Azmin zaferi

Yıllar önce çok sevdiği İngilizce Öğretmenliği bölümünü bırakmak zorunda kalan Gülgün Şeneken, 2011’de gelen öğrenci affıyla tekrar okula döndü ve öğrencilik döneminde ağız tabanı kanserine yakalanmasına rağmen okulu başarıyla tamamlayarak mezun olmayı başardı


  • Oluşturulma Tarihi : 12.08.2017 08:18
  • Güncelleme Tarihi : 12.08.2017 08:18
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Azmin zaferi

YUSUF ÇAĞIRTEKİN-ÖZEL HABER

İngilizce Öğretmenliği en büyük ideali olan Gülgün Şeneken, bu bölümü Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi’nde okumak istiyordu. Fakat 1983 yılında Erzurum İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nü kazandı ve Erzurum’da okumaya gitti. Darbe sonrası zorlu süreç ve aile özlemi sebebiyle 1985 yılında okulunu yarıda bırakmak zorunda kalan Gülgün Şeneken’in ailesi, sınıf arkadaşı olan eşi Altan Şeneker ile evlenmek için okulu bıraktığını düşündü. İçinde ukde olarak kalan İngilizce Öğretmenliği bölümünü en çok istediği Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi’nde tekrar okuma hayalini hiç yitirmeyen Gülgün Şeneken, 2011 yılında 44 yaşında iken çıkan genel af ile memur olarak çalıştığı Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenci oldu. 4 yıl hem çalışıp hem de büyük bir özveriyle derslerine hazırlanan Şeneken, 3. sınıftayken aşırı stres nedeniyle ağız tabanı kanseri hastalığına yakalandı. Bir anda tüm dünyası değişen Gülgün Şeneken, bütün güçlüklere rağmen okulunu bitirmek için kararlılığından vazgeçmedi. 33 gün hastanede kalan Şeneken, arkadaşlarının kendisi için hazırladığı notlara çalışarak hastalık sürecini atlattı ve okuluna geri dönerek, kaldığı yerden devam etti. Şeneken, ağzındaki sorundan ötürü konuşmakta bir süre kadar zorlansa da bütün derslerini başarıyla tamamlayıp mezun oldu ve inanılması güç bir başarıya imza attı.

“BUCA’YA İLK GELİN GELDİM”

1983 yılında, çok zor koşullar altında Erzurum’a okumaya gittiğini söyleyerek hikayesini gazetemize anlatan Gülgün Şeneken, “Ailemin ilk çocuğuydum. Çok fazla hasretlik çekiyordum. Bir de 1980 asgari darbesinin izleri hala sürüyordu. O koşullar altında Erzurum’da 17 yaşında bir kız çocuğunun okuması pek de kolay bir şey değildi. Nitekim 1985 yılında 2. sınıfın bahar döneminde okulumu bırakmak zorunda kaldım. Eşimle aynı bölümdeydik ve sıra arkadaşıydık. Ben bırakınca, o da bıraktı. İngilizce’ye çok meraklıydım. Kitaplar falan okuyordum ve hayalim Buca Eğitim Fakültesi’nde okumaktı ama olmadı. O zaman internet, bilgisayar yoktu. Okulu bıraktıktan sonra eşimle iletişimi mektuplaşarak sürdürüyorduk. 2 haftada bir mektup yolluyorduk. Bir gün yine bir mektup geldi. Britney Houston’ın ‘All At Once’ şarkısını dinlerken mektubu okudum ve evlenme teklifi ediyordu eşim mektupta bana. Komşumuzun bir telefonu vardı, koştum aradım evet dedim. Eşim İzmir Buca’da oturuyordu. Bende çok istediğim Buca’ya 1987 yılında eşimle evlenerek gelin olarak geldim aslında” diyerek Buca’ya geliş hikayesinin bile güzel ve farklı olduğuna değindi.

