11.2025 08:49
  • Güncelleme Tarihi : 11.11.2025 08:49

Dinlemeyi Unutan Kalabalıklar
“Konuşmaların arttığı yerde anlam azalır.”

Bir kafede iki kişi oturuyor.
Biri konuşuyor, diğeri başını sallıyor ama gözleri telefonda.
Sözcükler havada süzülüyor, ne bir yankı ne bir samimiyet kalıyor.
Herkes konuşuyor ama kimse duymuyor.
Belki de çağımızın en büyük sessizliği, gürültünün tam ortasında yaşanıyor.

Bugün insanlık, adına “Yorgun Toplum Sendromu” denilen bir çağa tutunmaya çalışıyor.
Bitmeyen işler, yetişmeyen hedefler, “hep meşgul olma” kültürü bizi içten içe tüketiyor.
Sabah gözümüzü açtığımız anda bir şeyleri yakalama telaşıyla güne başlıyoruz.
Bildirimler, planlar, yeni paylaşımlar, yeni yarışlar…
Fakat bu hızın içinde, duygularımızın yavaş yavaş solduğunu fark etmiyoruz.

Empati göstermek artık bir meziyet değil, neredeyse bir lüks haline geldi.
Dayanışma, yerini bireysel başarıya bıraktı.
“İyi misin?” diye sormak bile zaman kaybı gibi görülüyor.
Çünkü herkes kendi yorgunluğuna, kendi savaşına gömülmüş durumda.

Psikolojik açıdan baktığımızda bu durum, duygusal tükenmişliğin en belirgin işaretidir.
İnsan, duymaya niyet etmediği yerde anlamı da yitirir.
Zihin yorgun, kalp dolu ama temassız.
Birinin hikâyesini dinlemek, ona sadece kulak değil kalp vermek gerekir.
Ama biz, kalplerimizi uzun süredir sessize aldık.

Sosyolojik açıdan ise “yorgun toplum sendromu”, toplumsal bağların çözülüşünü temsil eder.
Birlikte olmanın yerini “yan yana yalnızlıklar” aldı.
Mahalle kültürü, yerini ekran başı sohbetlerine bıraktı.
Artık komşuların sesi değil, bildirim sesleri yankılanıyor.
Ve insan, görünür oldukça daha çok kayboluyor.
Çünkü görünürlük, anlaşılmanın yerini aldı.

Toplumlar; dinlemeyi, hissetmeyi, empati kurmayı unuttuğunda, aslında insan olmanın merkezini kaybeder.
Oysa bizi birbirimize bağlayan şey, üretkenliğimiz değil; birbirimizi hissedebilme yeteneğimizdir.
Bir toplumun iyileşmesi, yeniden duymakla başlar.
Gerçek değişim, birinin sesine kalpten kulak vermekle başlar.

Belki bugün, sadece bir kişiyi yargılamadan, kesmeden, kendi hikâyemizi araya sıkıştırmadan gerçekten dinlemeyi deneyebiliriz.
Belki o bir anlık sessizlikte, yıllardır kaybolan anlam yeniden doğar.

“Konuşmaların arttığı yerde anlam azalır.”

Peki biz, anlamı yeniden duyabilmek için ne zaman susacağız? 

Hayatın Dilinden Toplumsal Farkındalık: Yorgun Toplum Sendromu
Erdal Ataklı
Yazarımız Kim ?

Erdal Ataklı