Sayfa Yükleniyor...
Eskiçağda Akdeniz dünyasının merkezindeki kentler olarak bilinen Ephesos ve Smyrna hakkında bilgi veren 9 Eylül Ünv. Ortaçağ Arkeolojisi Anabilimdalı Başkanı Prof.Dr. Ergün Laflı, henüz gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen daha birçok eser bulunduğunu söyledi
NİLGÜN TAZE / ÖZEL HABER
Büyük İskenderin Issosta Pers Kralı Dariusu yenmesinden ve arkasından bütün doğuyu ele geçirmesinden sonra Hellen dünyası büyük bir refah çağına erişti. Kentler nüfus patlamalarına sahne oldu. Hellenistik Dönemde İskenderiye, Rhodos, Bergama ve Ephesos kentlerinden her biri 100 binin üstündeki bir nüfusa eriştiler. Küçük bir tepeciğin üzerinde kurulmuş olan eski İzmir kentinin duvarlarının içinde yalnız birkaç bin kişi yaşayabiliyordu. Bu nedenle en geç İ.Ö. 300 sıralarında Kadifekalenin eteklerinde, yeni ve büyük bir kent kuruldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Ortaçağ Arkeolojisi Anabilimdalı Başkanı ve Ege Bölgesi Kültür Varlıkları Uygulama ve Araştırma Merkezi (EKVAM) Müdürü Prof.Dr. Ergün Laflı, İ.Ö. 323 yılında Büyük İskenderin ölümü üzerine çıkan iç savaşta Smyrnanın önce Lysimakhosun, sonra 1. Seleukosun eline geçtiğini belirtti. Seleukos egemenliğinin İ.Ö. 190 yılında yapılan Manisa Savaşına kadar sürdüğünü açıklayan Laflı, Seleukoslar, Romalılara karşı kaybettiği bu savaştan 2 yıl sonra bugünkü adıyla yapılan Dinar savaşıyla Bergama Krallığına verildi. Bergamanın egemenliği, Kral 3. Attalosun ölümüne dek sürdü ve bu tarihte Romalıların eline geçti ve Asia Eyaletine bağlandı dedi.
KUTSAL VE ALTIN YOL
Tarihçi Strabonun Smyrnanın kendi zamanında yani İ.Ö. 1. yüzyıla geçiş sırasında en güzel kenti olduğunu belirttiğini ifade eden Laflı, O dönemde kentin küçük bir bölümü Kadifekalenin üzerindeydi. Büyük bölüm ise düz arazi üzerinde bulunan liman çevresine toplanmıştı. Ana tanrıçanın tapınağı ile gymnasion da bu hat üzerinde yer alıyordu. Caddeler düzdü ve tamamı büyük taşlarla düzgün bir biçimde kaplanmıştı. Aristeides, kentin doğu-batı yönünde uzanan Kutsal ve Altın yol olarak bilinen iki ana yolunun bulunduğunu ve bu yollarla kentin, denizden gelen esinti ile serinlediğini anlatmaktadır. Roma Çağında İzmirde inşa edilen yapılar arasında, Kadifekalenin kuzeybatı eteğindeki antik tiyatro ve batıdaki stadyumun her ikisinden de pek az iz kalmıştır açıklamasını yaptı.
SMYRNA AGORASI
Bugün kısaca agora olarak bilinen Smyrna Agorasının oldukça iyi korunmuş olup, agoranın ölçüsünün 120 x 80 metre uzunluğunda geniş bir avlusu bulunduğunu açıklayan Laflı şunları söyledi: Agoranın doğusunda ve batısında birer stoası vardı. Her iki yapı 17,5 m. olup ikişer katlıydı. Ayrıca 28 m. uzunlukta bir bazilika da mevcuttu. İ.Ö. 2. Yüzyılda Romalıların egemenliğine giren İzmir ikinci kez altın dönemini yaşamaya başladı. İ.Ö. 88 yılında Pontus Kralı 6. Mithridatesin eline geçtiyse de 2 yıl sonra Romalılar şehri geri aldı. İncilde sözü edilen Yedi Kiliseden bir tanesinin bulunduğu Smyrna Hıristiyanlığın gelişmesinde önemli bir rol oynar. İzmirin ilk başpiskoposu olan Aziz Polikarp havari ve İncil yazarı St. Johnun ilk müritlerinden biridir. Yaklaşık M.S. 70 yılında Anadoluda doğmuş, inancından ötürü İzmir akropolü üzerinde bulunan stadyumda Romalılar tarafından yakılarak ölüme mahkum edilmiştir.