“ARZULADIĞIM YERDE MEMUR OLDUM”

Eşiyle evlendikleri dönemin ardından çeşitli zorluklar yaşadıklarını ifade eden Gülgün Şeneken, “Buca’ya geldikten sonra eğitim fakültesini hep merak ettim ama girip yine bir gezemedim. Eşim evlendiğimizde askerlik yapmamıştı. Askere gitti geldi. 1 buçuk sene işsiz dolaştı. Bir gün Dokuz Eylül Üniversitesinin memurluk sınavı açtığını gördüm ve eşimle birlikte o sınava girdik. Ama sınavlar çok ağırdı. 3 aşamalı sınavdan geçiyorduk. Yazılı, daktilo ve yabancı dil sınavı aşamaları oluyordu. İkimizde en sona mülakata kaldık. Ben orada kuruldakilere beni almayın eşimi alın dedim. Neden diye sordular. Eşim işsiz, erkek işsiz olunca daha zor oluyor dedim. Eşimin görüntüsü çok iyiydi, yakışıklıydı baya. Eşimi aldılar ve beni çok sevmişlerdi bir dahakine daktiloyu öğrenme şartıyla beni almaya söz verdiler. 3 yıl sonra bir daha sınav açıldı ve ben karşılarına dikildim. Beni hatırladınız mı dedim. Güldüler. Daktiloyu falan öğrenmiştim. O gün sınavı olduk ertesi hafta baktığımda listeye seçilmiştim çok mutlu oldum. Buca’da oturduğumu söyleyince Buca’ya verdiler. Çok sevdiğim, istediğim Buca Eğitim Fakültesi’ne memur olarak giriş yaptım” dedi.

“ÖĞRENCİLİĞE TEKRAR DÖNDÜM”

Memur olarak çalışmaya başladıktan sonra eğitim özleminin iyice depreştiğini ifade eden Gülgün Şeneken, “Ah keşke bende gidebilsem Erzurum’a da okuluma dönebilsem diye geçiyordu aklımdan. Çocuğum vardı bir de artık. Nasıl gidecektim ki. Evliydim, çocuğum vardı ve uzaktı. Daha sonra yıllarca öğrenci işleri bölümünde öğrencilerin işlerini yaptım. Çok da yorucuydu. Bu arada çok sevildim. Dönemin dekanı beni örnek eleman olarak gösteriyordu. 2011 yılında bölüm sekreteriyken af çıktı ve hocalarım başvurmamı istedi. Karar verdim gitmeye. Biletleri aldık. Hocalarım benim kararımı çok destekledi. Erzurum’dan kaydımı aldım ve Buca Eğitim Fakültesi’ne girdim. Hiç okumamış gibi görüldüm. Tekrardan birinci sınıftan Buca Eğitim Fakültesi’nde eğitim hayatım başladı” diye konuştu.

Öğrencilik hayatının muhteşem bir şekilde geçtiğini de söyleyen Şeneken, “Hayatımın en güzel dönemlerinden birini yaşadım. Gençlerle hiç yabancılık çekmedim. Hepsi benim kızımdan bile daha küçüktü. İlk başta tabi bizi yadırgadılar. Bir tane daha yaşı büyük arkadaşım vardı Melek Şeker Erk adında. Biz beraber onların hem ablası olduk hem arkadaşı olduk hem de anneleri gibi olduk. Sonradan alıştılar bize ve yadırgamadılar bizi. Şakalaştık, gülüştük ve kaynaştık. Geçen hafta Doğan diye bir arkadaşım ziyaretime geldi. Arkadaşım dediğime bakmayın 21 yaşında daha. Sınavlara beraber hazırlandık, sunumları beraber yaptık. Melek dediğim arkadaşım hatta bölüm birincisi oldu. O da benden beş yaş küçüktü” dedi.

