“Bağımlılık durdurulabilir”

Ege Üniversitesi Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Birimi’nden Prof.Dr. Ayşe Ender Altıntoprak bağımlılığın bir aile hastalığı olduğunu belirterek, tıpkı şeker hastalığı gibi durdurabileceğini söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 25.11.2015 07:59
  • Güncelleme Tarihi : 25.11.2015 07:59
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Bağımlılık durdurulabilir”

NİLGÜN TAZE

Ege Üniversitesi Hastanesi bağımlılık tedavi birimleri polikliniklerinde birbirinden farklı hizmet veren bölümler bulunduğunu söyleyen Ege Üniversitesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Birimi’nden Prof.Dr. Ayşe Ender Altıntoprak,  hastane içinde 20 yataklı bir kapasiteye sahip olduklarını belirtti. Bağımlılığın bir aile hastalığı olduğunu ve aileden bir kişinin bağımlı olmasının diğer aile fertlerini ciddi şekillerde olumsuz etkilediğini ifade eden Altıntoprak, “Hastanemiz bünyesinde  denetimli serbestlik polikliniğimiz mevcut. Bu polikliniğimize sadece Adalet Bakanlığı tarafından tedavi olması zorunlu olan vakalar gelebiliyor. Burada bağımlıların tedavileri sürerken artı olarak bağımlılık hastalığı ile ilgili sorunlar konusunda bilgilendirme toplantıları yapılıyor. Bir diğer polikliniğimiz ise sigarayı kendi iradesiyle bırakmayı başaramayan bireyler için kuruldu.  Birimlerimiz sigarada dahil olmak üzere farklı farklı maddelere bağımlılık geliştirmiş kişilerin gönüllü olarak bağımlılıklarını bırakmak için geldikleri tedavi merkezleri. Ayakta tedavilerin bazılarında farklı nedenlerle insanların bir kısmını yatırarak tedavi etmemiz gerekebiliyor. Psikiyatri Ana Bilim Dalı’nın içinde 20 yataklı bir servisimiz var. Yatması gereken hastaları burada tedavi etmek üzere kabul ediyoruz.  Tedavilerinin bitiminin ardından ayakta izlenimlere davam ediliyor” dedi.

“BİLİNÇLENDİRME ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR”

Batı Madde Bağımlılığı Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Birimi’nin bir eğitim kurumu olarak açıldığını ve  madde bağımlılığı tedavilerinde çalışacak olan kişilerin eğitimlerini bu merkezde aldıklarını belirten Altıntoprak, bu birimde yüksek lisans ve doktora programlarının sürdürüldüğünü ifade ederek, “Bu kişiler farklı farklı backgroundlardan geliyor. Psikologlar, sosyologlar ve daha önce emniyette narkotik komiseri olarak çalışmış çeşitli mesleklerden gelen kişiler var. Diğer taraftan toksikoloji alanında eğitim almış, biyokimyadan gelen ve bu alanda çalışmalarını sürdürmek isteyen kişilerde kendi geldikleri backgroundun madde bağımlılığı ile arasındaki köprüyü kurabilmek için bu eğitimi alıyorlar.  Bize gelen öğrenci sayısı bugüne kadar 100 civarına ulaştı. Buradan mezun olanlar bir yüksek lisans tezi hazırladıktan sonra mezun olabiliyorlar. Doktora programındaki öğrencilerimizi henüz mezun edemedik çünkü hala eğitimleri devam ediyor. Burası madde bağımlılığı hakkında bilgi verebilecek akademisyenler yetiştirmek hedefli bir enstitü.  Batı ile psikiyatri tedavi birimleri neden bir arada diye soracak olursak Batı’da teorik eğitimi aldıktan sonra bunu klinik uygulama düzeyinde göremiyorsanız teori sadece kitaplarda kalıyor. Buradaki öğrencilerimiz çok şanslı çünkü direkt olarak yataklı birimle beraber eğitimlerinin uygulama şansı bulmuş oluyorlar. Bu daha etkin olduğunu düşündüğümüz bir uygulama.  Hem eğitim hem de uygulama alanında geniş bir perspektifte hizmet vermeye çalışan iki kurum burası” açıklamasını yaptı.

