Azelya’nın Rüyası


  • Oluşturulma Tarihi : 05.11.2025 08:56
  • Güncelleme Tarihi : 05.11.2025 08:56

Azelya gözlerini açtığında, kalbi deli gibi çarpıyordu. Sakinleştirmek istercesine, elini kalbinin üzerine koydu. Sabah ezanı okunuyordu. Gördüğü rüyanın devamını görebilecekmiş gibi gözlerini kapattı. Ama ne mümkün, kalbinin kuş gibi çırpınması yatakta uzanmasına bile müsaade etmiyordu. Yavaşça yatağından kalkıp pencereye doğru yürüdü. Sabahın o taze havasını içine çekti. Ancak bu sessiz vakitlerde kendi iç sesini duyabiliyordu.
Penceresinden dışarıyı seyrederken gözlerini kapattı ve gördüğü rüyayı düşündü. Her harfine kadar hatırlamak istiyordu. Kalbini bu denli çarptıran sözler tekrar kulaklarında yankılandı.
Ağaçların, nehirlerin, yeşilliklerin içindeydi. Sağından fısıltı gibi bir ses duydu. “Görüyor musun bu dağları? Tıpkı senin kemiklerin gibi değil mi? Kemiklerin seni dengede tutuyor. Dağlar da kainatı dengede tutuyor. Ya şu nehirler, geçtiği yerlere can taşıyor. Tıpkı senin kan damarların gibi değil mi? Bak şu ormanlara, nefes olur insanlara tıpkı senin akciğerlerin gibi. Denizleri, gölleri, maden sularını hiç düşündün mü? Tuzlu, tatlı ve acı. Senin gözlerinden ağzından, kulaklarından akan sular gibi. Şimdi alıp buradan götür. Sen de bir şeyler ekle” dedi. Azelya o sesin sahibini yakalamak için döndü ama görememiş ve o kalp çarpıntısı ile uyanmıştı.
Pencereden dışarıya bakarken, evinin hemen önündeki boş araziye takıldı gözleri. Topraktan çıkan birbirinden farklı çiçek türleri otların arasına karışmıştı. Yüzünü, oturduğu sitenin bahçesine çevirince, kırmızı gülleri gördü.
“Toprak” dedi. “Bizim bebeğimizin oluştuğu yer gibi. Toprak da her türlü bitkiyi, çiçeği, nebatı kendi içinde hazır hale getirip kainata sunuyor. Bebek de bir tomurcuk gibi büyür, olgunluk döneminde serpilir. Ve yaşlılık geldiğinde güller gibi buruşur, solar, sonunda toprağa karışır.”
Sonra kendi ruh hallerini düşündü. “Mevsimler gibi. Bazen bahar gibi umut dolu. Hücrelerimin yenilenip tazelendiğini hissediyor, huzur ve mutluluk içinde adeta dans ediyorum. Bazen de sonbahar rüzgarları gibi esip gürlüyorum. Sararıp dökülen yapraklar gibi saçlarımı döktüğüm de olmuyor değil hani. Usul usul hüzünler yaşıyorum içimde. Bazen de kış gibi sert bir öfke yumağı oluyorum. Hatta, göz damarlarım, tıpkı şimşek çıkması gibi kızarır.”
Azelya, gözlerinin buğulandığını fark etti. Bir rüya ile ateşlenip, süregelen bu farkındalık dizisi. Evet, gözleri buğulanmıştı ve damlaların akması an meselesiydi. “Tıpkı bulutlar gibi” diye düşündü. “Nasıl da yoğunlaşıp damla damla yeryüzüne akar. Ve sonra evren rahatlayıp berraklaşır. Dünyamızın dörtte üçü, vücudumuzun da yüzde yetmişi su değil midir? İşte bir benzerlik daha”, diye heyecanlandı.
Azelya, penceresinden dışarıyı seyrederken, doğa, kainat, gökyüzü, daha anlamlı gelmeye başlamıştı.
“Benim hücrelerim nasıl ki vücudumun bütün özelliklerini taşıyorsa, ben de kainatın bütün özellik ve hakikatlerini içimde barındırıyorum “diye düşündü. O sabah gördüğü rüyadan sonra, evrene baktığında çok daha fazla şey görüyordu. Ve evren de sanki Azelya ile tanıştığına memnun olmuştu.
Pencereden dışarıya “Merhaba dünya” diyerek, odasına döndü. O sabah namazda şükredecek daha fazla sebebi vardı...

Azelya’nın Rüyası
Filiz Akkaya
Yazarımız Kim ?

Filiz Akkaya

İlkokul çağlarında şiir yazmaya başladı. Kitap okumak en büyük hobisi. Çeşitli site ve dergilerde deneme ve makaleleri ile yer aldı. İlk hikayesi, BANA BİR MASAL ANLAT ANNE antolojisinde yer aldı. İlk şiir kitabı BİR DOĞUŞ GEREK BANA, 2022 yılında çıktı. İnsanların her şeye rağmen yeniden doğuşunu gerçekleştirebileceğini göstermek istedi. İkinci kitabı henüz basım aşamasında. İlkses Gazetesi'nde köşe yazarı olarak yazmaya devam ediyor.