Değerli okuyucularım, sevgili ebeveynler; bu hafta hepimizin bir şekilde yakından tanıdığı, bazen farkında olmadan çocuklarımızın omuzlarına yüklediğimiz bir konuya değinmek istiyorum: başarılı olma algısı ve bunun getirdiği baskı. Her ebeveyn, çocuğunun iyi bir geleceğe sahip olmasını ister. Bu doğal bir sevgi ve sorumluluk hissidir. Ancak bu iyi niyetli arzu, ne yazık ki modern toplumun “en iyi olmalısın” dayatmasıyla birleşince, çocukların omuzlarında kocaman bir yüke dönüşebiliyor.
Yanlış Sözlerin Ağır Etkisi
“Komşunun çocuğu senden daha yüksek not almış.”
“Eğer bu sınavı kazanamazsan, geleceğin mahvolur.”
“Senin için her şeyi yapıyoruz.”
“Doktor/mühendis olmalısın, başka mesleklerde rahat edemezsin.”
Bu ve benzeri sözler, biz yetişkinlerin bakış açısıyla masum, hatta teşvik edici olabilir. Oysa bu cümleler, bir çocuğun dünyasında kaygı, değersizlik ve koşullu sevgi algısı yaratır. Çocuk, başarısızlığın kendisinin değil, kendi varlığının reddedilmesi anlamına geldiğini düşünmeye başlar ve ailemin emeklerini boşa çıkarmrmalıyım diye düşünür. Başarı, koşulsuz sevgiyi kazanmanın bir aracı haline gelir. Araştırmalar gösteriyor ki, çocuklukta duyulan sözler ileriki yaşamda iç ses haline gelir. “Neden daha iyisini yapmadın?” sözü, yıllar sonra yetişkinin kendi kendine söylediği “Ben yeterince iyi değilim”e dönüşebilir. Sürekli baskı altında büyüyen çocuklar, yetişkinlikte mükemmeliyetçilik tuzağına düşebiliyor, hata yapmaktan aşırı korkuyor, kendi değerlerini dışarıdan gelen onaya bağımlı kılıyor ve doğal yeteneklerini keşfetmek yerine, yalnızca kazançlı görünen yolları tercih edebiliyorlar. Oysa hiçbir çocuk, sadece aldığı nottan ibaret değildir. Onların başarısı; hayal kurma cesaretinde, bir arkadaşıyla paylaşabildiği oyuncağında, hata yaptığında tekrar deneme gücünde saklıdır.
Ailelere Küçük Tüyolar: Baskıyı Sevgiye Dönüştürün
Sevgili ebeveynler, size birkaç pratik öneri sunmak istiyorum. Amacımız, baskı mekanizmasını sevgi ve desteğe dönüştürmek:
1. Sonuç Odaklı Değil, Süreç Odaklı Konuşun: Çocuğunuzun notu yerine, çabasını, azmini ve öğrenme isteğini takdir edin. “Aferin, 70 almışsın” yerine, “Bu konuyu öğrenmek için ne kadar çok çalıştığını gördüm, bu beni çok mutlu etti. İşte gerçek başarı bu” deyin.
2. Hata Yapma Hakkı Tanıyın: Hata yapmanın öğrenmenin doğal ve gerekli bir parçası olduğunu gösterin. Başarısızlığı bir felaket değil, bir sonraki deneme için değerli bir veri olarak ele alın. “Hata yaptın, şimdi bunu nasıl düzeltebiliriz?” yaklaşımını benimseyin.
3. Başarı Tanımınızı Genişletin: Başarı sadece sınav sonucu veya diploma değildir. Empati kurabilmek, kibar olmak, sorumluluk alabilmek, sanatsal bir yeteneğe sahip olmak, mutlu bir arkadaşlık kurabilmek de en az akademik başarı kadar önemlidir. Çocuğunuzun karakterini ve duygusal zekasını öne çıkarın.
4. “Benim Çocuğum” Kimliğini Koruyun: Çocuğunuza, notları ne olursa olsun, bir yarışmayı kazansa da kaybetse de, ona olan sevginizin ve değerinizin asla değişmeyeceğini sık sık, içtenlikle söyleyin. Bu koşulsuz sevgi hissi, onun en güçlü kalkanı olacaktır.
Biz de Bu Baskıyı Hissediyoruz İtirafı
Sevgili ebeveynler, siz de bu yarışın içinde yoruldunuz, değil mi? Komşunun çocuğunun piyano resitali, kuzenin oğlunun matematik olimpiyatları… Siz de kendinizi “yetersiz” hissettiniz bazen. Unutmayın: Siz rahatlarsanız, çocuğunuz da rahatlar. Kendinize şu soruyu sorun: “Acaba çocuğumun başarısı, benim ebeveynlik değerimi mi ölçüyor?” Bizler de bir zamanlar çocuktuk. Koşulsuz sevildiğimiz, hata yapmamıza izin verildiği, “yap” demek yerine “neyi seviyorsun?” diye sorulduğumuz anları özlemiyor muyuz? Çocuklarımıza bu anları yaşatabiliriz öyle değil mi? Başarılı olmalarını değil, kendileri olmalarını kutlayalım.