Dışarıya bağımlıyız

Türkiye’nin tohumda dışa bağımlı olduğunu belirten ZMO İzmir Şube Başkanı Ferdan Çiftçi, sertifikası olmayan tohumların ticaretinin yasakladığı için bu tohumluklar piyasada alınıp satılamadığını söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 04.09.2018 07:44
  • Güncelleme Tarihi : 04.09.2018 07:44
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Dışarıya bağımlıyız

KENAN YEŞİL-ÖZEL HABER
Sertifikalı ithal tohum kullanmayan çiftçiye destek sağlanmayacağının açıklanması, tarım sektöründeki tüm paydaşların tepkisine yol açtı. Başta ziraat odaları olmak üzere tarım sektöründe büyük bir eleştiriye neden olan karara Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İzmir Şube Başkanı Ferdan Çiftçi de tepki gösterdi. Alınan kararı eleştiren Çiftçi, ithal hibrit tohumları teşvik etmek yerine, Türkiye’nin kendi yerli tohumları üzerindeki Ar-Ge çalışmalarını devam ettirmesi gerektiğini söyledi. Tohumda dışa bağımlılığın yerlilikten geçtiğini vurgulayan Çiftçi, Türkiye’de hibrit tohum üretiminin yapılabileceğini ve üretim sahasına sahip olduğunu söyledi.
Türkiye’nin tohumda dışarıya bağımlı olduğuna dikkat çeken Çiftçi, “Sertifikalı tohumluk dediğimiz tohumlukları kullanmayanlara destek vardı, o artık yok. Sertifikalı tohumlar kimin elinde? Şirketlerin elinde. Ve önemli oranda da dışa bağımlıyız. Hibrit tohumlarda özellikle dışa bağımlıyız. Piyasadaki tohumluk kullanımında da büyük oranda sebzede, meyvede, mısırda, hububatta dışa bağımlıyız. Özellikle mısır ve ayçiçeğinde hibrit tohumda tamamen yüzde yüz dışa bağımlıyız. Yurt içinde üretiliyor diyebilirler. Evet yurt içinde üretiliyor. Ama biz dışarıya onların parasını ödüyoruz. Sadece burada taşeron üretimini yapıyoruz. Ve onlar buradan üretildikten sonra yurt dışına ihraç kalemi olarak gözüküyor” dedi.
TOHUM ÜRETİM SAHASI VAR
Yıllarca tohum üzerine önemli çalışmalar yaptığını ve tohumu çok iyi bildiğini aktaran Çiftçi, Tarım Bakanlığı’nda çalışırken tohum kontrollerini yaptığının bilgisini verdi. Tohum üretimi konusunda Türkiye’de ciddi manada üretim sahasının olduğuna dikkat çeken Ferdan Çiftçi, şöyle konuştu: “Tarım Bakanlığı’nda çalışırken kontrollerini yaptım. Hibrit tohumun tarla kontrollerini yaptım, sertifikasyonlarını ben kendim verdim. Bergama bölgesi, Bursa Mustafa Kemal Paşa bölgesi, Hatay, Adana bölgesi, Konya bölgesi bunların üretim sahalarıdır. Ciddi anlamda bizim üretim sahamız var.”

