Sanat hakkında konuşmak kolaydır. Ne yapılmış, kim yapmış, ne anlatmış... Göz alıcı sergiler, yankı uyandıran sözler, gösterişli üretimler... Ama bütün bunlardan önce sormamız gereken asıl soru şudur:
“İnsan olmaya yakışıyor muyuz?”
Çünkü sanat, yalnızca bir becerinin, bir estetik kaygının ürünü değildir. Sanat; insanın içinden taşan, hayata, insana, acıya, sevince dokunan duyguların ifadesidir. Eğer bu temel duygular eksikse, yapılan şey ne kadar teknik olursa olsun ne kadar takdir toplarsa toplasın, içi boştur.
İnsan olmak; doğmuş olmak değil, yaşadığını anlamak ve başkasının yaşamını fark edebilmektir. Aynaya sadece kendini görmek için değil, içini yoklamak için de bakabilmektir. İçindeki sesleri susturmak yerine dinleyebilmek, acıyı bastırmak değil paylaşmak, duyarsızlaşmak değil hissedebilmek… Bir köşe yastığı bile bir boşluğu doldurur. Oysa biz, insan olduğumuzu iddia ederken, hangi boşluklara dokunuyoruz? Hangi yükleri hafifletiyor, hangi yaralara merhem oluyoruz? Sanat, ancak insan kalabilen ellerde anlam kazanır. Aksi hâlde bir dekorasyondan, bir gösteriden ibaret kalır. Yürekten çıkmayan bir nota, gözyaşı görmemiş bir fırça, hiç susmamış bir dil ne kadar gerçektir? Sanatın özü, duygudur. Ama o duygu yalnızca kendine dönük bir ifade değil; çevreye, topluma, başkalarına da uzanmalıdır. İşte burada devreye toplumsal bilinç girer.
Ve ben inanıyorum ki: Çevremize bakıp yüreğimizle görebildiğimizde, toplumsal konulara bir başkasının yüreğine dokunarak yaklaşabildiğimizde ve bu yolu toplumsal bilinçle, sorgulayarak yürüdüğümüzde; sanatı besleyen ve onu ileriye taşıyan ilk adımı atmış oluruz. Sanat, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur. Sanatçı da düşünür de sıradan bir insan da… Hepimiz bu hayatın içinde iz bırakma potansiyeline sahibiz. Ama o izi kalıcı kılan şey; içtenliktir, insanlıktır, anlamdır. O yüzden önce insan olalım. İnsan olmaya yakışalım. Kendi içimize dürüstçe bakalım. Çünkü sanatı değerli kılan şey; önce kalpten, sonra akıldan, en son da elden çıkmasıdır. Ve bizler bu sıralamayı unuttuğumuzda, sanat da biz de yönümüzü kaybederiz.
Sanatla üreterek aydınlık günlere ulaşabilmek ve hayatın içinde önce insan olabilmeyi başarmak umuduyla...