Sayfa Yükleniyor...
On bir ayın sultanı Ramazan’ın bugün ilk günü ve bu seneyle birlikte yaklaşık 30 sene boyunca kışa denk gelecek. İlk birkaç sene yaz aylarına denk gelen ramazanı özleyeceğiz ama zamanla alışacağız. Eskiden koskoca iftar sofralarının kurulduğu evler olurdu. Çocuklar o masanın başında toplanıp iftar saatini beklerken heyecanlanırdı. O heyecanlar çok güzeldi… Ailecek toplanılan o sıcak sohbetler arasında yenilen yemeklerin tadı bir başkaydı.
Peki ya şimdi? Şimdiki sofraların tadı sizce de aynı mı? Hep karşılaştıracağız. Ramazan sofralarından eksik olmayan o buz gibi karpuzun yerini artık portakal, kivi, mandalina tutacak. Sıcak havalarda içmek bile istemediğimiz o kaynar çorbalar artık masamızdan eksik olmayacak. O vazgeçemediğimiz soğuk zeytinyağlı yemekler yerini kuru bakliyatlara bırakacak. Yemeğin üstüne sokakta komşularımızla içtiğimiz limonata artık içimizi üşütecek.
Soğuk kış günlerinde dışarıya çıkamayıp evimizde ailecek oturup çay içip içimizi ısıtacağız. Karşılaştıramayacağımız şeyler de olacak. O dumanı üzerinde tüten sıcacık pideler masamızdan hiç eksilmeyecek. O Ramazan davulcusu yine sahur vaktinde bizleri uyandıracak. Hurma, zeytin her mevsim masamızda olmaya devam edecek. Nasıldı eskiden… Masalarımız nasıldı… dolup taşardı değil mi? Ama şimdi bir yerlerden kısmamız gerekecek. Her şeyin fiyatı aldı başını gidiyor.
Her gün masamızda olmayacak belki de pide, zeytin, hurma. Bir gün biri olacak bir gün biri... Hepsi aynı anda olamayacak. Ramazan ayı gelince bereket geldi derlerdi ama artık ne bereketi kaldı ne de bolluğu… Kazanılan paranın bir değeri kalmadı bu nedenle de insanlar günü kurtarma peşinde. Fahiş fiyatlar yüzünden masalarımızı istediğimiz gibi donatamayacağız. Tabaklarımızdaki porsiyonlar bile küçülmeye başladı. Git gide gıda yoksunluğunun gölgesinde yaşamaya başladık. Pandemiden önce evlerimiz misafirle dolar taşardı. Kalabalık iftar sofralarımız vardı… Sokağa çıkma yasağı, salgın derken insanlar birbirlerinden uzaklaştılar. Nerde şimdi o insanlar?
Bu Ramazan eskisi gibi yine iftara misafir çağıralım isterken bu seferde ekonomik kaygılar omuzlarımıza yüklendi. O sofraları göremiyoruz çünkü insanlar kendi karınlarını doyurma peşinde. Öyle bir ekonomik çıkmazdayız ki, masaya koyacağımız fazladan bir tabağın maliyetini bile düşünür olduk. Gelen misafirler de eskiden elleri boş gelmezdi. Dışardan alınan bir tatlının kilosu yaklaşık 250 TL’yi bulmuşken tatlı yiyelim tatlı konuşalım sözü bile geçerliliğini kaybetmiş durumda şu anki yaşantımızı göz önünde bulundurduğumuzda…
Sevdiğim bir söz vardır: “Eskiler mi güzeldi, eskiden mi güzeldik?”