Popüler kültür, ruh sağlığı ile ilgili problemler yaşayan insanlara zalim bir kötümserlikle ya da iyimserlikle bakıyor. Ya yaşanan durum çok dramatize edilerek çok daha abartılı bir şekilde değerlendiriliyor ya da yaşanan durumun ne kadar yıkıcı olduğu küçümsenerek ruh sağlığındaki bozulmalar küçümseniyor. Zalim bir iyimserlik derken aslında şundan bahsediyorum, bireyin yaşadığı ruhsal meseleleri, başına gelen olayları ve geçmişte yaşadığı tüm meseleleri bireyin kendisine yükleyerek bağlamdan ve durumdan farklı tutmaktır. Böylece bireyin yaşadığı her şeyi kişinin kendi performansına ve ruhsal dayanıklılık kapasitesine yüklemektir. Yaşadığı durumu değiştirebilme ve kontrol edebilme şansının olduğunu ve bu durumun koşulsuz olduğunu kişiye inandırabilmek veya motivasyon verme amaçlı kişiyi sürekli harekete geçirmeye zorlamaktır.
Gündelik dilin içine oldukça yerleşmiş olan travma ve travmatizasyon sözcüklerinin kolay kullanımı bu durumların oluşmasına da sebep olabiliyor. Yaşadığımız her durumu travma, depresyon, anksiyete olarak yorumlamayı alışkanlık haline getirdiğimizde dolayısıyla bu durumlardan etkilenme ve tepki verme durumlarımızda değişiklik gösteriyor. Çoğu zaman yaşanan bir durumun sorumluluğunu almamak için ikincil bir kazanç sağlayarak olan bitenin hesabını geçmişe, karşımızdakine ya da başka bir duruma yükleme alışkanlığımızda travmanın dilimize bu kadar yerleşmesine de sebep oluyor. Bazen sırf travma yaratmamak adına koyamadığımız sınırlar hayatımızın içinde bizi köşeye sıkıştırıyor hayır dememize engel oluyor. Bazen ebeveynlikte bazen de ilişkilerde engel olarak karşımıza çıkıyor. Yaşanan olumsuz bir olaya travma demek olayın hissedilen şiddetini arttırabiliyor. Çünkü çoğu zaman yaşanan duruma getirdiğimiz yorumlar ve o durumla kurduğumuz ilişkiler bizi daha da olumsuz etkileyebiliyor. Yaşadığımız olumsuz durumu değerlendirirken kalıplaşmış ve alışıldık kelimelerden uzak bir şekilde değerlendirmek burada ilk izlememiz gereken yoldur.
Peki nedir travma? Travma, bireyin fiziksel, duygusal veya psikolojik olarak derin bir etki bırakan ve genellikle beklenmedik, aşırı stres yaratan bir olaya maruz kalmasıyla oluşan bir durumdur. Travmatik olaylar, kişinin güvenlik duygusunu, dünya görüşünü ve çevresindeki insanlara olan güvenini sarsabilir. Fiziksel travma, kaza, yaralanma veya doğal afetler gibi durumlarla ilgili olabilirken, psikolojik travma genellikle ciddi bir duygusal etki yaratan olaylardan kaynaklanır. Bu tür olaylar arasında şiddet, cinsel istismar, savaş, kazalar veya sevilen bir kişinin ani kaybı yer alabilir. Aslında travma yaşanılan çok ciddi bir olayın bireyin tüm benliğini sarsmasıdır. Travmatizasyon ise bir kişinin yukarıda yaşanan olaylarla ilgili, ilişkili bilinçli ve bilinçsiz olarak bir anısına maruz kalması ile tetiklenmesiyle meydana gelir. Kişinin bazen bu durumlardan tetiklenmesi travma kadar yoğun hissedilen bir stres tepkisiyle ortaya çıkar.
Aslında burada dikkat çekmek istediğim şey, bir çeşit travma yaşamak, bu yaşanan travmanın etkisinde kalmakla günlük hayatımızda yaşanan olumsuz bir durumu travma olarak değerlendirmenin farkını anlamak. Çünkü bir olayı değerlendirme biçimimiz bizim o olaydan etkilenme şiddetimizi değiştirebiliyor ve ruh sağlığımızı da aynı ölçüde etkileyebiliyor. Tabii ki yaşanan günlük durumlardan çok fazla etkilenmek, süreçleri yönetmekte zorlanmak, günlük yaşanan durumların işlevimizi etkilemesi, duygu durumumuzun yoğun bir şekilde etkilenip bize zorluk yaşatması, stres toleransımızın düşmesi gibi durumlar söz konusu ise bu psikoterapi almanız gerektiğine işaret olabilir.