ROMA DÖNEMİ KALINTILAR
M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölününce İzmirin sonradan Bizans İmparatorluğu olarak tanınacak Doğu Roma İmparatorluğunun bir parçası olduğunu açıklayan Laflı, Smyrna sur kalıntılarının Basmane garından Tilkilik ve Altınparka giden yolun başlarında görüldüğünü söyledi. Kadifekalede pek az örneği kalabilen surların genellikle Orta Çağa ait olup bunların alt tabakalarında Hellenistik Çağa ait izler görülmekte olduğunu açıklayan Laflı, Gezginlerin ve tarihçilerin değindiği tiyatro, stadion gibi yapıların yerlerini, ne şekilde olduklarını öğrenebilmek oldukça zordur. Bunlardan tiyatro 1950li yıllarda rahatça görülebildiği halde günümüzde gecekonduların arasında tamamen kaybolmuştur. Smyrnanın antik yıllarına ait kalıntılar yeni caddelerin açılışında ve temel kazıları sırasında rastlantı sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin Eşrefpaşa Caddesi yeniden düzenlenerek açılırken antik tarihçilerin değindiği antik yol ile karşılaşılmıştır ifadelerini kullandı.
KAYBOLAN DEĞERLER
Laflı, Smyrnada Roma Döneminde yapılan yapıların yeni inşaatlar arasında gözden kaybolduğunu belirterek, Pagos Dağının kuzey-batı eteklerinde olan tiyatro ile stadiumun yakın tarihlerde görülebilen Caveanın destek duvarları, oturma kademelerine uzanan tonozlu geçit gibi izleri de ortadan kalkmıştır. Bugünkü Basmane istasyonundan yukarıya doğru çıkıldığında 1922 yangınından kurtulabilen eski evler arasında kalmış olan bu kalıntıların olduğu yer uzun süre büyük bir çukur olarak kalmıştır. Ancak kentin plansız gelişmesi burasının evlerle dolmasına neden olmuştur. İzmirin Namazgah semtinde bulunan agora ise Roma Döneminden kalmadır ve Hippodamos şehir planına göre merkeze yakın yerde üç kat halinde inşa edilmiştir şeklinde konuştu.
İZMİR AGORASI
İzmir agorasının Lon agoralarının en büyük ve en iyi korunmuş olanları arasında yer aldığını açıklayan Laflı, 1932-1941 yılları arasında Türk Tarih Kurumu ile Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına Rudolf Naumann, Prof. F. Miltner ve İzmir Efes Müzeleri Müdürü Selahattin Kantar tarafından yapılan kazılarla büyük bir bölümünün ortaya çıkarıldığını söyledi. Laflı, İzmir agorasının, dikdörtgen formda, ortada geniş 120 x 180 m. çağında bir avlu, etrafında sütun ve kemerler üzerine inşa edilmiş üç katlı ve önünde merdiveni olan bileşik bir yapı olduğu anlaşılmıştır. Agorada son dönem kazıları 5 Ağustos 1996 tarihinde başlatılmıştır. Stoalar iki sütun dizisi ile üçe bölünmüştür. Bunların arasındaki yapılar 17.50 m. genişliğindedir. Burada halen devam eden bu kazıdan çıkarılan Poseidon-Demeter heykel grubu İzmir Arkeoloji Müzesindedir. M.S. 178 depreminde kent ile birlikte Stoada yıkılmış, ancak Marcus Aurelleus Smyrnayı yeniden yaptırırken Stoanın batı kolonları üzerine karısı II. Faustinanın portresini koydurmuştur dedi.
EFES ANTİK KENTİ
İzmirin Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kentinin ilk kuruluşunun İ.Ö. 6 bin yıllarına dayandığını açıklayan Laflı, efesin geçmişinin Neolitik Dönem olarak adlandırılan Cilalı Taş Devrine kadar inmekte olduğunu açıkladı. Son yıllarda yapılan araştırma ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesinde Tunç çağları ve Hititlere ait yerleşimler saptandığını belirten Laflı şunları söyledi: Hititler Döneminde kentin adı Apasastır. İ.Ö. 1050 yıllarında Yunanistandan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, İ.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskenderin generallerinden Lysimakhos tarafından İ.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200 bin kişilik nüfusa sahipti. Efes, Bizans Çağında tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez kurulduğu Selçuktaki Ayasuluk Tepesine gelmiştir.
