2

Şehriban ve İzzet; Cinnet ve Cinayet


  • Oluşturulma Tarihi : 12.12.2016 08:32
  • Güncelleme Tarihi :

Şehriban ve İzzet; Cinnet ve Cinayet

Şehriban 17 yaşında içi kıpır kıpır, hareketli, hayat dolu, hayalleri olan genç bir kızdı.

Lise son sınıfa gidiyor, şarkı söyleyip müzikle uğraşmaya bayılıyor, bitirince konservatuara girmek istiyordu. Ailesinin karşı çıkacağını da biliyor, onları bir şekilde kandırabileceğini düşünüyordu. Annesine iki sarılıp birkaç kere de öptü mü izni koparabilirdi. Ama babası?

Babasından çok korkardı. Çok sert, sevgisiz, duygusuz, anlayışsız bir adamdı onun gözünde. Annesini dövdüğü bir gün ‘Anne sen bu odunla neden evlendin?’ diye sormuştu. Annesi ‘Hele yardım et yüzümü yıkayayım, bilmediğin işlere karışma, karı koca arasında böyle şeyler olur’ diye cevaplamıştı tülbendi ile ağzından akan kanları temizlerken.

‘Ben asla babam gibi biri ile evlenmeyeceğim. Asla kaderime razı olmayacağım, asla dayak yemeyeceğim’ diye söylüyordu kendi kendine.

Sınıf arkadaşı Belgin biri ile çıkıyordu. Boş zamanlarında sürekli o çocuktan, onunla kurdukları hayallerden, yaşamak istedikleri evden, çocuklarından heyecanla bahsediyordu. Belgin’in anlattıkları için ‘Bunlar boş hayaller’ diye dalga geçiyor ama diğer yandan da o anlatırken kendini onun yerine koyuyordu.

Bir gün Belgin’in ısrarı ile bir kafeye gittiler. Orada bir masada Belgin’in erkek arkadaşı bir başka arkadaşı ile oturuyordu. Dönmek için hamle yaptığında Belgin kolundan sertçe tutup ‘Bir çay içip kalkacağız. Yabani olma’ diye çekmişti. ‘Her insanın hayatında dönüm noktası vardır’ derler ya, işte o gün Şehriban’ın hayatında dönüm noktasıydı. Herhalde hayatının o gün tümden değişeceğini bilmiş olsa Belgin’in elinden kurtulup geri giderdi. O gün Belgin ve erkek arkadaşının onu arkadaşları İzzet ile tanıştırmak için bir organizasyon yaptıklarını, bunun bir tesadüf olmadığını çok sonradan öğrenecekti.

İzzet’in biraz çekingen hali, güçlükle konuşması, elini sürekli ovuşturması, konuşurken gözlerine bakamaması hoşuna gitmişti. Öyle gözleri fıldır fıldır dönen, eli işte gözü oynaşta tiplerden değildi. Az ve öz konuşur, konuşurken gözlerini kısıp kaşlarını çatıyordu. ‘Küçük Emrah gibi yapıyorsun kendini’ diye dalga geçti onunla. Bir çay içimlik başlayan sohbet saatler sonra en yakın zamanda tekrar görüşülmek üzere bitmişti.

İzzet kalabalık bir ailenin küçük çocuğuydu. Bir balıkçıda çalışıyordu. Aldığı maaşı her ay düzenli olarak götürüp babasına veriyordu. Anne ve babası her fırsatta ‘Oğlum askerliğini de bitirdin, işinde var. Neyi bekliyorsun? Artık torun torba görmek istiyoruz dünya gözüyle’ diye onu sıkıştırıyorlardı. ‘Ya zaten sizin 10 torununuz var. Onları sevin’ diye kaçıyordu. Şehriban’la buluşmak için can atıyordu. Onun yanına giderken adeta uçuyordu. Ondan ayrıldığında ise zaman geçmek bilmiyordu. Her dakika onun sesini duymak, onun elini tutmak istiyordu.

Şehriban da ondan farklı değildi. Ama babası böyle bir durumu öğrenirse sonunun iyi olmayacağını biliyordu. Bazı yaşıtları sadece erkek arkadaşları ile görüştü diye ‘aile meclisi’ kararı ile öldürülüyor, bazıları evden kaçmak zorunda kalıyordu. Bunları küçüklüğünden beri hep biliyor, duyuyordu. Oysa onların ki masum bir buluşmaydı. Sadece el ele tutuşup konuşurlardı buldukları küçük fırsatlarda. Hiç öpüşmemişlerdi bile. Bu bile yasaktı yaşadıkları coğrafyada.

Artık İzzet kararını vermişti. Ömrünün geri kalanını Şehriban ile geçirmek istiyordu.

Devamı yarın…..

Şehriban ve İzzet; Cinnet ve Cinayet
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan