Sayfa Yükleniyor...
Evet biliyorum, uzun zaman oldu sizinle görüşemedik.
Somali’de yaptığımız yoğun çalışma sonrası daha yeni yeni toparlanıyorum. Bu toparlanma süreci içinde boş durmadım tabii ki, kitap hazırlığı yaptım. Sonlarına yaklaştım. Tembellik ermez de bitirirsem, inşallah yakın bir zamanda kitap yayında olacak.
Orada kapalı alanda geçirdiğimiz aylardan sonra, Somali dönüşümde kendimi düğünlerde erik dallarına, Ankara’nın bağlarına ve Anadolu’nun halaylarına, horonlarına, farklı yöre ve oyunlarına kendimizi vurmuştum.
Kesmedi.
Çalışma arkadaşlarım ‘Bu nasılsa Somali’den dönmez’ diye düşünerek beni bayramda icap listesine yazmamışlardı, sağ olsunlar. Ben de 3-5 günlük bayram tatilinde Bulgaristan’dan girip Romanya, Ukrayna’ya kadar uzanmayı düşündüm. Tamamen bir ‘gezi’ düşüncesi içindeydim. Ancak bu konuyu açtığım bazı erkek arkadaşlarımın ‘Lan Ukrayna ha. Seni gidi seni. Orada da savaştan çıkmış kadınlara yardıma ha :) ‘ ‘Sonunda Ukrayna varsa Somali’de 10 yıl kalırım’ ‘Ukrayna candır’ gibi gibi ‘espri’lerinden sonra Ukrayna’yı gezi planından çıkardım. Otobüsle Bulgaristan’a gidip oradan gezerek ayaklarımın beni götüreceği yere gitmeyi planladım.
Ukrayna konusunu açıp erkek arkadaşları boş bir heyecana sevk edip kadın okurlarımızın keyfini kaçırdığım için çok üzgünüm. Hem de bayram bayram!
Aslında uyanıklık yapıp ‘Ukrayna’da neler yaşadım?’ ‘Ukrayna’da en güzel eğlence neredeydi?’ ‘Ukrayna’nın henüz Türk erkeklerinin istilasına uğramayan yerleri neresi? Az sonra’ diyerek erkek arkadaşlar için yazıya biraz heyecan katıp onları burada tutabilirdim. Ama o zaman da çoğunluğu kadın olan okurlarımızı kaybederdik.
Yeminle bu satırları yazarken bile stresten boncuk boncuk terledim. ‘Aman şurası şöyle oldu, şunu çıkaralım’ ‘Şu cümle cinsiyetçi anlaşılır’ diye diye üç saattir bir sayfa yazı yazamadım. Çünkü Türkiye’de bir espri ile ekran hayatı biten ünlüler oldu, biliyorum. Daha kariyerinin ilk basamağını çıkmaya çalışan biri olarak yanlış cümle ile tüm kariyerim bitsin istemem. Türk kadınının Hürremdem beri yüzyıllardır, Ukraynalı, Slav kadınlara karşı bir mücadele içerisinde olduğunu biliyorum. Bu satırların yazarı olarak mücadelenizde sonuna kadar sizin yanınızdayım. Hem zaten onlar yaşlanınca çok çirkin oluyorlar.
Her neyse bu ‘sakıncalı’ konuyu bir sakatlık çıkmadan kapatıyorum.
Ben planları yaparken dolar birden Türk lirası karşısında şaha kalktı. Dörtten başladı, 5,6 derken 7 oldu. Cebimde seyahat için ayırmayı düşündüğüm para ile ancak Bulgaristan’a gidip ‘Merhaba ben geldim’ deyip dönebiliyordum. Evet ben doktorluktan kazandığım para ile ‘zengin’ sınıfında olduğum için paramın çoğu dolar ve eurodaydı. Çok da bir kaybım olmadı ama neticede plan yaparken lira ile hesap yapmıştım. Üstelik zenginim diye de parayı har vurup harman savurmamak gerekiyor.
Neticede orada ‘harcanacak para’ ile ilgili bir öngörüde bulunmadığım için de yurtdışı seyahatimi erteledim.
Zonguldak’ta uzmanlık yapan bir yeğenim uzun zamandır çağırıp duruyordu. İhtisasının da bitmesine 1 yıl civarında zaman kalmıştı. Hem tatil yapıp Karadeniz bölgesini görecektim hem de o orada olduğu için yemek, otel masrafı olmayacaktı. Tatili neredeyse bedavaya getirecektim. Aradım, ‘bir planım yok’ dedi.
Sadece bayramın ilk iki günü blok nöbet tutacaktı sonra 7 gün boştu.
Bilet için seyahat şirketlerinin internet sitelerine baktım. İzmir’den Zonguldak’a giden bir kaç şirketin otobüsleri doluydu! ‘Bayram tatilinde İzmir’den Zonguldak’a kim gitmek ister ki!’ diye tepki verdiğimi hatırlıyorum. Neyse ki bir şirkette henüz tam dolmamış bir otobüs vardı. ‘Yolculuk nereye?’ diye başlayıp tüm yol boyunca hayatını, ‘Ne iş yapıyorsun?’ diye sorarak hastalıklarını anlatan biri ile 12 saat gitmek istemiyordum. Evet bazen öyle yolculuklarda çeşitli hikayelere de rastladığınız oluyor ama genelde klasik şeyler. Ben sadece film izleyip, kitap ve gazete okumak istiyordum. Tekli koltuklardan birini seçerek biletimi aldım.
Yanıma okumak için Nihat Behram’ın ‘Gurbet’ adlı imzalı kitabını almıştım. Yanına garnitur olarak da bir kaç mizah dergisi ve gazete koydum. Artık yolculuk başlıyordu. Kulaklığımı taktım ve müzik eşliğinde gazetelerden başlayarak okumaya başladım.
Otobüs yolculuklarını severim. Camdan dışarı baktığımda uzanan dağları, köyleri, hayvanları, vadileri, nehirleri, hayatları izleyerek dalıyorum. Kendimi o hayatları yaşarken hayal ediyorum. Bir dağın bağında keçi otlamak ne kadar güzel olurdu.
12 saatlik otobüs yolculuğu göz açıp kapatıncaya kadar geçti.
Devam edecek...