Yayıncılık dünyasında “ilk basım” sözü, bazen göründüğü kadar masum değildir. “İlk basım bin adet!” denir; oysa yazarın elinde sadece on, on beş kitap vardır. Ücret ise 5 bin lira civarındadır. İşte burası, edebiyatın yanıltıcı tarafı: Ucuz vaatler, çoğu zaman dolandırıcılığın perde arkasıdır.
Üstelik piyasada sıkça duyduğum ve mizanpaj kapak tasarımcısı olarak denk geldiğim konu “Bedava basıyoruz” iddiaları, tamamen bir şahsi çıkar ve ortaklık tuzağıdır. Yazar, bu sözlere inanarak üç yüz kitap bastırdığını sanabilir; oysa gerçekte on adet vardır. Fazlasını almak istediğinde ise yüksek maliyetlerle karşılaşır. Verilen ücretin kat kat fazlasını yayınevi, yazarın alacağı kitap üzerinden kar eder.
Sanat ve yazarlık sadece üretmek değil; hak ve emeği korumaktır. Her eserin bir maliyeti vardır ve yazarın bunu göz ardı etmesi hem eser hem de kendisi için pahalıya mal olur. Dolandırıcılığa karşı tek savunma bilgi ve dikkattir. Yazar, sözleşmesini titizlikle okumalı, gerçek basım sayısını ve maliyeti net olarak öğrenmelidir. Emek karşılığını bilmek, hakkını savunmak ve yanıltıcı vaatlere kapılmamak her yazarın görevidir.
Bu durum sadece bireysel bir kayıp yaratmaz; aynı zamanda yazarların birbirine ve okuyucuya da zarar verir. Yanıltıcı uygulamalar, sürekli ve zincirleme bir etki yaratır. Kitabını uygun fiyatla sunmak isteyen yazarlar zor duruma düşerken, eserler okuyucuya ulaşamaz ve sahtekâr reklamlar sektörde güveni sarsar.
Sonuç: Yazarlar, sahtekar ve yanıltıcı reklam sloganlarına kanmamalı; ucuz görünen ilk basımların ardında yatan gerçekleri görmelidir. Sanatı ve emeği korumak hem kendi hakkımız hem de okuyucunun hakkıdır.