İŞ OKUL BERABER

Öğrencilik yıllarının ilk zamanlarında çok zorlandığını ve anlatılanları çok zor anladığını belirten Gülgün Şeneken, derslere adapte olmak için en önde oturduğunu ve dersi dikkatlice dinlediğini belirtti. Gece ikilere, üçlere kadar ders çalıştığını da ifade eden Gülgün Şeneken, “Sabah 8.30’da güne başlıyordum. 10’ a kadar kendi memuriyet işlerimi yapıyordum. 11’de derse gidiyordum. Öğlen tekrar işe, öğleden sonra derse git gel yapıyordum. Akşam ders bittikten sonra memuriyet işlerinin kalanını yapıyordum. Her gece mesai kalıyordum. Bir de akşam gelip ders çalışıyordum, evin işlerini yapıyordum, yemek yapıyordum. Aldığım paranın hakkını vermek için elimden geleni yaptım. Aslında büyük haksızlıktı. Ben diğerlerinden daha fazla çalışmaya başlamıştım bir bakıma. Okuyor diye kaytardığımı düşünmesinler, laf söz gelmesin diye ekstra çalıştım. Öğrenciliğimi destekleyen dekanımız Mustafa Toprak hocamız emekli olunca yeni dekan döneminde çok daha zorlandım. Çok çalıştım. Mesai de kaldım. Millet evine gidip çay kahve içerken ben daha çalışıyordum. Sonra eve gelip yemek yapıyordum. Saat akşam 10 oluyordu. Sonra ödevlerin başına geçiyordum. Sabah tekrar işe gidiyordum” diye konuştu. 

“KANSER ENGEL OLAMADI”

Üçüncü sınıfa geçtiğinde iyice ortama alıştığını ve ders notlarının yükseldiğini ifade eden Gülgün Şeneken, “Anlatılanları anlıyordum. Not alıyorum düşünün artık. 2013 yılının Kasım ayında sürekli okuldan işe, işten okula mesailer, ödevler, sunumlar baya ağır geldi. Artık dekanlıkta çalışmaya başladığım için işim de çok ağırdı. Bezdirmeye çalışıyorlardı. Her gelen hoca övüyordu sekreterlerin yanında, örnek gösteriyorlardı. Bu da bazılarının hoşuna gitmemeye başladı. Yerlerini alacağım korkusu mu düştü içlerine bilmiyorum. O yıl kasım ayında ağız tabanımın altında bir şişlik oluştu bizimkilerin zoruyla doktora gittim. Tükürük bezi taşı olabilir dedi doktor ve alayım dedi. Sonra yatırdılar hastaneye doktor operasyonda tükürük bezi taşı olmadığını söyledi. Ahmet Ömer İkiz isimli Dokuz Eylül Hastanesinde bir doktoru bizimkiler ayarladı ve beni ona gösterdiler. Doktor kanser olduğumu söyledi. Ameliyat olmam gerektiğini söyledi. Çok üzüldüm o an dünyam başıma yıkıldı. Kansere yoğun çalışmadan dolayı oluşan stresle yakalandığımı düşünüyorum” diye konuştu. 

10 SAATLİK AMELİYAT

Acil bir şekilde ameliyat olması gerektiğini fakat sınavları kaçırmamak için ameliyatını sömestr dönemine beklettiğini söyleyen Gülgün Şeneken, “Finalleri olduktan sonra ameliyat olmaya karar verdim Bütün arkadaşlarım çok üzüldüler. Sonra hastane süreci başladı. 10 saatlik bir ameliyat geçirdim. 33 gün hastanede yattım” dedi.

