Tıpta görüntülemenin gücü artıyor

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’nda görev yapan Dr. Baturalp Güner, radyoloji, radyolojik görüntüleme yöntemleri, tedavi alanları, radyolojiye sık başvurulmasının nedenleri hakkında bilgi verdi


  • Oluşturulma Tarihi : 28.01.2016 09:01
  • Güncelleme Tarihi : 28.01.2016 09:01
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Tıpta görüntülemenin gücü artıyor

E. ÇAĞLA GENİŞ

Radyoloji, röntgen ışınlarından istifade ederek vücudun iç organlarındaki hastalıkların teşhisi ve röntgen, gamma gibi diğer iyonize radyasyon metodları ile bu hastalıkların tedavisi ile uğraşan tıp biliminin bir dalıdır. Röntgen filmleri, birçok hastalığın teşhisinde oldukça önem taşımaktadır. Hatta bazı hallerde sadece röntgen filmleriyle kesin teşhis konabilmektedir. Kırıklar, çıkıklar, akciğer apsesi, mide delinmesi, barsak tıkanması bunlardan sadece birkaçıdır. Röntgen film ve tekniklerinin teşhis ve tedavideki öneminden dolayı radyoloji bir ihtisas dalı haline gelmiştir.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’nda görev yapan Dr. Baturalp Güner, radyoloji alanında kullanılan yöntemler hakkında bilgi vererek, herhangi bir cerrahi işlemde ve özellikle kanser hastalarının takibinde radyolojik yöntemlerden faydalanıldığını belirtti. Güner, radyolojinin tedavi konusunda ne gibi faydalar sağladığını şu sözlerle özetledi:  “30 sene önce beyin tümöründen şüphelenilen bir hastada, hastanın muayene bulgularına göre tahmini bir bölge seçip kafatası açılır ve adeta gözle bakılırdı. Veya halk arasında da çok sık bilinen appendisit vakalarında doktor muayenesinden sonra hastayı kesip açıp bakmaktan başka çare kalmıyordu. Daha 30 yıl önce rutin olan bu uygulamalar şimdi değerlendirildiğinde adeta komik kalıyor.”

“ULTRASON VE MR TAMAMEN FARKLI TEKNOLOJİLER”

Radyoloji’nin tarihçesinden bahseden Dr. Baturalp Güner,X ışınlarının sadece yüz yıllık bir geçmişi olduğunu ve ultrason, MR gibi günümüzde oldukça aşina olduğumuz tetkiklerin ise sadece 30 yıllık bir geçmişi olduğunu belirtti.  Röntgen de dediğimiz X ışınlarının bulunuşu oldukça enteresan bir hikayesi olduğunu söyleyen Güner,  “Wilhelm Röntgen adında alman bilim adamı kendi evinde yüksek voltajlı bir ampulle denemeler yapıyor. Ampulden akım geçtiğinde ışık çıkmazken yaklaşık 1-2 metre mesafedeki bazı kimyasalların ışık saçtığını farkediyor.  Üstelik arada tahta gibi nesneler olduğunda da bu etki devam ediyor. Wilhelm bu deneylerden insan gözüyle görülemeyen bazı ışınların olduğu varsayımını yaparak incelemelerini arttırıyor ve X ışınlarını bilim dünyasına tanıtıyor. Dünyada çekilmiş ilk röntgen filmi de Wilhelm Röntgen’in karısının elinin röntgeni. Ultrason ve MR ise tamamen farklı teknolojiler. Ultrason, İkinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin radar sistemleri üzerine çalışırken geliştirdiği, sonrasında sağlık sektörüne uyarlanmasına çalışılarak keşfedilmiş bir yöntem. İnsanın duyamayacağı frekansta ses dalgaları kullanıyor. MR ise normal cep telefonu dalgaları dediğimiz elektromanyetik dalgalarla görüntüleme yapıyor, onun keşfini ise dahi denebilecek yeteneklere sahip fizikçilere borçluyuz” dedi.

ACİL DURUMLARDA RADYOLOJİDEN FAYDALANILIYOR

Herhangi bir cerrahi işlemde ve özellikle kanser hastalarının takibinde radyolojiden faydalanıldığını belirten Güner, “İnsanlara zarar vermeden iç yapısını milimetrik detaylara kadar gösterebilen bir teknolojiyi tıbbın her alanında kullanabilirsiniz. Bugün radyoloji bölümlerinin içerisinde ameliyathaneler kurulmuş durumda, benim de çalıştığım Dokuz Eylül Üniversitesi’nde beyin kanaması gibi acil durumları radyolojiden faydalanarak ameliyat ediliyor. Vücudun derinlerindeki enfeksiyonları boşaltabiliyoruz. Özellikle MR incelemesinde öyle sekanslar kullanılıyor ki kafatasının içerisindeki herhangi bir noktada kaç miligram nörotransmitter madde bulunduğunu, noktasına kadar gösteren ve tabiki bunu hastaya dokunmaya bile gerek duymadan ölçen teknolojiler mevcut. Kafatasına dokunmadan içerisindeki kimyasalların analizini yapmak tam bir bilim-kurgu gibi gözükse de şu an bu yöntemin beyin tümörlü hastalarda rutin olarak kullanıldığını söyleyebilirim” diye konuştu.

