Sayfa Yükleniyor...
Her yıl Eylül ayının ilk günü dünyada barışın önemini vurgulamak için kutlanan bir gün olarak belirlenmiştir. Bugünün amacı sadece savaşların bitmesi değil aynı zamanda dünyadaki herkesin birbiri ile uyum içinde olup huzuru sağlamak. Barış sadece savaşların olmadığı bir dünya değil, toplumsal adalet ve insan haklarının korunması anlamında geliyor.
30 Ağustos Türk milletti için en önemli en değerli en gurur verici günlerden biridir. Bu özel gün, sadece bir zaferin değil, Türk milletinin ulusal direnişinin ve bağımsızlık mücadelesinin, özgürlüğünün simgesidir. Bu özel gün, Türk milletinin büyük bir savaşın zaferle sonuçlandığı ve ulusal egemenliğinin perçinlendiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini sağlamlaştığı bir gündür. 30 Ağustos Zafer Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlandığı gün her yıl coşkuyla kutlanır. 30 Ağustos’un Türkiye için taşıdığı anlam sadece askeri bir başarı değil aynı zamanda Türk ulusunun özgürlüğünü, direnişini temsil ediyor. Bugün Türk milletinin birlik beraberlik içerisinde olup nasıl başarılı çıktığının da en önemli noktalarından biri.
Günümüzde bugünü kutlayarak geçmişte ki başarılarımızı anmalıyız ki milletimizin geleceğe olan umudunu ve güvenini pekiştirmeliyiz. Günümüzde, 30 Ağustos’u coşkuyla kutlamak, geçmişteki başarılarımızı hatırlamanın yanı sıra, ulusal birliğimizi ve geleceğe olan inancımızı güçlendirmek için bir fırsattır.
Bu özel gün, Türk milletinin tarihindeki en önemli anların bir yansıması olarak, bizlere her yıl bir kez daha hatırlatıyor ki; özgürlük, bağımsızlık ve milli birlik ruhu, her zaman en yüksek değerlerimiz arasında yer almalıdır. Bugünü küçüklerimize aşılayarak, ne zorluklar ile buralar geldiğimizi anlatarak millet sevgisini öğretmeliyiz. 30 Ağustos günü ülkenin dört bir yanında coşku ve heyecan ile birlik olup anacağız. 30 Ağustos Zafer Bayramı’mız tüm halkımıza güç, birlik ve beraberlik getirmesi dileğiyle bu özel günümüz kutlu olsun. Geçmişin mirasını yaşatmak ve geleceğe umutla bakmak için, bu büyük zaferi her zaman anacağız.
Bitmiyor. Bitmek bilmiyor. Bitmeden bir başka yerde başlıyor. Ateşin Çocukları nereye yetişsin. Yamanlar’a mı, Tire’ye mi, Bayındır’a mı, Urla’ya mı, Çeşme’ye mi yoksa Menderes’e mi? Göz göre göre her yer yanıyor ama yetişemiyoruz. Ormanlarımız bitiyor.
Bitmiyor. Bitmek bilmiyor. Bitmeden bir başka yerde başlıyor. Ateşin Çocukları nereye yetişsin. Yamanlar’a mı, Tire’ye mi, Bayındır’a mı, Urla’ya mı, Çeşme’ye mi yoksa Menderes’e mi? Göz göre göre her yer yanıyor ama yetişemiyoruz. Ormanlarımız bitiyor.
