En son köşe yazımda sizlere milli ekonomimizden bahsetmiştim ve ne durumda olduğumuzu açık bir dille yazmaya çalıştım. Bugün bu konunun biraz daha derinine inip eğitimden bahsetmek istiyorum. Çünkü bütün sorunlarımızın başında “zihniyet meselesi” devreye giriyor. “Bir düşünce ekersin, bir eylem biçersin. Bir eylem ekersin, alışkanlık biçersin. Bir alışkanlık ekersin, karakter biçersin. Bir karakter ekersin, kaderini biçersin” demiş Robin Sharma. Bende bir düşüncenin, kaderimize nasıl yön vereceğini anlatmak istiyorum size. Türkiye’nin en büyük sorunlarının başını çeken bir konu da ne yazık ki eğitim çünkü. Bu arada eğitim deyince hemen okulla sınırlı kalmayın lütfen. Biz Türkiye’de kadınlarımıza 1934’te seçme seçilme hakkı verirken, 1935’te kadın milletvekili sayısıyla dünyada 2.sırada yer alıyorken Fransa, Belçika, İsviçre vs. daha bu zihniyette değildi. Şimdi ne oldu da bu zihniyetten kadınlarımızı aşağılayan, onları öldüren, değerlerini düşürmeye çalışan bir nesle dönüştük? İşte bunun sebebi de eğitim. Tekrar ediyorum eğitim her şeyden önce zihniyet meselesidir, bilinçtir. Şimdi z kuşağı (yeni nesil) yetişiyor. Nasıl yetiştiriyoruz onları? 2 yaşındaki bebek ağlamasın, ayak bağı olmasın diye eline telefon vererek mi? Hangi işimiz çocuğumuzdan daha değerli olabilir ki? Ya da hangi işimiz, ülkemizin genç geleceğinden daha değerli olabilir ki? Tabi sırf ailede mi sorun var, tabi ki hayır. Bütün sorunlar ortak!
Günümüzde görüyoruz özellikle 2012 yılından bu yana 4+4+4 e geçtikten sonra ciddi sorunlar yaşadık. Mesela belli periyotlarla düzenlenen ve uluslararası uygulanan Pisa testinde neden ilk 5’e giremiyoruz hiç bir zaman? 2018’de “okuma, matematik ve fen bilimleri” alanlarının tümünde neden OECD ortalamasının altında kaldık? Çünkü malum, her yıl sınav sistemimiz değişiyor. Genç neslimiz umutsuzca kendini denek olarak görüyor. Örneğin 20 Temmuz 2001 tarihinde uygulanan ÖSS’de baraj üstünde puan alan öğrenci oranı %99.34 iken 2020’de TYT sınavında %77.32, AYT sınavında sayısalda %58.6, sözelde %83.02, eşit ağırlıkta %73.32 kişilik oranın barajı geçtiğini biliyor muyduk? Neden sürekli kademeli olarak düşüş yaşıyoruz eğitimde? Peki başka bir örnek; 2019’da ÖABT’ye girip öğretmen olarak atanmak isteyen adaylar 75 soru üzerinden Türkçede 48.4, fende 24.49, lise matematikte 24.26 vs. net ortalamasına sahip. Elbette çok iyiler ve çok kötüler var içlerinde. Ama 75 soruda 24 net yapmış biri, öğretmen olup öğrencilere ders mi anlatacak gerçekten? Siz bunu sorgularken başka bir konu da ev ödevi kaldırıldı şeklinde açıklama okumamız olmuştu geçmişte. Neden? Bu çocuklar evlerinde telefon, bilgisayar oynasın hayattan daha fazla geri kalsınlar diye mi? Finlandiya’da ödev olarak öğrenciler müzeleri geziyor. Fikir ediniyor, düşüncesi gelişiyor, geçmişe dair bir şeyler öğreniyor. Biz bu zihniyete ne zaman geçeceğiz? Sonra bizde; okul sıralarına, otobüs duvarların isimlerini kazıyan bunu marifet sayan nesil yetişiyor. Geçenlerde İzmir/Tarihi Asansör’e gittim. İnanır mısınız duvar kim kimi seviyor yazılarıyla doluydu. Buraya turist geliyor yaa, bu bizim eğitim seviyemizi, tarihimize ne kadar değer verdiğimizi göstermez mi? Biz kendimize bu değeri vermezsek kim verecek, turist mi? Maalesef ki değerlerimizi yitirdik ve sürekli değişen sınav sistemimiz karşısında da fikir üreten değil, robot gibi ezberleyen bir nesle dönüştük...
Şu an ülkemiz bu sisteme hazır değil ama geleceğimiz için fikir üretmek istiyorum. Her yıl belli periyotlarla “puansız” (stresten uzak) açık uçlu sorulara da tabi tutsak genç neslimizi? Hangi konuda-hangi pozisyonda ülkemize katkı sağlayan bir nesle bu şekilde ulaşabiliriz belki de? Çünkü şu anki sistemimizle o çocukları hem yetiştiremiyoruz hem de yetiştirdiklerimize de ulaşamıyoruz. Ne oluyor sonra? Yurt dışı hop kapıyor. Günümüzde Almanya, Avusturya, Fransa vb. ülkelerde lise bitiren çocuklara olgunluk sınavı yapıyor. Hangi konuda yeteneği varsa orada değerleniyorlar. Bizde ne oluyor? Barajı geçen herkes üniversitelere yerleşiyor. Sonra vasıfsız bir gelecek. Geçmişte köy enstitülerinde ilkokul-lise sıralarında sütçülük, arıcılık, demiryoları, tarla ziraatı vs. yaşamdan konular öğretilirken günümüzde kaçımız yaşamdan bir şeyler öğrenerek mezun olmuş oluyoruz üniversite statüsünden?
Bardağın dolu tarafını görmek diye iyimser bir söz var. O tabi gerekli ama bizde o bardağın boş tarafı daha fazla şu an ve bardağın dolu tarafına bakıp kendimizi kandırmaktan ziyade onu doldurmak için çok çaba sarf etmeliyiz. O zaman gelişiriz. Ve unutmayalım eğitim önce ailede başlar ve eğitim, sadece bir sınav ya da alınan bir puandan ibaret de değildir. Birbirimize olan saygımızı ve sevgimizi de geliştireceğimiz, aydınlık nesillere..