Kurban Resmi

Kıbrıs’ta Türk Devletine Sahip Çıkma Zamanı


  • Oluşturulma Tarihi : 17.05.2021 07:32
  • Güncelleme Tarihi :
Kıbrıs’ta Türk Devletine Sahip Çıkma Zamanı yazının resmi

Şimdi Filistinliler, üzerinde egemen devletlerinin olacağı, tamamen kendilerine ait bir topraklarının olmasını ne kadar çok istiyordur. İsterse dünyada sadece bir ülke tanısın, yeter ki barış içinde yaşayacakları bir toprak parçaları olsun. İşte Kıbrıs Türkleri ile Filistinliler arasındaki büyük fark burada. Rahmetli Denktaş’ın sık sık vurguladığı gibi, Türkiye gibi bir anavatanın gölgesinde yaşamanın farkı burada. Kıbrıs’ta 27-29 Nisan tarihlerinde Cenevre’de yapılan 5+1 görüşmelerinden de bir sonuç çıkmadı. Türk tarafı, bu görüşmelerde Kıbrıs’ta on yıllardır sürüp giden federasyon kurma çalışmalarının, Türkleri müzakere masasına zincirleyip ambargo altında yaşamalarına yol açmaktan başka bir işe yaramadığını söyleyerek, bundan böyle adanın gerçeklerinin, yani iki devletin varlığının kabul edilmesini istedi. Kıbrıs’ta Londra ve Zürih Anlaşmalarıyla 1960 yılında Türklerle Rumlar arasında bir “fonksiyonel federasyon devleti” kurulmuştu. Bu devlet bir “Birlikte yaşama” denemesiydi. Ama olmadı: Rum tarafı 21 Aralık 1963’te Türklere karşı “Kanlı Noel” dediğimiz katliam girişimini başlattı. Yüzlerce Türk katledildi, binlercesi göç ettirildi, 105 Türk köyü boşaltıldı, Türkler devletten dışlanarak 1963-1974 arasında adanın sadece toplam yüzde beşini oluşturan dar alanlarda yaşamak zorunda kaldılar. Bunlar olurken, şimdi Filistin’de olanları seyreden dünya ne yaptı? Yunan askerlerinin de bulaştığı Kanlı Noel’de Türklerin katliama uğramasını engelleyemedi. Bu vahşet suçunu işleyenler ve 1963-1974 arası dönemde yüzlerce Türk’ü öldürenler bugüne kadar yargı önüne çıkarılmadı. Türklerin Rumlar tarafından devlet organlarından zorla atılmasına, Kıbrıs Cumhuriyetinin bir Rum Cumhuriyetine dönüşmesine seyirci kaldı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bunu bile bile, 1964’te 186 sayılı kararıyla yaşanan bu oldubittiye onay verdi. Avrupa Birliği, Kıbrıs Cumhuriyetinin bir Rum varlığına dönüştüğünü göre göre, ihtilaflı ve “Topraklarının tamamına hakim olamayan” bir devleti tam üye yaptı. Batı dünyası, Kıbrıs ihtilafını çözmek için elli yıldan beri hiçbir sonuç getirmeyen görüşmelere, Rumların uluslararası camiada tanınmış bir devlet olarak katılmasını sağlarken, Türk tarafını sadece “Kıbrıs Türk Toplumu” statüsüyle katılmaya zorladı. Rumların bütün adayı ele geçirme ihtirasının adeta ortaklığını yaptı. Siz Rumların yerinde olsanız bunca destekten sonra artık Kıbrıs’ta bir çözüme ihtiyaç duyar mısınız? Federalizm uzmanları, yaşayabilir bir federasyon kurulabilmesi için, taraflar arasında karşılıklı güven, saygı ve bağımlılık olmasını, yaşamsal konularda güçlü ortak çıkarların, birlikte karar alma ve paylaşma kültürünün bulunmasını şart koşuyor. Peki Kıbrıs’ta bunlar var mı? Bir federasyon modeli öngören 2004 Annan Planına Rum tarafı yüzde 75 ile hayır oyu verdi. Adadaki durumu 28 Mayıs 2004 tarihli raporunda değerlendiren BM Genel Sekreteri Kofi Annan, federasyon konusundaki tartışmalara şu gerçekçi teşhisi koymuştu: “Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerle eşit koşullarda/statüde yetki ve refah paylaşmak istememektedir.” Federasyonun ada gerçeklerine uymadığının bundan daha açık bir anlatımı olamazdı. Paylaşmayı bir kenara bırakın, Rumların kendi devletlerini değiştirip bir ortaklık devletine dönüştürme iradesinin de olmadığı anlaşıldı. Federasyon modeli Kıbrıs’ta artık, Türklerin dışlandığı ve ambargo altında yaşatıldığı statükonun bir diğer adı oldu. Türkleri masada tutarak Rumların lehine olan çarpıklığı sürdürmenin bir aracı haline geldi. Federasyon aynı zamanda, ada Türklerinin son sığınağı olan Garanti sistemini ortadan kaldırmak ve Türk askerini adadan çıkarmak için kullandığı bir diplomasi oyununa dönüştü.

