Sayfa Yükleniyor...
Yazar-Şair Bircan Çelik ile kitapları ve yazarlık üzerine konuştu. Çelik, Deli olduğum kadar, muhalif yanımı da severim, şiirde o deli tarafımdan çıkıyor zaten ve beni oldukça da özgürleştiriyor dedi
ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ
Samsun doğumlu yazar Bircan Çelik ile İzmir ziyareti sırasında kitapları üzerine konuştuk. Lise yıllarında edebiyata ve yazıya ilgisi gelişen yazar, bu çizgisini üniversite yıllarında da devam ettirdi. Ancak o gününün koşulları sebebiyle, severek girdiği edebiyat bölümünden ayrılan Çelik, farklı bir bölüm bitirmek durumunda kaldı. Ancak yazıya ve şiire olan tutkusu hiç bitmeyen yazar, sonraki yıllarda okudu, yazdı, sürekli üretti ve üretmeye devam etti. Sırf şiir yazmakla yetinmeye yazar Çelik, farklı alanlar da yazılar üretti. Bunların tümü yayınlandı. Şiirleri birçok dile çevrildi ve çeşitli ülkelerde yayımlandı.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
1 Temmuz Samsunun Bafra İlçesinde doğdum. İlköğretim ve liseyi Samsunun Alaçam İlçesinde tamamladım. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkçe Bölümü ülkenin siyasi kargaşası yüzünden, artık okunamayacak durumda olan okuldan ve çok isteyerek girdiğim bölümden birazda zorunlu olarak ayrıldım. Daha sonra, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Ekonomi Bölümünde ön lisans yaparak eğitimimi tamamladım. Sanatın her dalına yakın ilgi ve yeteneğimin olduğunu bilen çevremdeki dostlarımın isteklendirme ve özendirmesiyle, El Sanatları Tasarım ve Resim Bölümünde okudum. Özel eğitim kurumlarında eğitimci olarak da öğrenci yetiştirdim. Ödül alan yağlı boya resim tablolarım bulunmakta. 2003-2007 yılları arasında, Haber gazetesinde şiir, öykü ve güncel konulardaki yazılarım Bircan Hanımdan Mektup Var Kültür Sanat köşesinde yayımlandı.
Halen, birçok edebiyat dergisinde şiirlerim ve deneme-inceleme yazılarım yayımlanıyor. Şiir antolojilerinde, şiir seçkilerinde de şiirlerim yayımlandı. Şiirlerimin birçok dile çevirisi yapılarak, yurt dışındaki şiir antolojilerinde yer aldı.
ŞİİRİN OKULU YOK
Yazmaya içinizdekileri dökmeye sizi teşvik eden ne oldu?
Yazma süreci; lise yıllarında, okul gazetesinde yayımlanan yazılarımla başladı. Günce, öykü, anı türünde düzyazılardı bunlar. Yazdığım bu yazıların, şiirsel dille yazıldığını fark eden edebiyat öğretmenimle, epey bir tartışma yaptığımızı ve bir daha da okul gazetesine yazı yazmadığımı anımsıyorum. Ona kızgınlığımla; kin ve nefret içeren, protest bir dille dizeler yazdığımı unutmadım. Elbette o yıllarda yazdıklarım şiir değildi; içsel hayatın dökümü ve aşk temalıydı. Ancak, yazdıklarımın şiir olmadığını; epeyce zaman sonra, Ankarada bir kitapçıdan edindiğim Nazımın şiirlerini okuduğumda anlayacaktım. Usta beni uzunca bir süre durdurdu. Bu döneme; okuma, şiiri anlama, biriktirme ve aktarma süreci olarak bakıyorum. Ayrıca bu parantezin içine, evlilik, eş, çocuklar, toplumda kadının yeri ve çevre baskısını da katmam gerek. Dibe vurduğum dönemler çok olmuştur, gene olumsuz yaklaşmanın yapmak istediğim işten beni soğutacağını düşünerek direncimle doğrulduğumu düşünüyorum. Şiirin okulu yok, hiç kimse de öğretemez. Müfredat ne verebilirdi ki, çocuk yaşlarımda bana? Bir kitapçının bile olmadığı taşranın küçük bir ilçesinde yaşıyordum. Yalnız şunu da yadsıyamam, Divan edebiyatı şairlerinden: Fuzuliyi, Nedimi, Bakiyi, Şeyh Galipi, Nefiyi okuttular derslerde. Bilinç tam oturmadığı ve de o yaşlarda