Bu ölümü, bekleyişi esnasında bir yandan öfke içinde yaşananlara kızıyor, şoförün bizleri nasıl böylesine sorumsuzca tehlikeye ata bildiğine şaşırmış bir yandan da ölümümüzden sonrası ile ilgili hayallerin içine dalmıştım. Ben kardeşim ya da içimizden herhangi birileri bu bekleyiş esnasında ölebilirdik. Ölmemiz halinde cenazlerimize ne olacağı, memlekete gönderilip gönderilmeyeceğimiz gelip düşüncelerime yerleşti. Kendimi bir türlü bu düşüncelerden alıkoyamıyordum. Naaşlarımızın memlekete gitmesi halinde hakkımızda söylenmesi muhtemel lafları düşünüyor, ne kadar ucuz ve gereksiz bir ölümle terki diyar ettiğimizi konuştuklarını düşünüp hayıflanıyordum. İçinde bulunduğumuz kasa nihayetinde bir branda ile örtülüydü, bunu yırtıp temiz havaya ulaşmak o kadar da zor değilken nasıl da bunu akıl edemediğimizi konuşup hayıflanacaklardı. Ölümümüz bazıları için alay konusu bile olabilirdi. Böyle aptalca bir ölümü kendime yakıştıramıyordum ölmem ve naaşımızın memlekete gitmesi halinde baş sağlığı için gelecek olanlar mutlaka nasıl öldüğümüzü sorup öğrenmek isteyecekler. Bunlar brandayı yırtmayı nasıl akıl edememişler? Nasıl bu kadar akılsız olabilirler diye sitem edeceklerdi. yakınlarımızda: bunun nasıl olabildiğine akıl erdirmediklerini, ayrıca bir anlam veremediklerini, işin içinde başka sebepler olabileceğini söyleyecek ölümümüzü başka nedenlere bağlayacaklardı. Kim bilir bazı karanlık güçlerin oralarda başımıza bu musibetleri getirdiğini söyleyeceklerdi. Cenaze merasimine katılanlar bu anlamsız ölüm neticesi üzerine düşünceler içinde dağılırken herkes farklı bir yorum yapacak, ve biz de bir hiç uğruna ölmüş olmakla kalacaktık. Her şeye rağmen bir çok kişinin, yine Allah rahmet eylesin deyip, vefat edenin yakınları ile vedalaştığını iyi insandı dediğini duyar gibi oluyordum. Bütün bu trajikomik cenaze merasimi’mi düşünürken bir yandan da sistemin bizi sürüklediği bu sonu hüsran yolculuğun acımasız bir şekilde burada bitebileceğini fark ettim. (Devam edecek)