Doğu’nun Paris’i Diyarbakır ve taşların dile geldiği şehir Mardin

Mardin ve Diyarbakır, belki de hayatımda en fazla ön yargıya sahip olduğum fakat iki gün içinde hepsini yerle bir ettiğim iki güzel şehir. Bu minik yolculuğuma sizleri de ortak etmek için kısa bir yazı hazırladım. Keyifli okumalar…


  • Oluşturulma Tarihi : 05.10.2023 07:25
  • Güncelleme Tarihi : 02.11.2023 09:41
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Doğu’nun Paris’i Diyarbakır ve taşların dile geldiği şehir Mardin

Tarihi ve kültürel mirasa sahip Mardin ve Diyarbakır, tüm önyargıların ötesinde sizleri zamanın ilerisine götüren büyüleyici bir yolculuğa çıkarıyor. Taş evler, tarihi kaleler, birbirinden lezzetli yemekler, medreseler ve birbirinden sıcak kanlı insanlarıyla asla geri dönmek isteyemeyeceğiniz gezi destinasyonları arasında yerini alıyor.

Yıllardır gezip görmek istediğim Mardin ve Diyarbakır'ın dar sokaklarında gezinirken bazen gözlerimi kapatıp tarihin eski sayfalarında dolaştım. Belki de yüzyıllar önce oradan geçen insanları ve konuşmalarını hissetmek istedim. Öncelikle içinizde bu illere karşı ön yargılı olanlar varsa kesinlikle gidip hayatlarının en keyifli yolculuklarından birine şahitlik etmelidir. İzmir’de yaşayan biri olarak söylemiyim ki Diyarbakır’ın tarihi sokakları modern bir kentle birleşmiş şekilde sizleri karşılıyor. Üstelik son derece zarif ve ihtişamlı.

DİYARBAKIR SURLARI ŞEHRİ SARMALIYOR

DİYARBAKIR SURLARI: Şehrin tarihi çekirdeğini içine alan Sur içi Roma dönemine kadar uzanırken, surların dibinde oturup çayınızı yudumlayabileceğiniz pek çok alternatif de sizleri bekliyor.

HEVSEL BAHÇELERİ: Doğanın ve tarihin buluştuğu bu eşsiz bahçelerde kuş cıvıltılarını dinleyerek tüm stresinizden kurtulurken, biraz ilerisinde yer alan On Gözlü Köprü’de de bir bardak reyhan şerbeti içerek soluklanabilirsiniz.

SÜLÜKLÜ HAN: Zamanında üç katlı olduğu söylenen han günümüzde tek katlı olarak hizmet veriyor. Sülüklü Han’ın içerisinde bir yandan çalan hafif müzikle ruhunuzu dinlendirirken bir yandan da şarabınızı, çayınızı ya da kahvenizi içerek anın tadını çıkarabilirsiniz.

ON GÖZLÜ KÖPRÜ: Dicle Köprüsü olarak da bilinen On Gözlü Köprü akşam üstü saatlerinde güneş batarken adeta bir resim panosu içinde olduğunuzu hissettiriyor. Yol boyunca yürürken burada pek çok düğün çekimine rastlamak da mümkün. Köprünün sonuna geldiğinizde sizleri kuş cıvıltıları eşliğinde dinlenebileceğiniz nefis alanlar bekliyor olacak. Burada bir demlik çay içmeden kesinlikle gitmemelisiniz.

SURP GİRAGOS ERMENİ KİLİSESİ: Tarihi bir Ermeni Apostolik Kilisesi olan bu karanlık mabette mum ışıklarının sıcaklığı sizleri karşılayacak. Eğer giderseniz bir dilek de benim için dilemeyi unutmayın. Kilisenin derinlerinden gelen kilise müziklerini gözlerinizi kapatıp biraz dinleyin bakalım siz neler hissedeceksiniz.

TAŞIN DİLE GELDİĞİ EFSANELER ŞEHRİ MARDİN!

MARDİN EVLERİ: Taşların dile geldiği efsaneler şehri Mardin’de söylentilere göre hiçbir Mardin evinin gölgesinin birbirinin üstüne düşmediğini biliyor muydunuz? Ağaç olmadığı için yılın sıcak günlerinde caddeden geçen insanların serinlemesi için bu şekilde tasarlandığı söyleniyor. Çıkmaz sokaklar arasında kaybolurken bir an durup arkanıza bakın ve ayaklarınızın altındaki Mardin şehrini hissedin.

MARDİN EŞEK SÜTÜ SABUNU: Mardin’e gitmeden önce araştırdığım ve en çok merak ettiğim şeylerden biri de doğallığı ile övülen Eşek Sütü Sabunu olmuştu. Mis kokulu ve farklı cilt sorunları için yapılmış sabunların arasında dolaşırken kendi sabunumu da denemek için sabırsızlandım ve ilk denememle adeta aşık oldum çünkü kozmetik markaların sabunları gibi cildi kurutmadan tertemiz bir his bırakıyor.

ZİNCİRİYE (SULTAN İSA) MEDRESESİ: Mezopotamya’nın kalbi Mardin’in şüphesiz ki en çok turistler tarafından ziyaret edilen yeri Zinciriye Medresesi’dir. Neredeyse bir dantel gibi incelikle işlenmiş taşlar, o zamanın insanlarının zarifliğini de günümüze taşıyor. İki kubbenin arasından şehri ayaklarınızın altında hissedeceğiniz bu medrese de uçsuz bucaksız tarlaların görsel şölenine tanık olacaksınız.

MARDİN MÜZESİ: Türkiye’deki müzeler arasında şüphesiz ki en asil ve naif yapıya sahip olan Mardin Müzesi, klasik Mardin evlerinin mimari özellikleri ile yapılmıştır. İçerisinde arkeolojik kazılarda bulunan pek çok tarihi eserle birlikte yine sizleri geçmişe götürüyor.

MARDİN BEYAZSU: Midyat ve Nusaybin’i birbirine bağlayan bir yerde bulunan Beyazsu Deresi, şırıl şırıl akan doğasıyla doğunun sıcak havalarında eşsiz bir serinleme alanı olarak karşımıza çıkıyor. Yemek yediğiniz yerde dinlenirken bir yandan da ayaklarınızı bu gibi dereye sokarak keyfinizi taçlandırabilirsiniz. Bu ağaçsız ve kurak coğrafyanın içerisinde eşine az rastlanan Beyazsu’ya ulaşmak için bir hayli yol kat etmeniz gerekiyor fakat gidilen yolda çekilen çileye kesinlikle değer.

Mardin ve Diyarbakır sokaklarını motorla turladığımız bu gezimde kesin olarak hissettiğim bir şey varsa o da bu şehrin insanlarının ne kadar insancıl ve sıcak kanlı olduğudur. Diğer turistik bölgelerde olduğu gibi turistleri kazıklamaya çalışan bir yapıya asla denk gelmedim. Tüm bu sıcaklığın ve ihtişamın içinde Diyarbakır’da yaşar mıyım diye soracak olursanız, evet yaşarım hem de seve seve. Umarım bir gün hepinizin yolu bu eşsiz topraklara düşer.

Bu haber de ilginizi çekebilir: Bulunduğu ülke ile özdeşleşen 15 sembol yapı

Haber Merkezi