Sayfa Yükleniyor...
Bugün, karanlıkla aydınlığın eşit olduğu gün. Sonbahara adım atılan ilk gün. İnsanlığın acı çığlığı kulaklarımda yankılanıyor sanki. İnsanların ellerinde, insanlık boğuluyor yavaş yavaş. Sonbaharını yaşayan gece ve gündüz mü sahiden? Yoksa iyi ve kötünün, insan tinindeki savaşı mı gerçekte? Hiçbir zaman böyle karamsar olmayı istemedim ben. Kim ister ki zaten? Sadece acı acı şahit olduğum bir olayı anlatmak istiyorum bugün size. Kaçımızın nefesi kesilecek okurken, kaçımız nefes olacağız minik dostlarımıza yeniden?
İzmir Büyükşehir Belediyesinin sayfasındaki “Sahipsiz Hayvanları Koruyor ve Tedavi Ediyoruz” başlıklı yazıda 2014 yılından bu yana bir çok sokak hayvanının belediye tarafından sağlığına kavuşturulduğu yazıyor. Okuyunca insan seviniyor. İşte tam da İzmir’e layık bir adım atmış Aziz Kocaoğlu diye düşünüyor. Yine Aziz Kocaoğlu zamanında 2016 yılında hayvan mezarlığının hizmete girdiği yazıyor. 2018 itibari ile iki barınakta da bin 300 küsür hayvanın koruma altına alındığı da. Bu atılan adımlar eksikte olsa (hayatta mükemmele ulaşmanın sınırı yoktur zaten) ülke çapında öncü adımlar olmuştur her zaman.
Peki, 31 Mart’tan bu yana Sayın Belediye Başkanımız Tunç Soyer, hayvanlar için ne yaptı? Daha önce Tunç Soyer Seferihisar Belediye Başkanıyken Seferihisar Hayvan Barınağından Dehşet Verici Görüntüler şeklinde internete bir sürü haber düşmüştü. Bunların hiçbirine inanmak istemedim. Sayın Soyer, 12 Şubat 2019’da “Hayvan dostlarımızın yaşam koşullarını iyileştirmek de bizim asli görevimiz. Seferihisar’da yaptık. Daha iyisi İzmir’de mümkün” yazısını Twitter’da paylaşmıştı. Eminim benim gibi sizler de bu cümleye inanmak istersiniz. Açıkçası hem inanmak istedim hem de inandım bunca zaman. Ta ki 18 Eylül’de sol gözü kanlar içinde kalan 2 aylık bir bebekle (kediyle) karşılaşana kadar. Şimdi bu bebeğin hikayesine ortak olduğum kadarını anlatacağım sizlere.
Bebeği görür görmez ilk aklıma gelen Narlıdere Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü’nü aramak oldu. Saat 18.15’ti mesai saatleri geçmiş açan olmadı. Mesai saatleri dışında sokak hayvanlarına acil müdahale ambulansı için 0(232) 293 3980 numaralı hattın aranması gerektiğine ulaştım ve aradım. Kanamalı hasta olduğu için yavrunun öncelikli olduğunu söylediler. Bebek yaralı ve bu nedenle de hırçındı tabi biraz. Ve sağdan soldan büyük kediler gelip pati atıp gidiyorlardı korumak için peşinde nöbet tuttum doğrusu. Miniğe yemek verdim karnı doyunca kendini de güvende hissedince yine de tedirgin bir şekilde uyuyakaldı. Ambulans bebeğin öncelikli olduğunu söylediği halde gelmeyince merak edip yarım saat sonra yine aradım. Telefondaki kadın olumsuz yanıt verdi. Ne saat verdi ambulansın gelmesi için ne de tatmin edici cümleler kurdu. Bebeğin gözlerindeki kan siyahlaşıyordu. Özel veteriner bulduk. O da hiç ilgilenmedi özel hastam var dedi kapıyı çekti gitti. Zabıtalar, belediyeler,185 neresi gelirse aradım. Tek verdikleri numara vardı o da 293 39 80, malum hat... Defalarca aradım sordum ambulans ne zaman gelecek, kadın en sonunda yarın gelsinler dedi. İsminin “Esin” olduğunu söyleyen kadın. Yapabileceği bir şey de olmadığını söyledi. Olmaz dedim, vicdanınız mı yok kedi kör oluyor. En sonunda hayvan ambulansının şoförü aradı bugün 24.00’a kadar geleceğiz ama Karabağlarda 3 hasta var önce onlara gideceğiz, dedi. Ben sinirlendim. Başka ambulans mı yok dedim. Meğerse koskoca İzmir’de gerçekten sadece tek hayvan ambulansı varmış. Her ilçeye de bakmıyormuş. Artık bazı ilçeler dışındaki hayvanlar Allah’a emanet... Adam 12’ye kadar deyince sinirlendim. Zaten evimin çevresi değil, saatlerdir beklemişim bebeğin başında büyük kediler zarar veriyor diye. En sonunda dedim artık köşe yazımda sizden de bahsederim, bekliyorum 12’ye kadar gelin diye. Telefonu kapattım. Adam 1 dakika geçmeden geri aradı köşe yazısı lafını duyunca. Yok önümüzdeki 3 tane vaka iptal edilmişmiş bu bir dakika içinde şansımıza. Yola çıkmışlar hemen 20 dakikaya bebeği almaya geleceklermiş. Ne yazık ki kedinin son durumunu bilmiyorum. Kör olmadan gelmediler onu biliyorum. Ve ne yazık ki bu vahim olay ilk de değilmiş. Araştırma yaparken Twitter’da “Yoğunluğunuzu anlayabiliyoruz ama bir yıldır bunun çözülmesi dile getirilmesine rağmen hala aynı. Aradığımızda yaralı hayvan ölene kadar hatta öldükten sonra bile gelmiyorsunuz” şeklinde yazı görünce durumun gerçekten ciddiyetini anladım. Koskoca İzmir ve sadece gönlü istedikleri zaman çalışan bir hayvan ambulansı ve telefonlara bakıp hayvanlar için yapabileceği bir şey olmadığını söyleyen Esin adında biri. Sanki veteriner değil de pastane aradık eve sipariş getirmeyen..
İşte o zaman anladım ki ülkede 2 şeye değer verilmiyor. Bir; sanata, maalesef ki buna sanatçılar da dahil. İki; hayvanlara buna maalesef ki veterinerler de dahil.
İnsanlık yaşam mücadelesi veriyor. Bir nesil eriyip gidiyor, buzul çağı da değil üstelik. Bu şekilde bunun sonu yok oluş. Bulunduğumuz durumun tek çaresi var insanların frekansını yükseltmesi yani tek çare biraz sevgi, biraz da vicdan...”Ağır ağır ölürler; okumayanlar, müzik dinlemeyenler, vicdanlarında hoşgörüyü barındırmayanlar” demiş Pablo Neruda.
Sayın belediye başkanımızın bu duruma çözüm bulması; hayvan ambulansının çoğaltılması ve araba çarpma vakalarının azalması için her ilçeye güvenli kedi ve köpek kulübeleri kurması dileğiyle..
...