Kendi sesimizi dinlemekle başlayan içsel yolculuk, genellikle rahatlatıcı değil; sarsıcıdır. Çünkü alıştığımız kimliklerin dışına çıkmak, mevcut konfor alanımızı terk etmeyi gerektirir. Bu da zorlukları beraberinde getirir.
Değişim, doğası gereği sancılıdır. İnsan zihni, tanıdık olana yönelir çünkü tanıdıklık, güven hissi verir. Ama tanıdık olan her zaman sağlıklı ya da doğru değildir. Bunu fark etmek cesaret ister. Çünkü “böyle gelmiş, böyle gider” cümlesi, değişimin önündeki en büyük dirençlerden biridir.
Bu dirençle karşılaştığınızda, onun düşman değil; dönüşümün doğal bir işareti olduğunu hatırlayın. Direnç varsa, orada bir hareket, bir çatlak, bir yeni olasılık doğuyordur. Zorlanmalar, büyümenin toprağıdır.
Bu noktada yalnız olmak zorunda değilsiniz. Bir psikoterapist ya da yaşam koçunun rehberliği, bu süreci daha görünür ve güvenli hale getirebilir. Ayrıca duygularınızı ifade etmek, yazmak, sanatla uğraşmak ya da doğada vakit geçirmek gibi yöntemlerle içsel sürecinizi destekleyebilirsiniz.
Zorlukların içinde kalmak, onlarla kavga etmek değil; onlarla konuşmak gerekir. Her duygunun bir mesajı, her direncin bir hikayesi vardır. Ve siz, bu hikayenin kahramanısınız.