BELLİ ŞARTLARDA TOHUMLAR KULLANILABİLİR
Türkiye’nin yerli ve milli tarıma yönelmek isterken yerli tohumun kullanımına ve ticaretine kısıtlama getirildiğini belirten Çiftçi, sertifikalanmamış yerli tohumların belirli kontroller sonrasında kullanımının gerçekleştirilmesi gerektiğini dile getirerek, “Yerli ve milli olacağız derken, kendi bu topraklarımızın öz tohumu olan tohumların kullanımına, ticaretine kısıtlama getiriliyor. Sertifikası olmayan tohumların ticareti yasaklandığı için bu tohumluklar piyasada alınıp satılamıyor. Eğer serbest piyasaysa, elbette tüketiciyi koruyacağız ama yerli tohumların sertifikalanmamış olsa da belli kontrollerden geçirildikten sonra, özellikle hastalık zararlı bakımından kontrolleri yapılarak kullanımları gerçekleşmeli. Eğer hibrit tohumdan memnunsa insanlar onu zaten alacaktır. Yine onu almaya devam edecek. Ama bu taraftan bunun yaygınlaşması açısından desteklenmesi gereken yer burası. Bizim bu yerli tohumlarımız üzerindeki Ar-Ge çalışmalarını devam ettirmemiz gerekiyor” diye konuştu.
TÜRKİYE’DE HİBRRİT TOHUM ÜRETİLEBİLİR
Ziraat mühendisi olarak hibrit tohumu reddetmediğini ancak hibrit tohumda dışa bağımlılığı ret ettiğini vurgulayan Çiftçi, Türkiye’de hibrit tohumu üretilebileceğini belirtti. Hibrit tohumların verimli olmasının yanında, daha fazla gübre, daha fazla su, daha fazla kimyasal isteme gibi özelliklerinin olduğunu belirten Çiftçi, “Devletin hibrit tohumları tercih etmesinin baş nedeni verimliliğinin yüksek olması. Ziraat Mühendisi olarak hibrit tohumu reddetmiyorum ama hibrit tohumda dışarıya bağımlılığı reddediyorum. Zaten standart tohumlarla bu işin yürüyebileceğini düşünmüyorum fakat burada bir patent ilişkisi yürütülme sıkıntısının olduğunu belirtiyorum. Hibrit tohum ülkemizde de üretilebilir. AR-GE çalışmalarının yapılması gerekiyor. Burada da kamu Ar-Ge’ciliğinin ön planda olması gerekiyor. Bunun için çok geç kaldık. Zamanında başlamıştı, özellikle bu iktidar döneminde kamu Ar-Ge çalışmaları daha zayıfladı. Çünkü özellikle araştırma enstitülerinin kapasiteleri zayıflatılmış, düşürülmüştür zaman içinde. Burada özel sektör-kamu-çiftçi işbirliğiyle olmalı. Yani sadece şirketler değil, çiftçi koşullarında bu işler çalışılmalı. Çiftçilerle ortak çalışmalar yürütülmeli” ifadelerini kullandı.

DIŞA BAĞIMLILIKTAN KURTULUŞ YERLİLİKTEN GEÇİYOR
Geleneksel yerli tohumların sadece gen merkezlerinde bulundurarak korunamayacağına dikkat çeken Çiftçi, “Onun çiftçi koşullarında üretimini sağlayarak biz onun canlılığını koruruz. Bunun saflaştırarak ve geliştirerek devamı ve ıslahı, çiftçi koşullarında ıslahıyla birlikte yapılmalı. Bu çalışmalar var ama çok yetersiz, minimal düzeyde. Eğer biz dışarıya bağımlılıktan kurtulmak istiyorsak, bunu yapmak zorundayız. Bu anlamda Ar-Ge çalışmalarının yapılması gerekiyor. Örgütleme çalışmalarının yapılması gerekiyor. Desteklemelerin zamanında, yeterli düzeyde ve nitelikli bir şekilde ve bir politika aracı olarak yapılması gerekiyor. Bir para dağıtma aracı olarak değil, desteklediğimiz ürünün gelişmesini sağlayacak şekilde bir desteklemenin olması gerekiyor. Bunu sağlamak için de çiftçinin ondan para kazanması gerekiyor. Çiftçi para kazanacak ki, o zaman o ürünü ekmeye devam edecek” dedi.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE DİKKAT ÇEKTİ
Tarım ve ziraatçilerin en fazla sıkıntı çektiği konulardan bir tanesinin de küresel iklim değişikliği olduğunu aktaran Çiftçi, “Küresel iklim değişikliği en fazla sıkıntı çektiğimiz konulardan bir tanesi. Zamansız soğuklar, zamansız sıcaklar, zamansız aşırı yağışlar ve yağış kıtlığı.  Bunların hepsi bizim tarım sektörünü birinci derecede etkileyen faktörler. Özellikle yağış çok önemli. Su yoksa hayat yoktur. Suyun da tarımda dağılımı önemli. Yılda 600 milimetre, 1000 milimetre yağış alması önemli.  Ancak bu yağışı kaç günde aldığı, hangi dönemde aldığı çok daha önemli. Çünkü ne oluyor, buğdaydan örnek verecek olursak aralıkta ekim döneminde bir yağışa ihtiyacı var. Ama ekim döneminden sonra bir süre kurak bir dönem geçirip, ondan sonra tekrar yağışa ihtiyacı var. Ancak ihtiyacı olduğu o dönemde olmuyor. Tohumu toprağın altında birden üç günde aşırı yağış yağıyor. Ve ne oluyor bu sefer. Tohum toprakta çürüyor ya da ilkbahara geliyor tohum normal yetişiyor. Tam dane dolum dönemine gelecek, verim yapacak o dönemde kuraklık oluşuyor. Bu da verimi yüzde 50 etkiliyor. Ya da hasat dönemi geldiğinde yine aşırı yağış geliyor, tam kuruyacak, hasada gelecek. Haziranda bir yağış alıyor, ürünün en az yüzde 70’i gidiyor” dedi.
 

Haber Merkezi