edebiyat dersleri, sıkıcı ve ağır geldiği için, ezbere yaslanan sadece ders geçmek için okudum diyebilirim. Şu da bir gerçek ki; bugün yazdığım şiirlerde Divan edebiyatından, geleneğimizden bugüne ulanan sözcükleri, şiirime aktarmanın ve o sözcüklerden etkilenerek, sözcük üretmenin sakıncalı olduğunu düşünmüyorum. Bana göre arkaik sözcükleri de yeni kuşak bilmeli. Köksüz şiir olmaz. Dolayısıyla entelektüel şiir bilgim olmadan, poetikamı belirlemeden, ütopik kavramlara dayanan, doğaçlama diyebileceğim çok şiir yazdım o ergen yıllarda. Bu şekilde içten bir açıklamayı da her şair yazar olan yapmaz. Hakikati doğru aktarmaktan yanayım ki bugün şiirimin geldiği noktayı ve çalışmalarımı daha iyi değerlendirebilsinler. Yazmaya başlamama en büyük etken de; halkevi kitaplığından ödünç alıp okuduğum: Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Aziz Nesin ve şimdi aklıma gelmeyen, vb. yazarların, roman ve öykü kitapları Ne yazık ki şiir kitapları yoktu halkevinde. Nazım Hikmet şiiriyle buluşana dek, okul kitaplarındaki şairler hariç başka şairlerin şiirlerini okumamıştım. Üniversite yıllarında ise, siyasetin kucağına fırlatılmış, ülke çıkmazında silinen gençlerdik. Elbette başka bir gerçek daha var; yıllarca şiirden zorunlu olarak uzak kalmama neden olan unsurlar, derin bir yaradır içimde! Geçip giden yıllara bakıp, kendime şu soruyu soruyorum; Bu ayraç neden burada? diyerek ve buna hiç anlam veremediğim gibi, yıkımların izini halen neden taşıdığımın gerçeğini de sorguluyorum Ne var ki ayraç halen yerinde duruyor, ben sayfaları usulca çevirerek şiire düşüyorum ki daha söyleyecek çok sözüm ve de derdim var; şiirin diyalektiğine bağlı kalarak elbette. Ülkü Tamerin Yanardağın Üstündeki Kuş kitabından yola çıkarak, Şiirdir o kuş. Lavlara sevgi sözcükleri kazır pençesiyle. der ya, o kuşu bulmak için; çok şiir okumak, yetenek, zeka, tarih şuuru, kurgu, işçilik ve en önemlisi de dil eşittir şiiri bulma nedenleri ve gerekleri arasındadır.
YENİ KİTABI YOLDA
Kitaplarınızı ortalama ne kadar sürede tamamlıyorsunuz? Ayrıca yayımlanan şiir kitaplarınızdan söz eder misiniz?
İlk kitabım, Tutkularına Asılarak, Kurgu Kültür Merkezi Yayınları, 2011de yayınlandı. İkinci kitabım, Yıldız Evi Yanık Su 2012de yine Kurgu Kültür Merkezi Yayınlarından çıktı. Çok erken yaşlarda şiir yazmaya başlamış olan birinin, uzun yıllar sonra, çocukluk dönemlerinde yazdıkları neden, 2011 yılını bekler? Ya da niye kitaplaştırılır o şiirler? Çocuklarım doğduktan sonra, birkaç şiir de eklemiştim ilk kitabıma. Bundan ben sorumlu olduğum kadar, yayınevinin ve editörün de sorumluğu vardır. Olur almak insanı kışkırtıyor; dolayısıyla o heyecanla kitap sahibi olmak istiyorsunuz ve öyle de oldu! Bilinçdışı bir şeydi bu. Ne var ki bu şiirler kitaplaşmasaydı, belki de şiire tekrar dönemeyecektim. İyisi kötüsü tartışılır. Ergen zamanda yazılan şiirlerden, yakın zaman gelirsek, 2014de Mühür Kitaplığında yayımlanan Geceyi Kırsamla şiire adım attım. Elbette hiç kolay olmadı bu. Şiire gönül verip, onu yaşam tarzı olarak belirlemek; şairlerle kan bağımı güçlendirdiği gibi bana da şiir yazdırıyor, okuduğum şairler. Kitap yayımlatmaya gelince; ben kendimi ne zaman hazır hissedersem ve yazdıklarım ne zaman içime sinerse; yayımlansın, okurla buluşsun da, yeni yazılara, şiirlere odaklanayım diyorum ve süreç bu şekilde işliyor. Önceki iki kitapla yaptığım hataya artık izin yok! Yeni şiir dosyam da yakın bir zamanda kitaplaşacak.
