Bir Günle Değil Bir Kültürle
- Oluşturulma Tarihi : 06.10.2025 09:07
- Güncelleme Tarihi : 06.10.2025 09:07
Bugün çevremize baktığımızda, kendi kültürel değerlerimizi nasıl ertelediğimizi, hatta nasıl unuttuğumuzu gösteren sayısız örnek görüyoruz. Takvimlerde “özel günler” var: Dil Bayramı, Çevre
Günü, Engelliler Haftası, Yaşlılar Haftası… Evet, kulağa hoş geliyor. Fakat mesele şu: O günler geldiğinde sosyal medyada paylaşılan süslü görseller ve hazır sözler dışında hayatımızda ne değişiyor?
Bir gün kutlamasıyla değil, günlük yaşamla ölçülür değerler. Dilimizi gerçekten seviyorsak, Türkçe’yi doğru konuşmalı, tabelalarımızda korumalıyız. Oysa Türkiye’nin sokaklarında yürüdüğümüzde, yabancı kelimelerle dolu iş yeri isimleri karşımıza çıkıyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin, insanlar kendi dillerini sahiplenir. Dil, gelişmişliğin ve kültürel özgüvenin simgesidir. Biz ise kendi dilimize bu özeni göstermekte zorlanıyoruz. Bir diğer örnek: kahve. İsmini anmaya gerek olmayan yabancı markaların kahvelerine büyük paralar ödüyoruz. O kahve bardağını elde taşımak, adeta bir “statü” göstergesi haline geldi. Peki ya Türk kahvesi? Dünyaca bilinen, UNESCO kültürel miras listesine alınmış, sohbetin, dostluğun, misafirperverliğin simgesi olan Türk kahvesi… Ne yazık ki vitrine layıkken arka planda kalıyor. Bizim değerimiz olan Türk kahvesi, bugün kendi ülkesinde yabancı markaların gölgesinde unutulmaya yüz tutuyor. Oysa liste başında olmalı kahvemizden söz ederken, kırk yıl hatırı var derken bugün seçim yaptığımız listede ne yazık ki en sonlarda yer almakta. Ve son yıllarda hayatımıza giren bir başka alışkanlığa da değinmek istiyorum: “Baby Shower” ya da bizim ağızlarda “Showever” partileri. Doğmamış bebek için süslemeler, hediyeler, şovlar… Oysa bizim kültürümüzde “doğmamış çocuğa don biçilmez” diye bir söz vardır. Henüz dünyaya gelmemiş bir bebek için büyük hazırlıklar yapmak doğru bulunmaz. Çünkü bizim inancımızda, töremizde temkinli olmak ve hayatın doğal akışına saygı vardır. Ama biz ne yapıyoruz? Kendi atasözlerimizi, kültürel öğretilerimizi unutup dışarıdan geleni sorgusuz sualsiz benimseyerek şova dönüştürüyoruz. Ama belki de işin en köklü ve en acı tarafı şu: Bizim kültürümüzün temeli saygıdır.
Saygının üzerine inşa edilen bir sevgiden değerlisi yok.. “Büyük küçüğü sever, küçük büyüğe saygı duyar” diye bir kültürden geliyoruz. Oysa bugün haber kanallarını açtığımızda, sosyal medyaya göz attığımızda; her gün birbirinin canını yakan, kıran, döken insanlar görüyoruz. Bu tablo, aslında kültürümüzün temellerine ne kadar uzaklaştığımızın en net göstergesidir. Evet, ekonomik olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Hayatın yükü ağır. Ama hiçbir zorluk, birbirimizin canına kast etmeyi, birbirimizi incitmeyi haklı çıkaramaz. Tam tersine, bizi bir arada tutacak olan, bu zor günlerde yeniden sevgiye ve saygıya sarılmaktır. Kutlama günleri, parlak partiler, pahalı markalar bizi biz yapmaz. Bizi biz yapan, dilimizdeki özen, soframızdaki değer, kültürümüzdeki asalet ve birbirimize göstereceğimiz saygıdır. Gerçek farkındalık, bir günle değil; günlük yaşamda, davranışlarımızla, saygıyla sevgimizle gerçekleşebilir.