2

Günümüzde Komplo Teorileri-1


  • Oluşturulma Tarihi : 16.03.2020 07:05
  • Güncelleme Tarihi :

Hayatımızın ufak bir parçasında kendimize yaptığımız iyiliği değil de insanlığa ve doğaya yaptığımız iyiliği düşünelim. Bizden ne bekledi doğa ve biz ne verebildik ona? Bizden güç almak istedi belki de yaşam. Bizim fark edemediğimiz en büyük güç ise sevgiydi aslında; doğayı sevmek, kendini sevmek, “insanlığı” sevmek. Düşüncelerin masumiyetinde saklıydı çünkü geleceğimiz. İçinde sevgi barındırmayan ruhlar yarattık oysa bunca sene, bunca kötülük içinde. Yaşamak adına verdiğimiz savaş içinde görmedik sahip olduğumuz dünyaya olan sorumluluğumuzu. Sevmedik çünkü onu hiç. Kendimizi sevdiğimiz anda bile çok yanıldık. Yaşamı için, yaşamlar için mücadele etmeyen bir ruh, nasıl iyilik yapabilirdi ki kendine? Kendimize yaptığımız bir iyilik de doğaya gidecekti çünkü. Bilemedik aynı güç çerçevesinde “bir”e vardığımızı. Bilemedik doğayı oluşturan parçaların bir bütüne ulaştığını. Sevdik mi kendimizi sahiden? Yaşamı sevdik mi? Cevapsız kalan bu sorulardı tinimizi aydınlatan, Tanrı’ya ulaşmamızı sağlayan. Bir melek dokunuşuyla korunduk kimi zaman, bir hisle var olduk bazı zaman. Varabildik mi o hissin anlamına, tutunabildik mi bize uzatılan o görünmez elin varlığına? Hiç sanmıyorum. Adeta kıyamet koparcasına yazılmış bir senaryonun içinde bulduk kendimizi bir anda. Paralel evren dedikleri belki de bu olsa gerek. Savaşlarla, depremlerle, virüslerle boğuştuğumuz bir yılda ne yaşadığımızı anlayamadığımız anda(yız). Bugün biraz kendi düşüncelerimden biraz da araştırmalarım sonucu ulaştığım bilgilerden bahsedeceğim sizlere. Ne yazık ki hoşunuza gitmeyecek cümleler dökülecek kalemimden. Ama yaşadığımız bu anları anlamamız ve geleceğimize sahip çıkmamız adına kendi içimizde bu mücadeleyi vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Neyin ne olduğunu anlayamıyoruz çoğu zaman bilgi kirliliği içinde kavrulurken. Bunun içinde hayatımıza düşen senaryo kağıtlarının bize aktardığı dili çözmemiz gerek önce. Bu teorileri çözmek adına farklı kaynaklardan örnek vereceğim sizlere. İlk olarak hadis-i şeriflerde belirtilen kıyamet alametlerini inceleyelim. Bunlardan bazıları intiharların çoğalması, nehirlerin kuruması, insanların birbiriyle iletişimlerinde araya fitnenin girmesi, depremlerin çoğalması, güneşin batıdan doğup doğudan batması, Dabbe’nin yeryüzüne inmesi, Deccal’ın çıkması, Yecüc ve Mecüc’ün gelmesi, Hz İsa’nın yeryüzüne inmesi, nüfusun dörtte üçünün yok olması vs. Bunlardan küçük alametler olarak adlandırılan alametlerinin gerçekleştiğini biliyoruz. İklimin değişmesi, buzulların erimesi ve daha birçoğu var. Güneş’in doğması da dünyanın manyetik alanı ile ilgili o da Schumann rezonansının yükselmesiyle bozulmaya başladı zaten, yörünge kaymaya başlamış durumda. Şimdi de Tanrı’nın bir diğer kutsal kitabı İncil’de bu konu ile ilgili neler var onlardan bahsedelim. İncil’in Apocalypse bölümünde (ve de birçok mitte) karşılaşmışsınızdır mutlaka “mahşerin dört atlısı” ile. Uzun uzun