BİRİKTİRDİKLERİNİ KAĞIDA DÖKTÜ
Şiir kitaplarınızdan sonra yayımlanan, Deneme- İnceleme kitabınızın içeriğinden kısaca bahseder misiniz?
Deneme inceleme kitabımın ismi, Şiirin Mor Kanatları, Mühür Kitaplığı, 2017de yayınlandı. İyi bir şiir okuru olmanın, edebiyat dergilerini izlemenin yanında, şiir kuramı üzerine yazıları ve kitaplarını okuduğumda, şiirin derinini görme isteği oluştu. Şiir geleneğimiz, modern Türk şiiri ve dünya şiiri üzerine yazılar yazdım. Edebiyat dergilerine yapılan dosyalardan da istekler gelince epey yazı, kitap oylumuna gelmiş oldu. Bu yazıları; dergilerde kaybolup gitmesin düşüncesiyle kitaplaştırdım. Okurlarımın bana dönüşleri ise, şimdiye kadar olumlu oldu hep. Ayrıca eleştiri de beni besleyen unsurlar arasındadır. Değer bulmak sorumluluğu da beraberinde getiriyor elbette. Daha iyisi olsun diye çoklu okumalarımla yazmaya devam ediyorum. Dünyayı ve şiiri algılarken, kendi bakış açımla ve bana kazandırdıklarıyla, şairlerin şiirlerine yaklaşmaya çalışıyorum yazdığım yazılarda. İnceleme ve deneme yazılarımda bugüne dek, o şairlerin şiiri üzerine yazılmış yazıları, akıl süzgecimden geçirerek, ben farklı ne görebilirim ve yeni ne söylebilirimin peşindeyim. Garip akımından, II. Yeni şiirine, Mustafa Suphi ve yoldaşları üzerine şiirlere, günümüz şairlerinin şiirleri üzerinde incelemeler yaparak, kendi bakış açımla düşüncelerimi aktardım, Şiirin Mor Kanatları deneme ve inceleme kitabımdaki yazılarda. Bu yazılara başlamadan önce iyi bir edebi külliyata sahip olmam gerekiyordu, öyle de oldu. Hem şiir hem de yazılarım için gerekliydi bu kaynaklar Maddi yönden yetişmek de oldukça zor bu kaynaklara, sahaflar ve Milli Kütüphane zaman zaman imdadıma yetişiyor. Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi başat izlek; şair kadınlarımız, kadına şiddeti, kadınlığı, feodal düşünceye ve yapıya edilgenliği, eril iktidara başkaldırıyı, feminizmi, kadın cinayetlerini şiirlerinde nasıl kurduklarını ve okura nasıl aktardıklarını irdeledim. Üst başlık olarak belirlediğim konu bütünlüğü içerisinde, bu şiirlerden örnek dizeler alarak, varmak istediğim noktaya ulaştığımı düşünüyorum.
YAZIYLA BULUŞMAK İÇİN BİR NEDENİ VAR
Yazmaya nasıl başlıyorsunuz, başladığınızda nasıl ilerliyorsunuz, bu iş nasıl oluyor?
İnsanları ve yaşadığım evreni bir sorun olarak gördüğümde; bu bir sözcük bile olsa şiirle buluşmama nedendir. Önce kendimi dinlerim, sonra anlamaya çalışırım, baktım ki işin içinden mantıkla çıkamıyorum; o zaman sorunu çözünür kılmak için, toplum gerçeklerini, insanı ve olmazsa olmaz aşkı izleğime alarak, lirik dilimle şiire düşerim. Sonra ne oluyor? Sartrein dediği gibi: Ben yazarak, insanların düzeyine yükseliyorum. Elbette bununla da bitmiyor. İyi okur olmamın yanında, yoğun araştırmalarımla ilerleyen bir zaman diliminde çıkıyor üretim. Bu gibi ilkeler öğretilemez; fakat öğrenilebilir. Emek, adanmışlık ve dili iyi kullanarak elbette. Şiir yazarken işçiliği, anlamı, matematiği ve üslubu düşünmezsiniz; zor olan da bundan sonra başlıyor ve şiirin, şiir olabilmesi için oldukça fazla mesai harcamak gerektiğini, döktüğüm terden ve iç sıkıntılarımdan bilirim. Sonraki aşama da; şiiri eksilterek çoğalmasını sağlamak ve de demlenmesini beklemek gerekiyor; iyi bir şiire varabilmek için. Şiir; şairine, topluma ve dünyaya bir itirazdır. Muhalif olan yanımı seviyorum. Şair biraz delidir; akıllıdan pek de şair çıkmaz, o yüzden kravatlı şiirler benim tarzım değil. Montaignein söylediği bir söz vardır: Kim bilmez ki delilik, özgür bir zihin ve görülmedik bir erdemin ortaya attıklarıyla yakın kapı komşusudur der. Deli olduğum kadar, muhalif yanımı da severim, şiirde o deli tarafımdan çıkıyor zaten ve beni oldukça da özgürleştiriyor.
İYİ ŞİİRİN KİMSE FARKINDA DEĞİL
Şiir gibi az okunan bir türde kitap çıkarmak, yayın evlerinin birçoğunun yayın politikasına aykırı? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sonuçta ortada bir ekonomik kaygı var.
Maalesef, evet, şiiri az okunmaya, iyi şiirle şiirimsilerin ayrımına varamamaya başladık. Şair enflasyonunun, Aziz Nesinin deyimiyle Türkiyede her üç kişiden beşinin şair olmasının bunda payı var. Önceden olduğu gibi bir editöryal sistem de olmayınca, şiir bu duruma geldi. Yayınevlerinin şiir basmama kararı da biraz buradan çıktı. Çok fazla kafa karışıklığı var, çünkü saf şiirin ne olduğu konusunda ve yayınevlerinin bünyesinde konunun ehli editörler yok, böyle bir duruma da ihtiyaç duymuyorlar ne yazık ki. Küçük yayınevleri hadi neyse de, bu sorumluluk maddi sorunu olmayan büyük yayınevlerinin olmalı bence. Şiiri yok sayan bir edebiyat her zaman kısırdır.
KİTAP FUARLARINI DOLDURANLAR YAZAR VE ŞAİRLER
Türkiye olarak okuyor muyuz?
İstatiksel veriler; yeni kuşağın yüzde 70nin hiç okumadığını bir yerlerde okuduğumda, oldukça beni şaşırtmıştı. Başka bir kaynakta ise; ülkemizde okuma alışkanlığına sahip kişilerin oranının yüzde 0.08ler gibi bir oranda olduğunu yazıyordu. Bu korkunç veriler karşısında, toplumun neden kendini eğitemediği sorusunu sormamız, üzerinde oldukça düşünmemiz gerektiği kanısındayım. Okumaz ve tembel insanların eylemsel tutumlarını, her gün, sosyal paylaşım sitelerinde kes kopyala yapan çokça (şiirsever) bireyler bizim nerede olduğumuzu ve okuma seviyemizi gösteriyor. Bu kişilere paylaştığı şiirin künyesini sorsanız, Google der! Üreten, okuma eşiğinden geçmemişse, onun yapıtı da okunmayacaktır. Kitap fuarlarını dolduranların da ne yazık ki şairler, yazarlar olduğunu söylemeliyim. Alıp verdiğiniz her nefes bir yazarın yüzüne çarpar bu fuarlarda! Peki, okur nerede? Eğitim politikası olmayan bir ülkede, kültür seviyesi de günümüzdeki gibi olacaktır elbette. Birey ve toplum ivedi olarak, kültürel yoksulluktan dönüşü sağlamalıdır. Popülist kültürün çoksatan kitaplarını okumak, bireyi ve toplumu değersizleştiriyor; dolayısıyla edilgen bilgi, bilinç yoksunu özneleri geleceğe miras bırakmak kaçınılmazdır. Kitapsızlık, bir ülkenin yüz karası değil de nedir!? İvedi, bütüncül gelişme için; okurun çoğalması, nitelikli yazarların oluşmasına da zemin hazırlar demekle yetiniyorum.
Önceden suyun rengi maviydi bir damla kaldı içimizde
boğulduk!
maktul resimleriyle dünyaya giderdi vagonlar
yakılmadan önce insan
anlamadık!
yan yana uyuyan ateş künyelerin doğurduğu
sonsuz kuşları görmedik
bu yüzden özrümüz var yeşil çocuktan (Heloisein Kuşları)
Yaklaşırsa o şerha dağ:
-arka bahçem, erik ekşim
erteli bir deme ilkyaz öncesi çek üstümüze ıpıslak gökyüzünü
şavkısın bu tende mesut hülyalar olsun canıma belâ
tan bizi doğurana değin gözüm ürkse yeğdir
az buz mu hazzı on sekiz pare
fenadır salkımı çardağa sarınan
ah karaşın!
kim ki üfleyen böyle kim ki efsanenin yediveren gülü
Munzur misali aldım nişanı diye
eğ boynunu yeşil beninden öpeyim- (İpeğin Dürtüsü)
Haber Merkezi