“BİR AİLE HASTALIĞI”

Bağımlılığın bir aile hastalığı olduğunu ve genetik yollarla da geçebildiğinin bilimsel olarak ispatlandığını belirten Altıntoprak, “Aile hastalığı dediğimizde iki üç farklı konudan bahsediyoruz. Birincisi bağımlılıkların bir kısmında özellikle alkol bağımlılığı ile ilgili çok kesin kanıtlardan size söz edebilirim. Eğer bir ailede alkol bağımlısı bir erkek birey varsa kendi erkek çocuğunda alkol bağımlılığı geliştirme oranı 3 ila 5 kat daha fazla oluyor. Bu çok yüksek bir oran. Eğer bir alkol bağımlısı iseniz çocuğunuzda alkol bağımlısı olma oranı hiç kullanmayan birine göre çok daha fazla. İki nedenden bahsediliyor. Birincisinde evet bu genlerle taşınır bir hastalıktır ve kesin kanıtlarla erkek çocuğuna geçer. Diğer taraftan genlerle aktarılmayan ancak alkolün çok rahat içildiği bir ortamda bu insanlar yetiştikleri için görerek öğrenebiliyorlar. Aslında ikisi de doğru. Bir taraftan genlerle aktarıldığına dair ciddi bulgular var, diğer taraftan çocuğun alkol ortamında büyümesi bu davranışı benimsemesine neden oluyor.  Kız çocuklarında ise genetik riskle geçiş olduğu daha az biliniyor. Babası alkol bağımlısı olan bir kızın erkek kardeşine göre alkol bağımlısı olması ihtimali daha düşük. Burada ilginç olan kısım ise babası alkol bağımlısı olan kadınların eş olarak alkol bağımlısı bir bireyi seçme şansı yada şanssızlığı çok daha fazla. Aynı annesinin yaşadığı yaşantıya benzer bir yaşantıyı bu kız çocuklarda sürdürüyor. Kız çocuklar annesinin yapamadığı işi yapmayı üstleniyorlar. Annesi babasını alkol bağımlığından kurtaramamış bir kadındır ve kız çocuk kendisine alkol bağımlısı bir birey seçerek annesinden daha farklı bir iş yapmayı bilinç dışı olarak üstlenir” ifadelerini kullandı.

“HERKES KENDİ SORUMLULUĞUNU ÜSTLENMELİ”

Hastalarının kendilerine birçok soru ile birlikte akılları karışık bir halde geldiklerini belirten Altıntoprak, en büyük hatanın bağımlığının sorumluluklarını üstlenmekten kaynaklandığını söyledi. insanları değiştirmenin yada kontrol etmenin mümkün olmadığını ve kişinin sadece kendini geliştirebilme gücü bulunduğunu ifade eden Altıntoprak, “Eşim ya da çocuğum madde bağımlısı ve ben türlü çeşit eziyete maruz kalıyorum ancak onu çok seviyorum şimdi ne yapabilirim?’ gibi sorulara maruz kalıyoruz.  Biz buna eş bağımlılık diyoruz. Bu aslında bir bağımlılık değil sadece eşinin yapması gereken her türlü sorumluğu üstlenmedir. Örneğin bir alkol bağımlısı öğretmen düşünelim. Bu öğretmen gece boyunca alkol tükettiği için sabah işe gidebilecek halde e değil. Eş burada devreye girerek okula telefon ediyor ve eşinin ishal yada grip olduğunu söyleyerek okula gitmesini engelliyor. Kadının eşim işsiz kalacak ve rızkımız kesilecek korkusu erkeğin sorumluğunu üstüne almasına neden oluyor. Erkeğin sorumluklarını üstlenmek erkeğe içmek için daha fazla zaman bırakıyor. Ya da tam tersi olarak kadının alkol basımlısı olduğunu düşünülelim. Çocukların bakımı, yemeği pişirmek, temizlik yapmak gibi sorumlulukları erkek üstlenir. Bu da kadına daha fazla alkol tüketmesi için zaman bırakır” dedi.

“SAĞLIKLI SINIRLAR”

Alkol bağımlısının yerine getirmesi gereken sorumlulukların o yapamıyor diye alınmaya başlandıkça kişilerin olumsuz davranışlarını sürdürmesine daha çok zaman bırakıldığını belirten Altıntoprak, ailelerin bu sorumlukları farkında olmadan üstlendiklerini ifade ederek, “Biz burada bağımlı yakınlarına ilk olarak bunu öğretiyoruz. Siz bağımlıyı yönetemez ve kontrol edemezsiniz. Kimsenin bir diğer insanın hayatını yönlendirmesi, güzelleştirmesi, düzenlemesi gibi bir becerisi ve gücü yok. Biz ancak kendi hayatımızı yönlendirebiliriz bu kadar sınırımız bu. Çocuklarımız için her şeyin en iyisini istiyor ve hayal ediyor olabiliriz fakat okuldaki durumunu kontrol edemeyiz. Hangi öğrenciyle konuşacağını yada konuşmayacağını belirleyebiliyor muyuz? Mümkün değil… Bu sadece belli bir yere kadar olabilir. Özellikle yetişkinler için konuşuyorsak ona kendi kararlarını kendi sağlıklı alabilmesi için sadece destek olabiliriz. Bağımlı yakınları bize geliyor ve ‘sürekli olarak eşimi aramak nerede olduğunu bilmek istiyorum, öpermiş gibi yaparak ağzının alkol kokup kokmadığına bakıyorum’ diyorlar. Bunlar işe yaramayan gereksiz çabalardır. Kendimizden başka kimseyi değiştiremez ve kontrol edemeyiz” açıklamasını yaptı.