TİCARET MERKEZİ EFES
Antik dünyanın en önemli merkezlerinden biri olan Efesin İ.Ö. 4 bine dek giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında her zaman önemli bir rol oynadığını açıklayan Laflı, 1330 yılında Türkler tarafından alınan ve Aydınoğullarının merkezi olan Ayasuluk, 16.Yüzyıldan itibaren giderek küçülmeye başlamış ve 1923 yılında cumhuriyetin kuruluşundan sonra Selçuk adını almıştır. Bugün ise 30 bin kişilik nüfusa sahip turistik bir yerdir. Doğu ile Batı arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kenti idi. Bu konumu Efesin çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamıştır. Ancak Efes antik çağdaki önemine yalnızca büyük bir ticaret merkezi olarak gelişmesine ve başkent oluşuna borçlu değildir dedi.
KAZI ÇALIŞMALARI
Anadolunun eski ana tanrıça Kybele geleneğine dayalı Artemis kültünün en büyük tapınağının da Efesde yer aldığını açıklayan Laflı, Bu tapınak dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir.
Efes tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları geniş bir alana yayılır. Yaklaşık 8 km² lik bir alana yayılan bu kalıntılar içinde kazı-restorasyon ve düzenleme çalışmaları yapılmış, ziyarete açık olan bölümlerdir. Ayasuluk Tepesi İ.Ö. 3. bine tarihlenen en erken yerleşim ile Bizans Devrine ait, Hıristiyanlık dünyası için büyük önem taşıyan St. Jean Kilisesidir. Efesteki ilk arkeolojik kazılar British Museum adına J.T. Wood tarafından 1869 yılında başlamıştır. Woodun ünlü Artemis Tapınağını bulmaya yönelik bu çalışmalarına 1904 yılından sonra D.G. Hogarth devam etmiştir. Bugün de çalışmalarını sürdüren Avusturyalıların Efesteki kazıları ilk olarak 1895 yılında Otto Benndorf tarafından başlatılmıştır açıklamasını yaptı.
EFES MÜZESİ
Laflı, Avusturya Arkeoloji Enstitüsünün 1. ve 2. dünya savaşları sırasında kesintiye uğrayan çalışmaların 1954 yılından sonra aralıksız devam ettiğini belirterek şu ifadeleri kullandı: Efeste Avusturya Arkeoloji Enstitüsünün çalışmalarının yanı sıra 1954 yılından itibaren Efes Müzesi de T.C. Kültür Bakanlığı adına kazı, restorasyon ve düzenleme çalışmalarını sürdürmektedir. Efes Müzesi tarafından son yıllarda yapılan kazıları arasında Çukuriçi Höyüğü yer alır. Bu höyük Magnesia kapısının güneybatısında bulunmaktadır. Elde edilen buluntulara göre İ.Ö. 4. bine dek giden prehistorik yerleşim ortaya çıkarılmıştır. St. Jean Kilisesi ise Bizans İmparatoru Büyük Lustinianus tarafından inşa ettirilmiştir. Dönemin en büyük yapılarından bir olan altı kubbeli kilisenin merkezi kısmında altta, Hz. İsanın en sevdiği havarisi St. Jeanın mezarı bulunmuştur. Kuzeyinde hazine binası ve vaftizhane vardır.
ARTEMİS TAPINAĞI
Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağının antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağı olduğunu açıklayan Laflı, Büyüklüğü, 105 x 50 m. ve ön cephesi diğer Artemis (Ana Tanrıça) tapınakları gibi batıya dönüktür. Prytaneion ise kentin ölümsüzlüğünü simgeleyen kent ateşinin hiç durmadan yandığı yerdir. Salonun çevresinde tanrı ve imparator heykelleri sıralanmıştır. Müzedeki Artemis heykelleri burada bulunmuş ve daha sonra müzeye getirilmiştir. Yanındaki yapılar kentin resmi misafirlerine ayrılmıştı. Domitianus Meydanının güneyinde, teras üzerinde İmparator Domitianus adına Efesliler tarafından yaptırılmış büyük bir tapınak ve altında Efes Yazıtlar Galerisi vardır. Doğuda Pollio Çeşmesi ve olasılıkla hastane yapısı, kuzeyinde cadde üzerinde Memnius Anıtı yer alır.
Haber Merkezi