Her yıl 12 Ağustos’ta Uluslararası Gençlik Günü kutlanıyor. 12 Ağustos Gençlerin dünyadaki rolünü ve katkılarını hatırlatan bir gün. Gençliğin enerjisi, yaratıcılığı ve dinamizmini bugünde kutlamakla yetinmemek gerekiyor. Aynı zamanda gençlerin karşılaştığı zorluklara ve yasakların üstesinden gelme yollarına da dikkat çekmemiz gerekiyor.Gençler, toplumun dinamik ve yaratıcı kesimini oluşturuyor. Enerjileri, yenilikçi düşünce yetenekleri ve toplumsal değişimlere olan açık yaklaşımları, onları geleceğin şekillendiricileri yapıyor. Fakat ne yazık ki, birçok genç halen çeşitli zorluklarla mücadele ediyor. Gençlere yeterli destek ve fırsatların sunulması gerekiyor. Özgür oldukları mecralar, kendilerini oldukları gibi ifade edebildikleri uygulamalar yasaklanmamalı. Eğitim fırsatları, iş olanakları, sağlık hizmetleri gibi alanlarda gençlerin karşılaştığı engeller, sadece bireylerin değil, tüm toplumların ilerlemesini de engelliyor. Her gün yasaklanan uygulamalar ile uyanıyoruz. Toplumun ilerlemesi gerekirken haberleşmek için kullanılan uygulamalara erişim yasağı getiriliyor. Gençlerin yaratıcılıklarını ortaya koyduğu, içerik ürettikleri, kendilerine gelir kapısı elde ettikleri mecralar her gün birer birer kapanıyor. Gençlerin önünün açılması gerekirken ne yazık ki daha da geriye dönüyoruz. Gelişemiyoruz. Uluslararası Gençlik Günü, gençlerin toplumsal değişim ve gelişim üzerindeki kritik rolünü anlamak ve onların ihtiyaçlarına uygun çözümler üretmek için bir fırsattır. Gençler, yaratıcı fikirleri, yenilikçi çözümleri ve enerjik yaklaşımlarıyla toplumların karşılaştığı sorunlara yenilikçi ve etkili bakış açıları sunabilirler. Bu nedenle, gençlerin desteklenmesi, potansiyellerinin açığa çıkarılması ve önlerindeki engellerin kaldırılması, sadece gençlerin değil, tüm insanlığın ortak yararına olacaktır. Bu özel günde, gençlerin sesini duyurmak ve fikirlerine değer vermek, toplumsal karar alma süreçlerinde aktif rol oynamalarını sağlamak hepimizin sorumluluğudur.
Sokak hayvanları ile ilgili yasa kabul edildi ve beraberinde akıllara takılan sorular da ortaya çıktı. Peki neden sokak hayvanları uyutuluyor? Bu yasanın amacı nedir? Bu haftaki yazımda bundan bahsetmek istiyorum. Uyutma işlemi genellikle sahipsiz, agresif davranışlar sergileyen veya tedavi edilemeyecek kadar hasta olan köpekler için uygulanır. Bu yöntem, köpek popülasyonunu kontrol altında tutmak ve halk sağlığını korumak amacıyla bazı ülkelerde tercih edilmektedir. Ülkemizde barınak sayılarının yetersizliği nedeniyle, barınaklarda bulunan hayvanların acı çekmeden öldürülmesi için uyutma yöntemine başvurulacaktır. Ancak bu yasa, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bir canlının öldürülmesi, ekosistemin dengesini bozabilir ve bu durum, birçok insanın endişe duyduğu bir konu olarak öne çıkıyor. Özellikle hayvanseverlerin en çok tepkiyi gösterdiği bu yasa maalesef kabul edildi. Kabul edilmeyip çözüm odaklı planlamalar yapılmalıydı. Neler olabilir bu planlar:
Bir arkadaş bazen ailenizden bile daha yakın olabiliyor. “Yılların eskitemediği dostluk” cümlesi var ya işte o cümledeki eskimeyen dostluktaki kişi aslında ailenizin bir parçası olmuştur. İşte 30 Temmuz da tam olarak bu dostluğu daha da güçlendirmek ve onurlandırmak amacıyla belirlenen bir gündür.
Dostluk, sadece kişisel ilişkilerde değil, aynı zamanda toplumların ve ülkelerin birbirlerini anlama ve destekleme şekillerinde de önemli bir rol oynar. Farklı kültürlerin, geleneklerin ve bakış açıların bir araya geldiği bir gün olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Bir arkadaşın, yıllar boyunca eskimeden kalabilmesi, o kişinin hayatımızdaki yerinin ne kadar kıymetli olduğunu gösterir. Onlar, sadece anılar biriktirmekle kalmaz, aynı zamanda her gün karşımıza çıkan zorluklarla başa çıkmamızda yanımızda olan gerçek destekçilerimizdir. Aynı şekilde, ülkeler arasında da dostane ilişkiler, uluslararası iş birlikleri ve barış ortamlarının sağlanmasında hayati bir rol oynar.
