Kurban Resmi

Mısır’la Düzelme Mümkün


  • Oluşturulma Tarihi : 21.03.2021 08:05
  • Güncelleme Tarihi :
Mısır’la Düzelme Mümkün yazının resmi

Yeşil gözlü Mısırlılar eskiden soylarının Türklerden geldiğini söyler, bununla gurur duyarlardı. Anneannesinin Türk olduğunu göğüslerini kabartarak söyleyen Mısırlılar vardı. Halkının çoğunluğu Arap olan Mısır’a 1250 yılından itibaren Memlük Türkleri, ardından Osmanlılar egemen olmuştu. 1882’de İngiliz yönetimine giren Mısır 1922’de bağımsız bir krallık, 1953’te Cumhuriyet oldu. Aynı zamanda antik Nil ve Akdeniz uygarlıklarından birine ev sahipliği yapan Mısır, günümüzde 100 milyona ulaşan nüfusuyla, ordusu ve kurumları en güçlü Arap ülkesidir. Bağımsızlığına kavuştuktan sonra hep otoriter rejimlerle yönetilen Mısır’ın, Arap Baharı dönemini de yerleşmiş devlet kurumlarına sahip olması sayesinde atlattığını söylemek herhalde yanlış olmaz.

***

2013 yılından beri düzelmeyen Türkiye-Mısır ilişkileri, Dışişleri Bakanımızın Mart başında yaptığı ümitlendirici açıklama ile birdenbire gündemin ön sırasına çıktı. Mısır’daki 2013 askeri darbesine tepkimizin bir türlü dinmemesi ve Türkiye’nin Mısır’ın hasım kabul ettiği Müslüman Kardeşler örgütüne destek vermesi, Ankara ve Kahire’nin ilişkilerini sekiz yıldır büyükelçiler olmadan yürütmesine yol açıyordu. Bu nedenle Mısır, Akdeniz’deki yetki alanlarının sınırlandırılması işleminin Türkiye ile yapılması halinde 10 bin kilometrekare deniz alanı kazanacağını bildiği halde bizi bırakıp Yunanistan ile anlaşmayı tercih etti. Bu tutumu her Arap rejiminde biraz rastlanabilen Yunan sempatisiyle açıklamak mümkünse de, diyalog kanallarının sınırlı olmasının çıkarlara yararı olmadığı ortada. Açıklamaya cevap olarak Mısır tarafının normalleşme için dolaylı yoldan ağır şartlar ileri sürmesi, ne yazık ki parlayan ümit ışığını zayıflattı. Zira Sayın Bakanın açıklaması, Mısır ile bir süredir kapalı kapılar ardında bazı temasların devam ettiği ve bunların olgun bir noktaya geldiği izlenimi uyandırmıştı. Aslında kriz dönemlerinden sonra bu tür açıklamaların iki ülke tarafından anlaşarak ortak yapılması beklenirdi.

***

Arap ülkelerinin iç meselelerine, kendi aralarındaki ihtilaflara karışmamak ve onların bizim işlerimize karışmasına izin vermemek, Atatürk’ün miras bıraktığı altın değerinde bir dışişleri öğüdüdür. Doğal olarak, Mısır’la ilişkilerde oluşan hasarın giderilmesine yönelik olumlu adımların atılması önemlidir. İlişkilerimizin düzelmesi hem Arap dünyasıyla bağlarımızı hem de Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızı olumlu etkileyecektir. Mısır’ın Arap alemindeki ağırlığı tartışma götürmez. 2008’de Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine üyeliğine destek veren Arap Birliği Örgütünün merkezi Kahire’dedir. Aynı Örgüt son yıllarda maalesef Türkiye aleyhinde açıklamalar yapmıştır. Mısır da kuşkusuz bölgenin önemli gücü Türkiye’yle istikrarlı bir ilişki ister. Doğu Akdeniz’in kuzeyinde ve güneyinde yer alan iki önemli güç olarak Türkiye ile Mısır’ın anlaşmasının, ciddi yankılar ve sonuçlar doğuracak, diğer bölge ülkelerini peşinden sürükleyecek bir gelişme olacağı kuşkusuzdur. Türkiye bu iradeyi gösterebilir. Anayasasında demokratik ve laik bir ülke olduğu yazılı ülkemizin Müslüman Kardeşler gibi bir örgüte imkan sağlamasının yararını ve zararını tartışmakta fayda vardır. Bunun aksini düşünelim; Mısır’da Türkiye’yi hedef alan bir örgütün faaliyeti hakkında ne düşünürüz?

