Dün, Haziran’ın ikinci haftasının ikinci pazar günü Babalar Günü olarak kutlandı. Sevgiyle, emekle babalık görevini yerine getiren tüm babaların günüydü bu. Hepimizin bildiği gibi sağlıklı ve bilinçli, mutlu evlatlar yetiştirmek, en kutsal görevlerin başında gelir. Bu görevi layığıyla yerine getiren bu uğurda özveri ve ilgiyi gösteren sadece maddi olanakların asla hiçbir şeyi çözemediği bilincinde olan babaların babalar günü kutlu olsun.
Ama topluma bakıldığında ne yazık ki, günümüzde bölünmüş ailelerde büyüyen çocukların sayısı azımsanmaz sayıda. Bu çocuklar, babalarından mahrum kalması ayrı bir sorun teşkil ederken, aynı zamanda geleceklerine dair umutlarını da tükeniyor. Toplumsal bir gerçek acı şekilde karşımıza çıkıyor bu durumda. Biz gönüllü sivil toplum kuruluşu olarak (Yazarlar ve Şairler Dayanışma Derneği) uzun zamandır, AVM’lerde düzenlediğimiz çocuk kitapları imza etkinliklerinde tanıştığımız babalar ve çocukların sayısı oldukça fazlaydı.
Orada yaşayıp deneyimlerini bir yazar olarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Bazı babalar sadece çocuğunu mutlu etmek için kitap alıyor, “Annene söyle okusun” derken, bazıları ise “Akşam birlikte okuyalım” diyordu. İşte bu küçük sözler, babalık görevindeki farkı, sevgi ve ilginin gücünü anlatıyordu. Ancak ne yazık ki, kitaba bakmasına izin vermeyen, hatta okumaya engel olan babalarla da karşılaştık. Yazarından imzalı bir kitabın heyecanını hissetmeyen, sanat ve edebiyatla ilgilenmeyen bir baba gerçekten sağlıklı ve iyi bir örnek teşkil edebilir mi? Gerçekten iyi bir baba olmanın yolu sadece maddi ihtiyaçları karşılamak değil; çocukların ruhuna dokunmak, onların dünyasına ortak olmaktan geçmez mi? Babalar Günü’nde sadece babaları kutlamak yetmez; aynı zamanda çocukların, özellikle kırık ailelerin sessiz kalan sesi olmamız gerekir. Çünkü onlar, en savunmasız olanlar ve onların geleceği, hepimizin ortak sorumluluğu değil mi?
Yarınlara yeşerecek; sevgiyle büyüyen çocuklar için önce büyüklerin ebeveynlerin bilinçlenmesi gerekmez mi?