Sayfa Yükleniyor...
Aşklarının önünde engel tanımadılar diye bir haber.
41 yaşındaki fiziksel engelli damat adayı ve 32 yaşında, görünürde herhangi bir sağlık problemi ya da engeli olmayan gelin adayı 9 yıllık mücadelelerinin sonunda muratlarına ermişler.
Kızın ailesinin tüm ayırma çabalarına rağmen birbirlerinden vazgeçmemişler ve sonuçta istediklerine, birbiri ile bir ömür yaşama hayallerine kavuşmuşlar.
Hep mutlu olurlar inşallah.
Umarım birbirlerinin kıymetlerini de bilirler. Sevgi çok kıymetli bir şey çünkü ve ancak kaybedildikten sonra değeri daha çok anlaşılıyor. Ancak bir kere de kaybedildi mi ne yazık ki artık eskisi gibi olamıyor.
Ne yazık ki Türkiyedeki evliliklerin pek çoğunda sevgi yok. Ancak sevgi de bazen bir evliliğin devamı için yeterli olmayabiliyor. Büyük aşk ve sevgi ile başlayan evliliklerin daha sonra alışkanlık ya da ev arkadaşlığına döndüğünü görebiliyoruz.
Geçenlerde uzun bir evliliğini sonlandıran bir arkadaşımla yeni hayatı hakkında konuşuyorduk.
Ben karımı özlüyorum. Alışmışım ona. Beni çok iyi tanıyordu. Her konuda rahatlıkla konuşabiliyorduk. Seviyordum da onu biliyor musun? dedi.
Babacığım madem bu kadar iyiydi neden ayrıldın o zaman? dedim.
Heyecan, istek, arzu ve enerjimiz kalmadı Denizcim dedi.
Heyecan? Sana heyecan ne gerek. Sen bundan sonra oturup yaşlılığını nasıl geçireceğim bunun hesabını yap dedim.
Hah bak benim rahmetli karımda aynen senin gibi konuşuyordu. Aynı cümleler dedi.
İyi de bunlar özel cümleler değil ki. Senin yaşına bakan herkes bunları sana söyleyebilir dedi.
İyide benim içimde hala bir enerji, bir istek var. Gezmek istiyorum, aktiviteler istiyorum. Oysa o evde oturup vakit geçirmek istiyor, kitap okumak istiyor dedi.
Babacığım sen yanlış kişi ile evlenmişsin o zaman dedim.
Hayır değil. Evliliğimizin ilk yıllarında o da benimle bunları yapıyordu. Ama zamanla değişti. Ben onu zorladığımda da isteksizce geldiğini gördüğüm için bende yaptığım hiçbir şeyden zevk almıyordum dedi.
Canım sen aktivitelerini yap. O evde kitap okusun ne zararı var.
Ah be doktorcum. Siz hep rasyonel bakıyorsunuz hayata. Hiç ufak ayrıntıları görmüyorsunuz. Mesela bir dağa tırmanmışsın, tepede sevdiğin insanla çayını içip vadiye, akan sulara bakmak nasıl bir heyecan, nasıl bir adrenalin verir biliyor musun? Hele o geceyi beraber çadırda geçirdin mi. Değme keyfime dedi.
Valla o kadar tırmanıştan sonra ben ne çaydan tat alırım, nede o dağ başında uyurum dedim.
Rahmetli de aynı şeyi söylerdi dedi.
Ya oğlum sanki tüm suç ondaymış gibi maşallah sen sütten çıkmış ak kaşıksın dedim.
Valla doğru söylüyorsun. Teşhisi koydun. Hani o evde oturup kitabını okuyordu ya, ben o dağın tepesinde o heyecanı başkası ile yaşadım. Sonra da aslında artık evliliğimde bunu yaşayamadığımı sadece bir alışkanlık ve ev arkadaşı gibi olduğumuzu fark ettim dedi.
Ne yaptın peki sonra?
Sonra çok düşündüm. Bir tarafta alıştığım, saygı duyduğum sevdiğim ama artık beni heyecanlandırmayan eşim, bir taraftan da isteklerim, heyecan ve arzu vardı dedi.
Sonrasını biliyordum sormadım.
Bazen bu kadar uzun bir ilişkinin kaderi istek, heyecan ve arzu kelimelerine bağlı olabiliyordu demek ki.
Haklı mı haksız mı? Ne diyeyim bilemedim