Dünya Dostluk Günü, bu dostane ilişkileri kutlamak ve derinleştirmek için bir fırsat sunar. Ancak bugünün anlamını tam olarak kavrayabilmek için, dostluğun yalnızca bireyler arasında değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde de nasıl bir etkisi olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir. Farklı kültürlerin ve bakış açıların birleştiği bir dünya, daha anlayışlı ve kapsayıcı bir toplum yaratma yolunda önemli bir adım olabilir. Bu özel gün hem kişisel hem de toplumsal düzeyde dostluğu teşvik etme, destekleme
Basın çalışanlarının bayramı 24 Temmuz olarak belirlenmiştir. Bu tarih, gazetecilerin sansür yasağının kalktığı gün olarak kabul edilmektedir. Sansür yasağının kalktığı yıldan beri, 24 Temmuz tarihi Gazeteciler ve Basın Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Emojiler, hepimizin sıkça kullandığı mesajlarımızda eğlenceli semboller olarak hayatımıza girdi. 2014 yılından beri her 17 Temmuz Dünya Emoji Günü olarak kutlanıyor. Gündelik hayatımızda her gün mesajlaşıyoruz. Sevincimizi, kızgınlığımızı, mutluluğumuzu, heyecanımızı kısaca bütün duygularımızı karşımızdaki kişilere emojiler ile yansıtabiliyoruz. Dünya’da herkesin sıkça kullandığı emojiler hepimizin ortak anlaşabildiği bir iletişim sembolü oldu. Fakat her ne kadar emojiler ortak iletişim denilse de duygusal ifade biçimleri kültürel ve bireysel farklılıklara göre değişiklik gösterebilir.
Kim çikolataya hayır diyebilir ki? Tabi ki hiç kimse diyemez. 7 Temmuz çikolataya dayanamayanların bir araya geldiği gündür. Çikolata Günü, çikolatanın Avrupa’ya ilk gelişini anmak ve bu muazzam lezzetin dünyaya yayılışını kutlamak için bir fırsat sunuyor. İspanya’ya gelişi ile ilgili tarihçiler arasında farklı hikayeler olsa da 7 Temmuz 1550’de çikolatanın Avrupa’ya girişi tarihsel olarak belgelenmiştir. Bu tarih, çikolatanın kültürel ve gastronomik önemini vurgulayan bir dönüm noktasıdır. Günümüzde birden çok çikolata markası ve çeşidi bulunuyor. Başlıca sütlü, beyaz ve bitter çikolatalarımız var. Farklı tatlı tariflerimizin içerişine koyarak daha lezzetli hale getirebiliriz. Keklere, pastalara, dondurmalara ve birçok şekerlemelerde çikolatanın dokusu ve lezzetiyle harmanlanan tarifler, damaklarda unutulmaz bir iz bırakıyor.
Çikolatalar sadece tatlılarımızı süslemez, insan üzerinde de büyük etkileri vardır. İçerisinde bulundurduğu bileşenler sayesinde insan vücudunda mutluluk hormonu salgılayabilir. Bu da çikolatanın insanı mutlu ettiği kanısının bir göstergesi olarak gösterilebilir. Ham maddesi olan kakao içerisinde yüksek oranda antioksidan bulunan çikolatalar insan vücudundaki serbest radikallerle savaşarak hücresel hasarı azaltabilir ve genel sağlık üzerinde olumlu etkiler sağlıyor. Bence insan üzerindeki en önemli etkisi sınava girecek olan öğrencilerin, sınavdan önce çikolata tüketmesi. Sınavlardan önce çikolata tüketilmesinin birçok etkisi var. Bunun başında stresi azaltma etkisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Her öğrencide sınavlara girmeden önce stres ve kaygı yaşanır. Tükettiğimiz çikolatanın stres azalttığını, sakinleştirdiğini gözlemleyebiliriz. Çikolata, içerdiği kafein ve teobromin gibi uyarıcı maddeler sayesinde kısa süreli bir enerji artışı sağlayabilir. Bu da öğrencilerin sınav süresince daha uyanık ve odaklanmış olmalarını sağlayabilir.
