Müzik, insanlığın en eski şifa yollarından biridir. İlkel kabilelerden günümüz modern şehirlerine kadar, ritim ve melodi hep var olmuştur. Bedenimizin ritmi vardır: Kalbimizin atışı, nefesimizin iniş çıkışı, adımlarımızın düzeni… Belki de bu yüzden müzik, ruhumuza bu kadar derinden dokunur.
Terapi seanslarında müzikle çalıştığımda, insanların değişimindeki hızı görmek beni her defasında hayran bırakır. Bir danışanım, depresyon döneminde hiçbir şey yapmak istemediğini, enerjisinin tamamen tükendiğini söylüyordu. Ona sevdiği müzikleri dinlemesini ve duygularını o şarkılar eşliğinde yazmasını önerdim. Bir süre sonra, kendi ruh haline göre müzik listeleri yapmaya başladı. Ağır hissettiğinde hüzünlü parçalarla içindeki duyguları boşaltıyor, biraz toparlandığında ritmi daha yüksek şarkılarla enerjisini yükseltiyordu. Bu süreç ona, kendi duygularını yönetebileceğini öğretti.
Müziğin en güçlü yanı, bizi şimdiye davet etmesidir. Melodi başladığında, ister istemez o âna odaklanırsınız. Zihnin geleceğe dair kaygıları ya da geçmişe dair pişmanlıkları bir süreliğine susar. İşte bu, şifadır.
Araştırmalar, müziğin beyinde dopamin salgısını artırarak mutluluk ve motivasyon duygusunu desteklediğini, stres hormonu kortizolü düşürdüğünü gösteriyor. Ayrıca, ritimle hareket etmek sinir sistemimizi düzenler. Bu yüzden dans etmek ya da sadece tempo tutmak bile bir rahatlama sağlar.
Kendine “yaşam melodin”i bulmayı dene.Sessiz bir ortamda otur.
İçinden gelen bir melodi ya da ses çıkar. Güzel olmasına gerek yok. Belki sadece mırıldanma, belki de basit bir ritim. Bu melodiyi birkaç dakika boyunca sürdür.
Bunu yaptığında, aslında bedeninin ve ruhunun kendi şarkısını söylediğini fark edeceksin.
Müzik, bize şunu hatırlatır: İçimizde bir ritim var ve o ritim hayatla uyumlandığında, daha dengeli ve huzurlu hissederiz. Sanatla şifalanma yolculuğunda müzik, kalbin en güçlü dostlarından biridir.