EN SIK KULLANILAN YÖNTEM ULTRASON

Radyolojik yöntemler hakkında bilgi veren Güner, şunları söyledi: “Halk arasında artık röntgen diye anılan radyografileri herkes bilir. Bunlar X ışını kullanılarak çekilir dolayısıyla ufak da olsa radyasyon alınır. Tomografi veya BT diye bilinen yöntemde ise 3 boyutlu görüntüleme yapılır ama yaklaşık 300 kat daha fazla radyasyon alır hasta. Bu nedenle özellikle tomografi çekimleri ihtiyaç olmadığı sürece yapılmaz. Ultrason bir diğer tanı yöntemi. Oldukça kolay ve bir o kadar zararsız bir tanı yöntemdir. Burada hasta hiç zararlı ışın almaz. Modern tıpta da Türkiye’de de en sık kullanılan yöntem bu yüzden ultrason.  MR denilen tanı yönteminde elektromanyetik dalgalar kullanılıyor, cep telefonları ne kadar zararlıysa bunlar da o kadar zararlı diyebiliriz. Yani kesinlikle X ışını kadar zararlı değil, dolayısıyla röntgen ve tomografiden çok daha güvenli. Cep telefonlarının çok düşük de olsa beyin tümörleriyle ilişkisi olabileceğini söyleyen bilimsel yayınlar var. Ama yine de kullanıyoruz cep telefonlarını. MR’ı da benzer şekilde. İşin pratiğine gelirsek durum oldukça farklı, çünkü örnek verirsem kafatası hiç bir zaman ultrasonla görüntülenemiyor. Veya mide, barsak gibi gaz dolu organları görebilmek için röntgen veya tomografiye ihtiyaç duyuluyor.”

 “MR ÇEKİM ORANI AB ÜZERİNDE”

Ülkemizde çekilen BT ve MR oranının Avrupa Birliği’nin çok üzerinde olduğu bilgisini veren Gürel, “Türkiye’de son on yılda yaşam beklentisi yaklaşık 4 yıl arttı ve hepimizin de bildiği üzere sigorta sistemlerinin birleşmesi gibi olumlu gelişmeler yaşandı. Bu sayede doksanlı yılların SSK hastaneleri, bitmeyen kuyruklar, el altından para alma gibi hepimizin bildiği dramatik durumlar kalkmış oldu. Ancak bu artışın modeline baktığımızda çok enteresan bir gerçeği fark ediyoruz: devlet hastaneleri yaklaşık yüzde 10 artmışken özel hastaneler yüzde 100 artış göstermekte. Bu da sağlık sisteminde kurulmakta olan politikaları göstermek açısından önemli bir veri…  Radyolojide de durum aynı. Türkiye BT ve MR çekimi oranında Avrupa Birliği’nin üzerinde” ifadelerinde bulundu.

KANSER HASTALARINA UMUT OLUYOR

Radyoloji’nin alt dallarından olan ve tedavi yöntemi olarak kullanılan Girişimsel Radyoloji hakkında da bilgi veren Gürel, “Girişimsel Radyoloji bölümümüzde görüntüleme sistemleri kullanarak hastalara açık ameliyata gerek kalmadan operasyonlar yapılıyor. Bu işlemler oldukça kısa ve bazıları açık ameliyat kadar etkili operasyonlar. Örneğin karaciğerinde lezyon bulunan bazı hasta gruplarında ultrason kullanarak lezyonlara mikrodalga antenleri yerleştiriyor ve bu lezyonları ameliyat edilmesine gerek kalmadan bulunduğu yerde yakılıyor. Karaciğerde yaygın kitleleri bulunan kanser hastalarını ele alırsak, bu hastalar açık ameliyat şansına sahip değiller çünkü karaciğerin tümünde lezyon mevcut, ancak açık ameliyat şansı bulunmamasına rağmen girişimsel tedaviye cevap veren hastalar olabiliyor. Vücudun aort damarında hayatı tehdit eden patlama tehlikesi görülen anevrizma hastalarında açık ameliyata gerek kalmadan yapay damar yerleştirilebiliyor. Beyin kanamalarında açık ameliyattan önce saatler içerisinde kanama durdurulabiliyor. Varis tedavisi, damar anomalileri, safra yolu anomalileri ve diyaliz fistülleri gibi onlarca operasyon türü mevcut” diye belirtti.

Haber Merkezi