KIBRISLI TÜRKLERİN BİR DEVLETİ VAR

1983’te ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bir devletin sahip olması gereken tüm özelliklere sahip. KKTC, hem ambargo altında yaşayan hem de insan haklarına ve özgürlüklere büyük değer veren, örnek bir demokrasiye sahip dünyanın belki de tek ülkesidir. Doğu Akdeniz’in ve bütün bölgenin önemli gücü Türkiye tarafından diplomatik olarak tanınmaktadır. Rumların hesabı, Kıbrıs Türklerini “çözüm için yalvaran”, toplumlararası görüşmeler sürecine kilitlenmiş, başka bir seçeneği kalmamış bir taraf olmaya mahkum etmektir. Oysa durum hiç de öyle değildir. Kıbrıs’ta her biri kendi bölgesinde egemenlik sahibi, iki ayrı toprak, iki ayrı devlet, iki ayrı demokrasi, iki ayrı ulus, iki ayrı kültür vardır. Kıbrıs’ın, yakın gelecekte değişmesi beklenmeyen, zamanın denemesinden geçmiş yalın gerçeği, iki ayrı devletin adada yan yana yaşıyor olduğudur. Türkiye ve Türk tarafı haklı olarak bu nedenle, Kıbrıs’ta 1974’ten beri Türk askerinin korumakta olduğu barışın, iki devletin yan yana yaşamasına bağlı olduğu, yani iki devletlilik görüşünü benimsemiştir. Bu görüş Birleşmiş Milletler Anayasasında da ifadesini bulan egemen eşitlik, self-determinasyon hakkı ve devletlerin eşit uluslararası statüsü ilkelerine uygundur. 1974’ten beri 48 yıldır çatışma yaşanmadan iki ayrı yönetim yan yana yaşıyorsa, bunları dışarıdan zor kullanarak birleştirmek, kötü niyetli değilse, herhalde nafile bir çabadır.

ECEVİT GERÇEĞİ ÇOK ÖNCEDEN GÖRMÜŞTÜ

1974 Barış Harekatı döneminde önemli kararları cesaretle alan ve diplomatik girişimleri maharetle yürüten rahmetli devlet adamı Bülent Ecevit, 21 Ocak 1997 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde önemli bir konuşma yapmıştı. Ecevit, Kıbrıs Rum tarafının federasyon istemediğinin artık anlaşıldığını, Türkiye’nin, dost ülkelerden KKTC’nin devlet olarak “kabul edilmesini” istemesi gerektiğini, KKTC ile Türkiye arasında bir özerklik anlaşması yapılarak dışişleri ve savunma konularında Türkiye’nin desteğinin düzenlenebileceğini söylemişti. Ecevit, Türkiye’nin KKTC için güvence olduğu kadar KKTC’nin varlığının da Türkiye için önemli bir güvence olduğunu, zira Mersin ve İskenderun limanlarımızın, petrol boru hatlarının, ileride Doğu Akdeniz’de yapılacak doğal gaz ve petrol boru hatlarının güvenliğinin buna bağlı olduğunu, bu nedenle Türk askerinin ebediyen Kuzey Kıbrıs’ta kalması gerektiğini belirtmiştir. KKTC’de yapılan son Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Kıbrıs Türklerinin kendi devletlerinin çatısı altında, Türkiye’den kopmadan yaşamak istediklerini, başka bir devlette azınlık olmak istemediklerini göstermiştir. Türkiye ve KKTC’nin iki devletli çözüm modelini benimsemiş olmaları, bu nedenle ülke çıkarlarının gerekli kıldığı gerçekçi ve doğru yönde atılmış önemli bir adımdır. Kıbrıslı Türkler, 1963’ten itibaren yaşadıkları acıları ve vahşeti tekrar yaşamak, adada tekrar göçmen durumuna düşmek istememektedir.

Kıbrıs’ta Türk Devletine Sahip Çıkma Zamanı
Şakir Fakılı
Yazarımız Kim ?

Şakir Fakılı