anlatmayacağım. Ama bu 4 atlının neyi sembolize ettiğine ve günümüzde hangilerini yaşadığımıza birlikte karar verelim. Beyaz Atlı Hz. İsa’yı sembolize eder; merhametin, iyiliği simgesidir. Kırmızı atlı savaşı sembolize eder; kan dökmenin simgesidir. Bize göre kırmızı atlının karşılığına Deccal gelmektedir. Deccal sahte peygamberdir ve çabası bütün ulusları birleştirmek emri altında toplamaktadır. Bu bize yeni dünya düzenini anımsatmış olsa gerek. Bizim inancımıza göre Deccal, barış yanlısı olarak ortaya çıkacak ama ekonomiye altüst edecek kıtlığı doğuracaktır. Siyah atlı fahiş fiyata ticareti sembolize eder. Günümüzde bu durumu görmemek ne mümkün? Herkes çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi prensip bellemiş. 4. atlının rengi ise belirsizdir. Sadece soluk bir renge sahip olduğu bilinir. Ölümü simgeler. Günümüzdeki virüsler, depremler 4. atlıyı aldırmıyor mu sahi? Bunlar kutsal kitaplardan ya da hadislerden edindiğimiz bilgiler. Peki ya bu alametleri kıyametin gelişimi hızlansın diye insan eliyle yapılmaya başlandıysa? New World Order (Yeni Dünya Düzeni) projesinden hepimizin haberi olduğunu düşünüyorum. Yine de ufak bir hatırlatma yapmak gerekirse amaç Kudüs’ün başkent olduğu tek dünya devleti projesi. Bunun için de öncelikle bu projeye uygun bireyler yetiştirmek gerek tabi. Yetiştiriyoruz da zaten. Nasıl mı? En basit örnekle dişimizi fırçalayarak, yemek yiyerek. Yok artık! Aç kalıp ölelim mi, dişlerimiz mi çürüsün? Bunların hiçbiri olmasın. Ama bünyemize aldığımız sodyum florürün ne tür bir zehir olduğunu anlayalım. Sözde dişlerimizi beyazlatan bir madde olarak bizlere aks edildi bu madde. Lütfen uyuşturucudan beter bu maddeden uzak durun. Florürsüz diş macunlarına yönelin. Bu maddenin ilk deneylemesinin Nazi kamplarındaki esirler üstünde olduğu söylenir. Bu zehri esirlerin içme sularına karıştırdılar. Sonucunda beyinlerinde ciddi derecede hasarlar oluştu. Ve şimdi iyot, brom ve kromdan oluşan bu madde bizim şebeke sularımızda yaşıyor, beyni yavaşlatıyor. Böylece zekayı düşürüyor ve epifiz bezinin yani üçüncü gözün işlevini yitirmesine sebebiyet veriyor. Karar sizin Efendim. Biraz da savaşlardan bahsedelim, biyolojik olanlarından. Son zamanlarda pek de popüler olmadı belki ama bu savaşın bir parçası zombi virüsü. İlk olarak rakunlarda ve geyiklerde görüldü ya da deneylendi mi desek acaba? Umarım insanlarda böyle bir olayla karşılaşmayız. Daha sonra Etiyopya’da virüs x adıyla gündeme gelen hastalığı tanıdık. İnsanlar gözü kanayarak ölüyorlardı. Ama yine de en bilineni ve yayılanı ve de maalesef ki ülkemizde de görüleni koronavirüsü oldu. Ardından çekirge istilası ile karşı karşıya geldik ki çok şükür iki gün önce aldığımız haber doğrultusunda diyebiliriz ki sınırda çekirgeler yön değiştirdi. Türkiye bu risk grubundan çıktı. Eğer çekirgeler yön değiştirmeseydi ülkemize kıtlık gelecekti. Sonucunda ise kontrolsüz bir kaos. Asla unutmamamız gereken bir gerçek var ki tanrı bizi seviyor ve koruyor.

 

Günümüzde Komplo Teorileri-1
Sıla Arsel
Yazarımız Kim ?

Sıla Arsel