Sonuç olarak, çikolatayı sadece bir yiyecek olarak değil, aynı zamanda kültürel, psikolojik ve sağlık üzerinde derin etkilere sahip bir lezzet olarak görmeliyiz. Herkesin çikolataya hayır diyememesinin altında yatan bu zenginlik ve çeşitlilik, onu dünya çapında sevilen bir gıda haline getiriyor.
Milli bayramlarımızdan biri olan 1 Temmuz Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’nın önemi Türkiye’nin denizcilik kültürünü ve tarihini kutlamak ve aynı zamanda kabotaj hakkının ilan edilmesinin yıldönümünü, denizcilik sektörünün ekonomik rolünü vurgulayan önemli bir bayramdır. Denizlerimizin sunduğu zenginlikleri ve stratejik önemi bir kez daha hatırlayarak, milli birlik ve beraberliğimizi güçlendirmeye devam etmeliyiz.
Son günlerde gündemimizde olan orman yangınlarının ülkemizin ekolojik sistemine büyük bir tehdit olduğunu hepimiz biliyoruz. Doğa ya da insanlar nasıl, neden yandığı bilinmeden giderek artıyor. Artmasıyla beraber resmen yeşil alan bırakılmamaya ant içildiğini görüyoruz. Bayram tatilinin başlamasıyla birlikte neredeyse ülkenin dört bir yanı alevler içerisinde. Bir yangın söndü ‘oh be’ derken bir başka yangın haberi görür olduk. İnsanların bilinçsizliklerinden dolayı mı neden olduğunu bilmiyoruz.
Peki bu insanlar yüzünden çıkan yangınların önüne nasıl geçeriz? Neler yapmalıyız? Ormanlarımızı nasıl koruruz? Öncelikle sıcak yaz günlerinde araçların camından sigara izmaritlerini atmamalıyız. Söndürmeden attığımız bu sigara izmaritleri otluk alanda içten içe yanarak büyük orman yangınlarına sebep oluyor. Bir başka nedense sıcak günlerde piknik alanlarına gidip ağaç gölgesinde mangal yapan insanlar. Tüm gün boyunca yiyip, içip, eğleniyorlar ama mangalın külleri sönmeden yere döküyorlar. Bu da içten içe tutuşarak orman yangına sebep oluyor. Cam şişelerde yangına neden olan büyük sebeplerden bir tanesi. Yine çok susayıp aldığımız cam şişe suları yolda giderken kenarı atıyoruz. Belli bir zaman sonra aşırı sıcaklardan cam patlayıp adeta alev topuna dönüyor ve giderek yine orman yangınına dönüyor. İnsanlarımız böyle bilinçsiz şekilde davrandığı sürece yangınlar bitmez.
Bilinçlendirmeliyiz. Küçüğümüzü, büyüğümüzü, yaşıtımızı, yaşlılarımızı dünyadaki tüm bireyleri. Bilinçli bireyler olmalıyız ki ormanlarımızı koruyabilelim büyük felaketlerin önüne
Geçtiğimiz pazar günü annelerimizden sonra kutsal olan babalarımızın günüydü. Her sene haziran ayının 3. haftasında babalarımızın da gününü kutluyoruz. Özel gün olmasının nedenine bakacak olursak; bizler için çok önemli olan anne ve babamızın önemini vurgulamak için belirlenen günlerden biridir. Babalar Günü, sadece kendi babalarımızı değil, aynı zamanda dedelerimizin ve hayatımızda baba figürü olan tüm erkeklerin gününü kutlamak için bir fırsattır. Bugün de babamıza, annemize nasıl değer veriyorsak aynısını ona da göstermeliyiz. Çünkü babalarda annemlerimiz gibi bizi büyütürken çok fedakarlıklar yapıyor. Benim babam gözümdeki en büyük kahraman, ilk aşkımdır.
