Sayfa Yükleniyor...
Her sene 8 Martta aynı paylaşımı yapıyor.
Eski bir fotoğrafı var. Fotoğrafta oğluna sıkı sıkı sarılmış öpüyor. Biliyorum bu sarılmaları. Ben de aynısını yapıyorum çünkü. Ona sarılınca içine sokmak istiyorsun, kokusunu en derine ciğerlerinin en küçük hücresine kadar çekip hapsetmek istiyorsun.
Resmin altına Yine bir 8 Mart 2004 yılından beri içimde büyüyen özleminle baş başayım. Yine sen yoksun belki ama Babamm diyen sesin hala kulaklarımda, işten geldiğimde bana koşuşun gözümün önünde, kokun hala burnumda. Seni çok seviyor ve özlüyorum. Sana kavuşacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum. Rahat uyu bebeğim, meleğim diye yazıyor.
Nefes alamıyorum. Bir şey oturuyor göğsümün üstüne sanki.
Onu teselli edecek bir şeyler yazmak istiyorum. Evladını kaybetmiş, içinde bu denli özlem duyan bir babayı hangi kelimeler teselli edebilir ki?
Neden oldu? Kazamı geçirdi? Hastalıktan mı? Hiçbir şey de soramadım.
Eski arkadaşız, geçerken yanıma uğradı geçenlerde. Eskilerden, yenilerden, görüşmeyeli başımıza gelen şeylerden konuştuk.
Başın sağ olsun. Oğlunu kaybetmişsin dedim.
Dostlar sağ olsun. Kurtaramadık dedi.
Biliyorum senin için konuşması çok zor bir durum ama dedim. Biraz durdum. Kaç defadır soracağım ama soramıyorum. Nasıl oldu? diye devam ettim.
Hiçbir şeyi yoktu. Karnım ağrıyor diyordu. Doktora götürdük. Tahlil, tetkik, film derken Böbrekte tümör var dediler. Bu yaşta ne tümörü? dedik. Wilms diye çocuklarda görülen bir kötü, sinsi ve derinden ilerleyen bir tümörmüş. Ancak çok büyüdüğünde kendini belli ediyormuş. Canım oğlumun bedenini sarmış. Ne gerekirse yapalım dedim doktorlara. Allahı var onlarda ellerinden geleni yaptılar. Kemoterapi, ameliyat, ışın her şeyi yaptık. Gün be gün elimizde eridi. Saçları döküldü. Çocuğunu öyle görmek, sana çaresiz bakışlarını görmemek için gözlerini kaçırmak ne demek bilir misin? dedi.
Gözlerimizden yaşlar dökülüyor.
Canını ver, oğlun kurtulacak dese doktorlar salise düşünmem. Ama kimse sormuyor sana öyle. Çok düşkündüm ben ona. Beraber yeneceğiz bu kötü canavarı diye oyunlar oynuyorduk. Tümörü öldürmek için küçük bedenine çok ağır ilaçlar veriliyordu. Bir süre sonra ilacı verecek damar bulamadılar artık. İşkence çekiyordu adeta. Tümör yayıldıkça karnı şişmeye, su toplanmaya başladı. Benim dayanmam lazımdı. Babayım, güçlü olmalıyım. Ama oğlumu öyle görmeye hangi güçlü insan dayanır? Artık kendimizi bıraktık. O bir tarafta ben bir tarafta oğlumuzu düşünerek ağladık.
Artık nefes almakta zorluk çekiyordu. Allahım lütfen ona daha fazla işkence çektirme, yanına al diye dua ediyordum. Düşünebiliyor musun? Çocuğunun ruhunu alması için Allaha dua eden bir baba. Ama öyleydi. Onu o durumda görmeye dayanamıyordum artık. Çaresizlik, bir şey yapamamak, ya da ne yaparsan yap bir şeyi değiştirememek nasıl bir duygu biliyor musun?
Kelimelerin bittiği bir noktadaydık. Tesellisi çok zor, katlanması daha da zor bir durumdu.
Sustuk.
Artık soru soracak mecalim de ya da başka konu konuşacak ortam kalmamıştı.
Neyse ben müsaadeni istiyorum dedi.
Vedalaştık.
Aklımda Aslanım, bebeğim, Cennet kuşum. Gidişinin üstünden geçen yıllar özlemini kat kat arttırsa da sana bir gün kavuşacak olmamın tesellisi ile hayata devam ediyorum cümlesini bırakarak gitti.