Adsız Alkolikler (AA), Alkolik Yakınları (AL-ANON) ve Alkolik Çocukları (ALE-TEEN) gibi gönüllü olarak hizmet veren destek guruplarının da bağımlılığa karşı kendi içlerinde destek olmaya çalıştıklarını belirten Altıntoprak,  “Bir maddeyi kullanmak yada kullanmamak en başta iradeci bir karardır.  Kullanmayı yada kullanmamayı tercih edebilirsiniz. Özelikle ağır uyuşturucu maddeler beyinde çok hızlı bir şekilde kalıcı hasarlar oluşturuyorlar. Başlangıç süreci iradidir ancak ondan sonraki süreç iradeci değildir.  Bağımlının yapageldiği istem dışı  davranışlar artık  karakter bozukluğundan değil, kronik beyin hastalığından kaynaklanır. Şeker hastalığı ve kronik akciğer hastalığının irade ile kontrol edilemediği gibi bağımlılığa da kontrol edemezsiniz. Bu aşamada doktorların tavsiye ettiği ilaçları düzenli kullanır ve önerilen yaşam biçimini uygularsanız ancak hastalığın ilerlemesini durdurabilirsiniz ve daha uzun yıllar yaşama şansınız olur. Hastalık ne kadar tanınırsa kontrol etme ile ilgili o kadar ekipmanımız ve donanımız olur. ‘Benim beynim hasta artık bu değişmez’ deyip hayatı bırakmak doğru bir şey değil çünkü daha uzun yasabilmek için yapılabilecekler var. Eroin bağımlılığı en ağır bağımlılık türü olmasına rağmen bu hastalık üzerinde çok etkili olan ilaçlar var” dedi.

“SEÇİMLER BİREYE AİTTİR”

İnsanın her seçiminde olduğu gibi tedavi almak yada almama seçiminin de bireyin kendisine ait olduğunu söyleyen Altıntoprak,  tedavi sürecinin sıkıntılı ve zor bir süreç olduğunu belirterek destek gruplarından yardım alınmasının bu süreci rahatladığını söyledi. Altıntoprak, “Bağımlılıktan kurtulmaya karar vermek yine bağımlının alacağı bir karardır. Bu süreç sıkıntılı ve zorlu bir süreçtir ancak kişi sağlıklı olmayı tercih ederse  atacak adımlar var. Bizim gibi kuruluşların görevi de sağlıklı yaşam yollarını göstermek. Türkiye’de çok fazla AMATEM var ve  sayıları nerdeyse 30’u buluyor. Bu kurumlardan bir tanesine ulaşmak bile ilk adımdır. Hiçbir bağımlılık maddesi insana eziyet etsin aklını kaçırsın diye kullanılmaz tam tersi olarak keyif versin diye kullanılır. Ancak bir süre sonra bu maddeler beyni değiştirir ve acı vermeye ve yoksunluk duyguları ortaya çıkarmaya başlar ve kişi artık madde ve alkol kullanmadan yaşayamaz hale gelir. Bunun anlamı artık sizin maddeyi değil maddenin sizi yönettiğidir. Bize bu halde gelmiş bir hastamıza 2 hafta süren bir detoks uygularız. Bundan sonraki hayatı boyunca temiz kalmakla ilgili süreç ciddi bir emeği gerektiriyor. Bu süreci Adsız Alkolikler gibi guruplar vasıtasıyla kişi daha rahat bir şekilde sürdürebiliyor. Düşününki zamanınızın çoğunu bir maddeyi kullanmak ve onu elde etmek için harcadınız. Bu sizde nahoş hastalıklar oluşturan maddeleri hayatınızdan çıkarmaya karar vermek sizin hayatınızda büyük bir boşluk oluşturur. İşte tekrar eski alışkanlıklara dönmemek için bu boşluğu insana sürekli bir mutluluk ve huzur veren aktivitelerle doldurmak gerekir. Çoğu bağımlı kendisini topluma hizmet edebileceği, değerli hissedebileceği bir uğraş içinde olmaktan çok büyük bir mutluluk duyuyorlar. Yine kendilerini içsel olarak besleyecek faydalı hobiler buluyorlar. O güne kadar hiçbir becerisi olmayan kişiler herhangi bir beceri geliştirmeyle toplumun içinde olmaya başlıyorlar. Tüm bunlar insanı olumlu yönde besleyen ve tedavi eden eylemler” açıklamasını yaptı.

Haber Merkezi