Benim için her gün Babalar Günü. Her gün, babamın bana olan sevgisi ve desteğiyle ilerliyorum. Onun sayesinde, hayatımın her adımında güvende ve desteklenmiş hissediyorum. Babam bu hayattaki her şeyi bana öğretendir. Tüm kolaylık ve zorluklarda her zaman yanımda oldu. Beni bu yerlere getirebilmek için hiç durmadan pes etmeden bir kere bile umudunu kesmeden çalıştı, emek verdi. Sevgili babacığım bu zamana kadar her zaman yanımda olduğun için benim için en iyilerini yapmak için elinden geleni yaptın sana çok teşekkür ederim. Babamla geçirdiğimiz her an, benim için bir hazine. Onunla paylaştığım her an, unutulmaz bir anı olarak hayatımda saklıyorum. Onunla birlikte geçirdiğim zamanlar, bana yaşamın anlamını öğretti. Babamın varlığı, benim için bir güven
Çocuk işçiliği konusu, ülkemizin en önemli sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor ve ne yazık ki, gündemden düşmüyor. Bu sorun hiçbir zaman bitmiyor. Bitmek bilmiyor. Özellikle Doğu Anadolu bölgesinde çocuk işçi oranı daha yüksek ve her geçen gün daha da artmaktadır. Henüz daha ilkokulu bile bitirmemiş sadece okuma yazmayı öğrendikten sonra tarlada, sanayide çalışmak için okumayı bırakıyorlar. Kendileri isteyerek mi bırakıyor yoksa ailesinin zoruyla bırakıyorlar muamma…
Yazının devamı İLKSES Gazetesi'nde...
Önümüzdeki bir hafta boyunca tüm dünyada kutlanan Dünya Çevre Günü ile ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. Doğadaki her şey birbiriyle uyum içerisindedir. Bitkiler, hayvanlar, insanlar ve diğer canlılar arasındaki bağ ekosistemin dengesini sağlar. Doğanın döngüsü, hiç durmadan devam eder ve her canlı ekosistemimiz için önemlidir. Dünya Çevre Günü’nde insanların doğayı ve çevreyi korumak için neler yapabileceği konusuna değinmek istiyorum. Çevre ile ekosistemi bir olarak görüyorum çünkü çevreyi ne kadar iyi korursak ekosistemimiz de o kadar iyi korumuş oluruz. Ekosistemimiz bozulursa eğer çevre kirlilikleri daha da artar. Daha da artar diyorum çünkü ne kadar iyi çevreyi koruyabiliyoruz gözler önünde. Maalesef, çevreyi koruma konusundaki çabalarımız yetersiz kalıyor ve bu durum, geleceğimizi tehlikeye atıyor. Orman yangınları ile bir sürü ağaçlarımız yanıyor. Ormanların içinde yaşayan canlılarımızı da bu büyük yangınlar ile kaybediyoruz. Ekosistem, doğanın canlılarla olan uyumu böyle afetler yüzünden bozulmaya başlıyor. Ormanda yanan bir ağaç yüzünden birden çok canlıyı kaybediyoruz. Bir bitki ve canlının ölmesi ile insanların da dengesi bozuluyor. Ormanlar, dünyanın akciğerleri olarak küçüklüğümüzden beri öğretiliyor. Ağaçlar, karbondioksiti emip oksijen üreterek havamızı temizler. Orman yangınları sadece ağaçları yok etmekle kalmaz; ormanların yok olmasını, küresel ısınmayı hızlandırır ve iklim değişikliğini de tetikler. Bu da insan hayatı üzerinde büyük etkilere yol açar; su kaynaklarımız azalır, hava kalitesi düşer ve doğal afetlerin sıklığı ve şiddeti artar.
Her ay muhakkak en az bir kez gündeme gelen sokak hayvanlarından ne istiyorlar? Bu tartışmalar bitmek bilmiyor. Barınakların daha güvenli olduğunu düşünürken aslında ne kadar da yanıldığımızı fark ediyoruz. Bu haftaki yazımda, sokaklardaki can dostlarımıza yer vereceğim. Yeni çıkarılacak olan yasayı duymayanınız yoktur. Ne kadar da saçma bir yasa! O hayvanların size ne zararları var ki böyle bir düzenleme yapılıyor? Sanki ülkede hiçbir sorun yokmuş gibi, var olan sorunları çözmek yerine, iş yapıyor görünebilmek için böyle bir yasa ortaya atmak ne kadar doğru? Hayvanlar doğa için büyük bir öneme sahipken, köpeklerin uyutulması ne kadar mantıklı? Hayvanlar ekosistemlerdeki dengeyi sağlayarak, bitki ve diğer organizmalarla birlikte doğanın uyum içinde işlemesini sağlarlar. Bir hayvanın bile isteye öldürülmesi, ekosistemin kötü duruma geleceğinin apaçık bir göstergesidir. Bu, sadece hayvanların yaşam hakkının ihlali değil, aynı zamanda doğal dengeye de büyük bir darbedir.
Bu hafta ki köşe yazıma 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın nasıl ortaya çıktığından bahsederek başlıyorum. Türk Milleti için önemli günlerden biri olan 105 sene önce Mustafa Kemal Atatürk’ün Bandırma Vapur’u ile yolculuğunun sonunda Samsun’a ayak basmasıyla Türk Milleti’nin kurtuluşuna bir adım attı. Bugün yıllardır Millî Mücadelenin başlangıcı olarak 19 Mayıs’ta tüm ulusta coşkuyla kutlanıyor. Atatürk bugünü gençlere armağan ederek Türk gençlerinin vatanına aşk ile bağlı olacağını, umudunun onlar olduğunu vurguladığı özel bir gündür. Milletine her zaman sımsıkı sarılan, haklarını savunan, üreten ve çalışan gençler olacağımıza güvendi. Çocuk, genç, yaşlı demeden Türk Milleti bu güveni boşa çıkarmamak için 105 senedir aynı yoldan hür yürüyor. Her yaş grubundan insanın bir arada olması birlik ve beraberlik içinde olduğumuzun göstergesidir. Yaşlısıyla, genciyle, çocuğuyla hep birlikte, geleceğe daha güvenle bakıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, bu toprakların insanları 105 senedir olduğu gibi, gelecekte de aynı kararlılıkla, aynı inançla yürümeye devam edeceğiz.
Bu bayramda gençlerin fiziksel ve zihinsel gelişimlerinin desteklenmesi amacıyla spor ve sağlıklı yaşamın önemi vurgulanır. Spor bireylerin disiplinli, azimli ve takım çalışmasına yatkın olmasında büyük rol oynar. Aynı zamanda sağlıklı bir yaşam tarzının temel taşlarından biri olan spor gençlerin bedensel ve ruhsal gelişimlerine de katkı sağlar. 19 Mayıs’ta etkinlikler, sadece spor faaliyetleri
Her yıl mayıs ayının ikinci haftasının pazar günü sevgi ve şefkatle bizleri büyüten annelerimizin günü. Bir Anneler Günü’nü daha geri bıraktık. Tek bir güne sığdırmak tabi ki olmaz ama onlara sevgimizi ve minnettarlığımızı hissettirebilmek için özel bir gün olduğunun farkına varmalıyız.
Anneler Günü’nde bir tek kendi annemizin değil; büyükannelerimizin, öğretmenlerimizin ve hayatımızda annelik rolünü üstlenen tüm kadınların da bu gününü kutlamayı unutmayalım.
Evrenin kutsal varlıkları olan anneler bizleri büyütürken zorluklarla başa çıkarak her gün çaba sarf ettiler. İlk günden itibaren uykusuz geçen geceler, bebeğin ağlaması ona bir zarar gelmemesi için hayatından ödün vererek fiziksel yıpranmasına sebep oluyor. Hiçbir zaman bir dediğimizi iki etmeden, istek ve ihtiyaçlarımızı yüzümüzdeki tek bir gülümseme için yapmaya çalışıyorlar. Annelerimiz, kendilerini her zaman ikinci plana atarak, bizlerin mutluluğu için çaba gösteriyorlar. Annelerimizin sevgisi ve fedakarlığı ile büyüme ve gelişme sürecimizdeki yeri çok özeledir.
