Kuraklık Kapıda Değil, Artık İçeride


  • Oluşturulma Tarihi : 26.07.2025 11:21
  • Güncelleme Tarihi : 26.07.2025 11:21

Temmuz sıcağı İzmir’in üstüne çöktü.

Deniz kenarında meltem hâlâ serin esiyor belki ama şehir merkezinde, arka sokaklarda, apartmanların beşinci katlarında kavurucu bir sessizlik var.

O sessizlik, musluklardan akmayan suyun sesi.

 

Evet… İzmir susuzlukla karşı karşıya.

Ve bu sadece bugünün değil, yılların birikmiş meselesi.

 

İZSU geçtiğimiz gün bir açıklama yaptı.

Barajlardaki su seviyesi kritik seviyenin de altına düştü.

Ve artık zorunlu olarak hem gece hem gündüz olmak üzere su kesintilerine başlanacak.

Bu, şehir tarihinde ilk değil. Ama belki de en ciddisi.

 

Kabul edelim, bu kriz sadece doğanın suya cimri davranmasından kaynaklanmıyor.

İklim krizi elbette etkili.

Yağışlar azalıyor, mevsimler değişiyor, yazlar uzuyor.

Ama sadece gökyüzüne bakarak bu işin içinden çıkamayız.

 

Bu şehrin altyapısı bu yükü taşıyabilecek halde mi?

Arıtma, geri dönüşüm, yağmur suyu toplama sistemleri yeterli mi?

Kuraklık ihtimaline karşı uzun vadeli bir su yönetimi planımız var mı?

 

İşte asıl sorulması gereken sorular bunlar.

Ve dürüst olalım, bu sorular yıllardır masada ama cevapsız.

 

Belediyeler zaman zaman su tasarrufu çağrıları yapıyor.

Billboardlarda “Su hayattır, tasarruf edin” yazıyor.

Ama bir yandan da yıllardır çözüm bekleyen su boruları patlıyor,

Yüzlerce ton su, daha musluğa ulaşamadan toprağa karışıyor.

 

Vatandaş tarafında da tablo çok farklı değil.

Hâlâ balkon hortumlarıyla araba yıkanıyor,

Apartmanların önleri sabah sabah sabunlu suyla köpürtülüyor.

İsrafın boyutu bireysel gibi görünse de, toplamda korkunç bir etki yaratıyor.

 

Ve şimdi ne yapıyoruz?

Su kesintisiyle çözüm arıyoruz.

Oysa bu artık geçici bir çözüm değil,

Alışmamız istenen bir rutine dönüşüyor.

Gece sular kesilecek, sonra gündüz.

Sonra belki de programlı su dağıtımı başlayacak.

 

İzmir gibi bir şehirde, 2025 yılında hâlâ bu tabloyu yaşıyorsak, bir yerlerde bir şeyleri yanlış yapıyoruz demektir.

Ve bu yanlışların bedelini sadece yönetenler değil, en başta halk ödüyor.

 

Bu durum bir hesaplaşma değil.

Ama bir yüzleşme şart.

Yönetenler, bugünden itibaren kaynak yönetimini sadece “kriz anı” değil, günlük yönetim politikası haline getirmeli.

Altyapı yatırımları ertelenmemeli.

Ve özellikle alternatif su kaynakları üzerine somut adımlar atılmalı.

 

Vatandaş da artık bu sorunu kendi yaşam alanına indirgeyip düşünmeli.

Her bireysel tasarruf, bu şehirde bir başka evin suyu olabilir.

Her duyarlı davranış, çocuklarımıza daha yaşanabilir bir İzmir bırakabilir.

 

Unutmayalım…

Su sadece içilecek bir madde değil.

Hayatın her anında, her nefesinde yanımızda.

O yoksa, ne şehir kalır ne de yaşam.

 

Ve şimdi İzmir susuyor.

Ama bu sessizliği duymak için illa ki muslukların tamamen susması mı gerekiyor?

 

Kuraklık Kapıda Değil, Artık İçeride
Onurcan Kurtay
Yazarımız Kim ?

Onurcan Kurtay