Hayatta bazı kazanımların ödülü yoktur. Başarı belgeleriyle, maaş artışlarıyla ya da sosyal medyada alkışlarla ölçülmez. Bunlar, görünmeyen ama derin kazanımlardır. Bir duyguyu bastırmadan yaşamak, bir ilişkiyi sağlıklı şekilde bitirebilmek, çocukluğundaki bir travmayı kabul edebilmek ya da yalnız kalmaktan korkmadan bir günü geçirmek...
Toplum, sonuçlara odaklıdır. “Ne başardın?” diye sorar, “Nasıl değiştin?” diye değil. Ama insan ruhu, nicel değil, nitel olanla büyür. Ve bu nitelik, dışarıdan çoğu zaman anlaşılmaz. Bu nedenle kişi, kendi iç kazanımlarına tanık olmayı öğrenmek zorundadır. Çünkü dışarının gözü o başarıyı görmeyecektir.
Danışanlarımla çalışırken en çok sevdiğim an, onların görünmeyen bir kazanımın farkına vardıkları anlardır. “Artık kendimi suçlamadan bir karar alabildim”, “Bu kez gerçekten hissettiğim gibi konuştum”, “Kendime ilk kez merhametle yaklaştım.” Bunlar sessiz ama devrimsel gelişmelerdir.
Görünmeyen kazanımlar, bizi daha olgun, daha yumuşak, daha sağlam kılar. Ve bir gün fark ederiz ki, en büyük değişim zaten dışarıdan değil, içeriden yaşanır. Görünmeyen ama kalıcıdır. İçimizde bir yapı inşa eder ve artık rüzgârlar daha az savurur.
Bu yüzden, kendi kendinin tanığı olmak, görünmeyeni görünür kılmak kadar değerlidir. Alkış gelmese de takdir edilmese de sen biliyorsan değiştiğini… Bu, zaten her şeydir.