Geçtiğimiz yıl İzmir Körfezi’nde yaşanan balık ölümlerini hatırlarsınız. Kıyıya vuran yüzlerce balık, rengini kaybeden deniz, burnumuza kadar gelen ağır koku… Hepimiz “bir daha asla” dedik. Peki ne oldu? Aradan bir yıl geçti, aynı manzaralar yeniden karşımızda. Demek ki kimse o sözlerin gereğini yapmadı.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ı 15 Ağustos’ta İLKSES Gazetesi kuruluş yıldönümü dolayısıyla konuk almıştım. Tugay yayında da yaptığı açıklamada sorunun tamamen çözülmediğini, yalnızca belediyenin değil ilgili tüm kurumların sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini vurguladı.
Başkan Tugay açık açık söylüyor: “Sorun tek başına belediyenin değil, tüm kurumların.” Haklı. Çünkü koca körfezi iki tane dip taraması yapan ve temizlemeye çalışan ekipmanla çözmeye çalışmak akıl işi değil. Ama sorun şu ki; bu gerçeği bakanlıklar da biliyor, belediyeler de biliyor. Fakat kimse elini taşın altına koymuyor.
Neden? Çünkü mesele balık değil. Mesele deniz değil. Mesele siyaset! Körfez kokuyor, ama siyasetçiler susuyor. Çünkü kirliliği çözmek zahmetli, reklamı az. Onun yerine kürsülerden slogan atmak daha kolay geliyor. Körfez, onların siyaset defterinde yalnızca birer fotoğraf karesi, bir basın toplantısı malzemesi.
Ama burada sadece siyasetçiler mi suçlu? Hayır! Kusura bakmayın, vatandaş da sessizliğiyle bu tablonun ortağı. Her gün o kokuyu soluyup da “bana ne” diyorsanız, o balıkların ölümünde sizin de payınız var. Sosyal medyada üç cümlelik öfke boşaltıp sonra unutuyorsanız, aslında bu çürümenin seyircisisiniz. Seyirci kalan da sorumludur.
Peki medya ne yapıyor? Körfez’deki kirlilik konusunda gerektiği kadar önem veriyor mu? Gündemde kalması adına özel bir çaba sarf ediyor mu? Birkaç gün manşet, iki röportaj, sonra gündem değişir. Reytingi yüksek konular, siyasi polemikler çok daha “iş yapar” mantığıyla başka başka alanlara kayıyor gündem. Körfezin ölümü birinci sayfada hak ettiği yeri bulmazken, baş köşede yer alan konular insanı hayretler içerisinde bırakıyor.
Üstelik mesele sadece körfez değil! Barajlar boşalıyor, kesintiler artıyor, dağlar yangınlarla çoraklaşıyor. Altyapı zaten çökmüş durumda. İzmir, nefes alamayan bir şehir haline geldi. Ama biz hala aynı oyunun içindeyiz: Siyasetçiler atışıyor, medya yüzeysel geçiyor, vatandaş susuyor.
Eğer bugünden adım atılmazsa yarın çok geç olacak. Ama görünen o ki, karar vericiler günü kurtarmakla meşgul. İşte asıl tehlike de bu!
Oysa mesele basit: Bir belediye, tek başına ne yapabilir? Bir bakanlık, diğerini dışlayarak ne çözebilir? Bir vatandaş, sadece izleyerek hangi geleceğe sahip çıkabilir? Çözüm, herkesin aynı masaya oturmasında. Birlikte çalışılmadıkça bu şehir, bu körfez, bu ülke daha da kokacak.
Artık topu birbirimize atmayı bırakmalıyız. Çünkü o top, çoktan körfezin dibine çöktü.