Annemizin yeri hayatımızdaki en özel yerdedir.. Herkesin annesi bir melektir; sever, korur ve bizim için her zaman en iyisini isterler. Onların sevgisi hayatımızın her yönünü etkileyen bir bağa sahiptir. Olaylara bakış açımızı hal ve hareketlerimizi, nerede nasıl davranmamız gerektiğini öğretiyorlar. Annelerimizi anlatmak tek başına kelimeler ile ifade edemeyiz. Etmemeliyiz. Onlar çok değerli…
Sevgisi, fedakarlığı, sabrı ve özverisi yaşamımızın en değerli hazinesidir hayatımıza yön verip şekillendirir. Her zaman yanımızda olan, bizi cesaretlendiren ve hayata dair örnek oluşturan annelerimizin yerini hiçbir şey dolduramaz. Annelerimiz iyi ki varlar. Hep
Hıdırellez, Türk ve Orta Asya kültüründe önemli bir yere sahip olan geleneksel bir bahar bayramıdır. Adını, İslam inancında peygamber Hızır ile İslam öncesi Türk kültüründe önemli bir yere sahip olan Hızır ile ilgili efsanelerden alır. Hıdırellez, her yıl 5-6 Mayıs tarihlerinde kutlanır genellikle baharın gelişini, bereketi, bolluğu ve yeniden doğuşu simgeler.
Çocuk bayramını geride bırakırken önümüzdeki günlerde çalışanın bayramı 1 Mayıs’a bu yazımda yer vermek istedim. İşçi bayramı; çalışanın, emekçinin dayanışma günüdür. 1 Mayıs, “Emek ve Dayanışma Günü” olarak resmileştirildi. Çalışanlar meydanlara çıkıp birlik, beraberlik içinde haklarını savunuyorlar.
Ülkemizde emek ve dayanışma adıyla 2008 yılından bugüne resmi bayram olarak kutlanmakta olan 1 Mayıs, 1 Mayıs İşçi Bayramı olarak da adlandırılmaktadır. 1 Mayıs’ın kökeni 1 Mayıs 1886 yılında Amerika’daki işçilerin günde 12 saat, haftada ise 6 günlük çalışma şartlarının iyileştirilmesi için yaptıkları büyük bir gösteriye dayanmaktadır.1 Mayıs işçilerin değil aynı zamanda emekçilerinde bayramı olup ülkemizde de “Emek ve Dayanışma Günü” olarak geçmektedir. Ama sizce de emekçiler emeğinin karşılığını alabiliyor mu?
Bayram diyoruz, resmileşti diyoruz ama değişen bir şey olmadı. Yine işçi, bayramında bile çalışıyor. Bayram diyoruz, resmileşti diyoruz ama değişen bir şey olmadı. Yine işçi, bayramında bile çalışıyor. Fabrikalarda, ofislerde, tarlalarda, sokaklarda, her yerde çalışan emekçiler, dinlenme ve kutlama zamanı yerine çalışarak mücadele veriyorlar.
Artık bugün bayram değil, çalışanların aralıksız çalışıp kutlama yapmalarına engel konulan bir gün. Hiçbir çalışan haklarını ne savunabiliyor ne de istedikleri maaşları alabiliyor. Sözde 1 Mayıs emeğin ve işçinin günü ama artık öyle bir duruma geldik ki günün anlamı olmaktan çıktı ezilenlerin günü olmaya doğru yol alıyor.
İnsanın içini hep neşeyle dolduran o gün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı büyük bir coşkuyla yarın kutluyoruz. Bugünü bir bayramdan ziyade bir ulusun onurunu ve geleceğini temsil eden önemli gün olarak görmeliyiz.
Her sene 15 Nisan’ da kutlanan Dünya Sanat Günü, sanatın önemini ve değerini vurgulayan uluslararası bir gündür. Sanat, farklı dillerden, sınıflardan ve kültürlerden insanları bir araya getirebilecek bizi duygusal bir yolculuğa çıkaran, düşünmeye, hissetmeye teşvik eden bir aynadır. Bir tablonun, bir heykelin ya da bir şiirin önünde durduğumuzda, evrenin derinliklerine bir kapı açılır. Sanat kültürel çeşitliliği, ifade özgürlüğünü ve yaratıcılığı kutlama fırsatı sunuyor.
Sanat sadece güzellik ve estetik duyguları yaratmakla kalmaz, aynı zamanda insanların toplumsal konulara olan ilgisini de uyandırır, tarihi ve kültürü korur, gelecek nesillere ilham verir. Sanatçıların yaratıcılığını, cesareti ve vizyonu gençlerin hayal gücünü harekete geçirir ve kendi kişiliklerini keşfetmeye yol gösterir.
Sanat eserleri, kültürel kimliğimizi ve tarihimizi korumanın önemli bir aracıdır çünkü geçmiş dönemlerin yaşam tarzını, değerlerini ve inançlarını yansıtan eserler resim, heykel, yazı ve müzik eserlerinden, geçmişin izlerini taşır ve gelecek nesillere bu mirası aktarmış olur.
Bir müzeye gittiğimizde her insanın farklı kültürdeki yaşamlar dikkatini çeker. Bu özel günlerde çocuklarımızı, gençlerimizi; müze, sanat galerisi gibi mekanlara gitmelerine teşvik etmemiz gerekir. Böylelikle sanatı gelecek nesillere aktarabiliriz.
İnsan yaşamı için olan değeri oldukça fazladır. Duygu ve ifadelerini özgürce açıklayabilmede önemli bir yeri vardır. İnsanların iç dünyalarında neler yaşadığını bilemeyiz ama sanat sayesinde bunu dışa vurabilirler.
Sanat, hayatımızın her yerinde ve yaşamımızı daha
Bayram geldiğinde, herkesin ağzından şu cümleyi duyarız: ‘Ah o eski bayramlar…’ İnsanlar eskiyi nede çok özlüyor. Büyüklerimiz, artık eski bayramları yaşayamadıklarını söylüyor. Nasıldı eskiden bayramlar, neden hep bu cümleyi duyuyoruz? Eski bayramlar denilince büyükler şöyle tabir ediyor:
Bayrama 1 hafta kala evlerde telaş olurmuş. Bütün mahallenin kadınları oturur baklava açarlarmış. Şimdi pastanelerden alınan tatlılar var. Misafirler gelecek diye evin her köşesi temizlenirmiş.
Bayram sabahı ise; ailenin fertleri sabah namazından sonra bir hanede toplanıp topluca kahvaltı yaparlarmış. Sabahın erken saatlerinde misafir ziyaretleri başlar, gece geç vakitlere kadar sürermiş… Eskiden birlik beraberlik duygusuyla herkes birbirine kenetlenirmiş.
Yaşlılar şimdi bu durumdan çokça yakınıyor, eski bayramları yaşadıkları içinde ‘Ah o eski bayramlar’ cümlesini dillerinden düşürmüyor. Çünkü artık bayram sabahında evleri dolmuyor herkes kendi evlerine gidip dinleniyor.
Bayramı artık insanlar bayram olarak değil de 3-4 günlük tatil zamanı olarak görüyor. Eve gelen misafir sayısı azaldı. İnsanlar sadece birinci dereceden yakın akrabalarına ziyarete gidiyor. Şeker toplamak için zile uzun uzun basan çocuklar, misafirlerle dolup taşan evler yok artık… Günümüz bayramları teknolojiden ibaret.
Artık teknolojinin hayatımızı nasıl esir aldığını da daha net görmüş oluyoruz. Sevdiklerimizi video aramalarıyla görüyor ve sosyal medyadan yaptığımız bayram içerikli paylaşımlar ile çevremizdekilerin bayramını kutluyoruz.
Çocuklara bayramda verdiğimiz harçlıkları artık ailelerinin Ibanına