Beden, zihnin susturamadığı her şeyi saklar. Söyleyemediğimiz sözler, bastırdığımız duygular, yaşadığımız travmalar… Hepsi bedenimizde iz bırakır. Omuzlarımızdaki ağırlık, göğsümüzdeki sıkışma, midemizdeki düğüm; aslında ruhsal yüklerimizin bedensel ifadeleridir. Dans ve hareket, işte bu yükleri serbest bırakmanın yollarından biridir.
Birçok danışanım bedenini dinlemeyi unuttuğunu fark ediyor. Modern yaşam, bizi zihnin içinde yaşamaya alıştırdı. Planlar, sorumluluklar, yapılacaklar listesi… Ama bedenin fısıltılarını duymazsak, bir süre sonra o fısıltılar çığlığa dönüşür. Psikosomatik ağrılar, gerginlikler, tükenmişlik…
Dans, bedeni yeniden hissetmenin bir yoludur. Burada önemli olan, estetik ya da teknik bir dans yapmak değildir. Kimse için değil, sadece kendin için hareket etmektir. Gözlerini kapat, bir müzik aç ve bedeninin ritme nasıl tepki verdiğini izle. Belki ellerin hafifçe kıpırdar, belki ayakların yere vurur, belki tüm bedenin salınır. İşte o anda özgürsün.
Klinik deneyimlerimde, özellikle travma sonrası çalışmalarda hareketin dönüştürücü gücünü gördüm. Beden, donmuş enerjiyi taşıyabilir. Dans, bu donmuş enerjiyi çözerek yeniden yaşam akışına katılmamızı sağlar. Bir danışanım, uzun süre bastırdığı öfkesini dans sırasında ayaklarını yere vurarak ortaya çıkarmıştı. O an gözyaşlarıyla birlikte büyük bir rahatlama yaşadı.
Her gün 10 dakikanı hareket etmeye ayır.
Müzik açabilirsin ama sessizlikte de bedenini dinleyebilirsin.
“Şu an bedenim nasıl hareket etmek istiyor?” diye sor.
Gelen cevabı yargılamadan uygula.
Bu pratik hem bedensel farkındalığını artıracak hem de ruhsal yüklerini hafifletecek.
Unutma: Bedenimiz sadece yaşadığımız hayatın taşıyıcısı değil, aynı zamanda duygularımızın ve şifamızın anahtarıdır. Dans ederek, bedeni özgürleştirdiğinde ruhun da özgürleşir.