33 gün boyunca eşinin başında kalan Altan Şeneken ise, “Günler saatler geçmek bilmiyordu. Soğuk buhar diye bir şey vardı. Saatte 10 dakika boyunca yapmak zorundaydım. Saati kaçırmamam gerekirdi. Kaçırırsam nefes alamazdı ve ölürdü. Telefonumun saatini kuruyordum. Saat başı alarm çalıyordu ve aceleyle buharı veriyordum. Bende MS hastasıydım 2005’ten beri. Bu arada eşim okula giderken MS hastası olan kocasını da iyileştirmeyi, ona bakmayı unutmadı yani benimle de ilgilendi. 33 gün sonunda hastaneden çıkardık ama hastanede konuşamıyordu. Defter alıyordum sürekli gelenlerle yazarak iletişim kuruyordu. Bir de sürekli doktorlara ‘Ne zaman çıkacağım ben? İkinci dönem geldi. Sınavlar başlayacak’ diye sorular soruyordu. Arkadaşları geliyordu. Konuları anlatıyorlardı, gösteriyorlardı. Melek Hanım her gün geliyordu. Notları getiriyordu” diye konuştu.

“ARKADAŞLARIM DESTEKLERİNİ ESİRGEMEDİ”

Hastanede kaldığı günler boyunca derslerine çalışmayı ihmal etmediğini ifade eden Gülgün Şeneken, “Derste ne gördüysek arkadaşlarım anlatıyordu. Kitaplarımı hastaneye getirdiler. Melek her gün geliyordu. 18 sayfa not yazdı benim için hatta. Arkadaşlarım hastanede kaldığım süre içinde her gün gelerek sınavlara kadar beni hazırladılar. Okula döndüğümde ise sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir dersimden düşük not almadım. Hepsini başarıyla geçtim arkadaşlarımın sayesinde. Ameliyata kadar da hiçbir dersimi kaçırmadım. Bütün derslerime girdim. Melek ile birlikte en ön sırada yer ayırır. Dörtlü grubumuzla dersi en önde takip ederdik. Devamsızlığı tam doldurdum ve sınavlara direkt girdim hiç derse girmeden. Hocalarım da çok iyiydi. Konuşamıyorum diye sunum sıramızı en sona bıraktılar. Haziran ayında sunum yaptık kendimi daha hazır hissedene kadar mümkün olan en fazla süreyi bana tanıdılar. Eğitim hayatımdaki tek torpil oydu. Bir de konuşamadığım için değişik bir metot uyguladım, sessiz yöntem adı verilen. İşaret dili ile sunumu yaptım. Bütün sınıf çok beğendi ve alkışladı” dedi.

Öte yandan en büyük desteği eşinden aldığını da ifade eden Gülgün Şeneken, “Sağ olsun desteğini hiç esirgemedi. Bende hiçbir eksiklik hissettirmiyordum. Bir tek sınav döneminde yemek hazırlayamıyordum. O hazırlıyordu. 1. sınıfta sunumlarımı hazırlamama yardımcı oldu. Çünkü ben Powerpoint bilmiyordum. Generation diye bir sunumumu eşim hazırlamıştı. Materyal dersi için Çarkıfelek hazırlamıştı. Yarışma programındaki gibiydi baya uğraşmıştı o düzenek için” diye konuştu.

TEKRAR AMELİYAT OLACAK

Son olarak da gençlere sürekli araştırmalarını öneren Şeneken, Life Long Learning mesajını yolladı. Gülgün Şeneken’i hayat boyu olduğu gibi öğrencilik hayatında da destekleyen Altan Şeneken ise, “Af çıktığında sadece onu kapamıyordu beni de kapsıyordu. Eşim bana gel birlikte gidelim dedi. Ben bir kişi yeter dedim. Ben zaten MS hastasıydım. Benim için çok daha zor olurdu. Ama onun okumasını çok istedim. Biz 1983 yılında okumaya öğretmen olmak için gitmiştik zaten. Öğretmen olmak istiyorduk. 30 sene geçti belki üzerinden ama ben öğretmen olmak isteyen birine nasıl olma diyebilirim ki? Denilmez, çünkü sen de istiyordun onu ama senin imkanın el vermedi bari elverenin yolunu kapatma dedim ve okumasına destek verdim” dedi. Gülgün öğretmen son olarak daha rahat konuşabilmek için ameliyat olacağını ve tekrar eskisi gibi konuşmaya başlamak istediğini söyledi.

Haber Merkezi