Sayfa Yükleniyor...
Keyfim yok son günlerde. Sürekli ne olacak bu ülkenin hali? Nasıl kurtulacağız bu şiddet sarmalından? diye düşünüp duruyorum.
Eğlenemiyorum. Eğlenmek için gittiğim yerde de sürekli burada bunca eğlenen insan varken ben çatışan insanları düşünüp duruyorum. Ölümleri, o ölüm haberi ile yıkılan anneleri, babaları, kardeşleri ve akrabaları.
Bende bir babayım. Çocuk büyütmek o kadar zor ki. Kendinizden vazgeçiyorsunuz adeta. Bütün zevkleriniz, istekleriniz, hobileriniz bir kenarda kalıyor. Ateşlendiğinde sabahlara kadar başında bekliyorsunuz. Şimdi gece üzerine üşürüm, hasta olurum diye gelip üzerime battaniye atan annemi daha iyi anlıyorum. Gece kaç defa kalkıp oğlumun üstünü örtüyorum, izliyorum, kaç defa öpüyorum.
Çocuklarının ölüm haberini alan, düğünü için oynamaya hazırlanırken, cenazelerde çığlık atan anneleri düşündüm. Düğün konvoyu yerine gelen cenaze konvoyunu.
Kafamı dağıtmak, bir an için başka bir şeyler düşünmek için sosyal paylaşım sitelerine bakmak istedim. Türkiyeyi görebiliyorsunuz orada. Türkler ve Kürtlerin ölümü, Kürtler ve Türklerin ölümü ile seviniyor, herkes daha fazla ölüm istiyor gördüğüm kadarıyla. Bölünme git gide daha belirgin hale geliyor.
Daha da sinirim bozuldu. Sayfamı kapatmak üzereyken bir arkadaşımın paylaşımında 20li yaşlarda objektife çok sıcak gülümseyen, üzerlerinde asker kıyafeti olan 3 genç gördüm. O kadar sıcak bir resimdi ki dikkatimi çekti. Daha yaklaşarak baktım. Resimdeki gençlerden biri ölen arkadaşları ile olan bir resmi içinden geçen birkaç cümle ile paylaşmıştı.
Senin hiç kardeşin öldü mü? Benim 8 kardeşim öldü bugün. Şehit diyorlar onlar için ama boş. Bunlardan ikisi Halil ve Recep . İkisi de Kürttü. Benim kardeşlerim her şeyden önce insandılar. Olması gerektiği gibi. Tam da aslan parçaları. Halil Şırnak Silopiliydi. Bana Cudi dağını gezdirecekti. Ben yanındayken sana hiç kimse karışamaz diyordu. O kobranın içinde mayın patlarken yanında olamadım Xalo. Ah Xalo.
Recep çok severdi beni. Ona Erzurumda Jiyan diyorlarmış. Oruç tutardı, 45 derece sıcakta yol aramasında bile Allah korur beni derdi. Korumadı. Çok severdi beni. Gece nöbet tutarken hikayelerimizi paylaşırdık. Çok değişiksin abi seni çok sevdim ben derdi. Kürtçe öğretirdi bana. O mayın patlarken yanında olamadım ah recebim be. Olmadı Jiyanım be
İçim bir tuhaf oldu, bir an tansiyonum düşer gibi oldu. Gözüm karardı.
Paylaşan kişi ile mesajlaştım. 5 ay aynı koğuşta yattığı, beraber yediği, içtiği, görev yaptığı arkadaşlarından askerliği bittiği için 3 hafta önce ayrılmıştı.
İstanbullu bir Türk, Kürt arkadaşlarının arkasından ağıtlar yakıyor, ağlıyordu. Çok konuşmak istemedi. Biraz ısrar ettim. Söyleyebileceğim tek şey görevde, koğuşta, yol aramasında, mayın aramasında, köy intikallerinde, mahkum nezarethanesinde, nöbette, sırt sırta verdiğim, kayıtsız güvendiğim o güzel çocuklar kahpe bir saldırıda katledildi ve onlar öldü diye bu vatan kurtulmayacak diyebildi.
Acısı taze. Kolay değil sekiz kardeşini kaybetmek. Üstüne çok gitmedim, gidemedim.
Ama öğrenmek isterdim aralarındaki kardeşliğin detaylarını. Nasıl birbirlerini bu kadar sevdiklerini. Bu sırrı bana ve tüm Türkiyeye vermelerini isterdim. Çünkü 20li yaşlarda bu delikanlılar bir arada kardeş gibi yaşamayı öğrenmişken koca koca adamlar daha bilmiyorlar böyle bir şeyi.
İçime yeniden bir umut doldu. Hala geç kalmış değiliz. Bir Türk Kürdün ölümüne, bir Kürt Türkün ölümüne üzüldüğünde o gün hala umut var demektir.
Umarım bir dahaki konuşmamızda daha geniş bir şekilde bana, bize kardeş olmanın sırlarını anlatır. Anlatır ki bu gençlerin ellerinde bu güzel ülkeye umut gelir yeniden. Ya beraber bu vatanda kardeşçe yaşamayı öğreneceğiz ya da başkalarının elinde maşa olmaya devam edeceğiz. Başka bir vatanımız yok çünkü