***

Dışişleri geleneğinde şüphesiz böyle krizlerin çözülmesinin yolları vardır. Kamuoyunun gözünden uzak temasları gerçekleştirmek üzere kıdemli özel bir temsilci atanması en sık başvurulan yoldur. Bu temsilcinin müzakere edeceği konuların ayrıntılarını iyi bilmesi, siyasi otoritenin güvenine sahip olması, al-ver sürecine hakim bulunması önemlidir. Bir diğer yol, karşılıklı büyükelçilikler açık olduğuna göre, maslahatgüzar olarak kıdemli bir diplomatı, hatta büyükelçilik yapmış bir diplomatı tayin etmektir.

***

İlişkilerde diplomatlar ve dış temsilcilikler neden bu kadar önemlidir? Çünkü bu görevliler bulundukları ülkelerin nabzını çok iyi tutar, ters giden işlere anında müdahale edebilirler. Amerikalıların Tahran Büyükelçiliğinin 1979’da işgal edilerek diplomatlarının rehin alınmasından sonra, tam kırk iki yıldır İran’da aktif bir temsilciliği olmadı. Tahran’daki son Amerikan Büyükelçisi Sullivan, büyük bir öngörüyle, Şah’ın ülkeyi terk etmek zorunda kalabileceğini, İran ordusunun “kağıttan kaplan” olduğunu ve Humeyni hareketine direnemeyeceğini Vaşington’a zamanında bildirmişti. Büyükelçilikleri kapandıktan sonra ABD’nin mükemmel İran değerlendirmeleri yapabildiğini söylemek zordur. Keza, ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği de Birinci Körfez Savaşından 2003’e kadar kapalı kalmıştı. Bunun ABD’nin İran, Irak ve genelde Orta Doğu siyasetinde ne gibi boşluklara, hatta yanlışlıklara yol açtığının ve hala da açmakta olduğunun araştırılması herhalde hayli ilginç olacaktır. ABD’nin Bağdat’ta o dönemde bir büyükelçiliği olsaydı, Bush yönetimi Irak’ın gerçekte kitle imha silahlarına sahip olmadığını ilk elden öğrenebilir, Irak’a saldırmak için rasyonel bir gerekçe bulamayabilir, belki de 11 Eylül’ün acısını başka yollardan, başka yerlerden çıkarmaya kalkardı. O zaman Amerikalılar Irak ordusunu ve bürokrasisini darmadağın etmez, halkını Şii, Sünni ve Kürt diye üçe bölmezdi. Kim bilir o zaman ABD, Irak’ı kargaşaya sürükleyen erken ve hazırlıksız bir demokrasiye geçilmeden önce de on kere düşünürdü.

***

Mısır’a dönersek, Dışişleri Bakanımızın olumlu bir adım attığını kabul etmekte ve somut adımlarla bunun arkasının gelmesini ümit etmekte yarar vardır. Gerekli irade gücü gösterildikten sonra gerisi gelecektir. Mısır’ın, Müslüman Kardeşler örgütüne Türkiye’nin desteğinin son bulmasında ısrarlı olacağı, hatta bu konuyu Doğu Akdeniz meselesinin de önünde mütalaa edeceği anlaşılıyor. Bu nedenle normalleşmenin belli bir süre alacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Herhalde yapılması gereken, Arap dünyasının bu önemli merkezi ile güçlü bölge ülkesi Türkiye’yi yakınlaştırmaya, diplomasinin alışılmış yöntemlerine dönerek başlanmasıdır.

Mısır’la Düzelme Mümkün
Şakir Fakılı
Yazarımız Kim ?

Şakir Fakılı