Tarih yazan o önder, Sofya’da bir ateşemiliterdi. Çanakkale kana bürünürken Sofya’da daha fazla kalamazdı. Cepheye tayinini istedi. “Sizi Sofya Ateşemiliterliğinizi daha önemli bir görev olarak görüyoruz” cevabını aldı. Yüreğini çıkardı masaya koydu. “Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben Sofya’da ateşemiliterlik yapamam!” dedi. Gerekirse bir er gibi çarpışır ama bir cepheye katılırdı. Kararı kesindi. Azim ve kararlılığıyla 3. Kolordu’ya bağlı 19. Tümen’i kurdu.
Evet biz Türkler 18 Mart’ta düşmanı denizden yenmiştik ama devasa Queen Elizabeth düşman gemisi hala hayattaydı. Her yıl 18 Mart’ı Çanakkale utkusu olarak kutluyoruz ama bu savaş burada bitmemişti. 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı’nın kazanıldığı gündü. Asıl savaş ise bundan sonra başlayacaktı. Düşmanın gemilerine zarar vermiştik. Ama düşman, kara çıkartması planladı. Ve 25 Nisan’da Seddülbahir, Kumkale ve Arıburnu’na kara çıkartmasını gerçekleştirdi. Bu durum üzerine Mustafa Kemal 57. Alay ile harekete geçti. Conk Bayırı’na geldi. Doğa, bayırın tepesindeki yiğide bakıyordu hayranlıkla.
Tam bu anda cephaneliği bittiği için geri çekilen bir bölüğe rastladı. Bu kısmı Önderimizin ağzından dinleyelim;
“- Nerede düşman?
- İşte diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
(Gerçekten de düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, serbestçe ilerliyordu.)
Düşman bana askerlerimden daha yakın. Düşman bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek kötü duruma düşecek. O zaman, bir mantıkla mıdır, yoksa bir içgüdü ile mi, bilmiyorum, kaçan erlere:
- Düşmandan kaçılmaz, dedim.
- Cephanemiz kalmadı, dediler.
- Cephanemiz yoksa süngümüz var, dedim.
Ve bağırarak;
- Süngü tak, dedim. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerleyen piyade alayı ile Cebel Bataryası’nın erlerini marş marşla benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir subayını geriye saldım. Erler yatınca, düşmanda yere yattı. Kazandığımız an, bu andır.”
57. Alay da bu sürede Conk Bayırı’na yerleşti. 1913’te de Bolayır’da görev yapan Mustafa Kemal, Çanakkale haritasını çok iyi biliyordu. Çünkü o, sadece 34 yaşında bir subay değildi.
Alayına, bu meşhur emri verdi:
“Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.”
57. Alay bu emre uymuştu neredeyse alayın tamamı şehit oldu. Bu, Çanakkale’nin ölümsüzlük kuralıydı. Vatan feda istedi! Ama şehitlerimizin kanıyla bezenen kutsal toprağımızı Anzaklara bırakmadılar.
Üstelik Conk Bayırı’nda düşmana bu taarruz emrini de ordu komutanı vermemişti. Mustafa Kemal, kendi inisiyatifini kullanarak Kocaçimen bölgesine getirmişti 57. Alayı. Mustafa Kemal’in aldığı emir Tanrı’dandı..
Mustafa Kemal, kendi inisiyatifini kullanmasaydı eğer 25 Nisan günü kaybedebilirdik bu savaşı. Çünkü Conkbayırı ve Kocaçimen ele geçirilecekti, ardından Arıburnu ve Seddülbahir. Çanakkale’nin şah damarı Arıburnu’nu ve Seddülbahir’i savunan başka kuvvetler birliği de yoktu. Önce Çanakkale giderdi sonra ise İstanbul...
Anzaklar durmuyordu, ertesi gün de çıkartma oldu. Mustafa Kemal, tüm askeri dehasıyla savundu şehit ilimizi. 57. Alay vatanımızın güzel topraklarına karışmıştı. Nitekim onlar da kızıllıklar içerisinde kendilerine yer buldular... Askeri başarısından ötürü Esat Paşa 33. Alayı Mustafa Kemal’in emrine verdi. Düşmanı denize dökün, Tanrı’nın yardımı bizimledir, dedi. Bu savaşta bir adım geriye gitmek yoktu, yorulmak yoktu, çünkü bu kutsal görev namus göreviydi. Her seferinde ölenin yerine geçip devam ediyordu Mehmetçik. Dakikalar sonra öleceklerini bildikleri halde. Bir sevgilinin kollarında, verdiğin son nefesle uçmağa varmayı beklemekti belki de. Bu sevgili, vatandı. Çünkü ölümü beklemekti Çanakkale. Bu, Çanakkale’nin ölümsüzlük kuralıydı.
Yarbay Mustafa Kemal, Çanakkale’de gösterdiği üstün başarıdan dolayı 1 Haziran’da albaylığa yükseldi. Adeta uçmağa varma uğruna, tamuyu yaşamışlardı bu topraklarda.
Nitekim 25 Temmuz 1915’te de Mustafa Kemal, bir mektupta Madame Corinne’ye cehennemi yaşadıklarını yazmıştı. Ve devamında da “Çok şükür, askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidir. Bundan başka hususi inançları çok defa onları ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini kolaylaştırıyor. Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün. Ya gazi ya da şehit olmak. Bu sonuncusu nedir bilir misiniz? Dosdoğru cennete gitmek” dedi.
Çanakkale’de savaş tamuda yanmak gibiydi. Çünkü vatan, feda istedi. Haziran ayına gelmiştik. Mustafa Kemal, ay boyunca düşman kuvvetlerinin Arıburnu’nun kuzeyinden çıkartma yapacağını söyledi. Ne yazık ki önerileri dikkate alınmadı. Nitekim beklediği gün de geldi çattı. Tarih 6 Ağustos 1915’i gösteriyordu. Düşman Conkbayırı’na yürüyordu. Bütün müdahalelere rağmen 8 Ağustos’ta Conkbayırı düştü. Bunun üzerine Fahrettin Altay Paşa, Esat Paşa’yı aradı Conkbayırı’na Mustafa Kemal’in atanmasını istedi. Başka çare de yoktu artık. Mustafa Kemal, Liman Von Sanders’ten bütün kumanda ettiği kuvvetleri emrine istedi ve ardından hemen Anafartalar’a taarruz emri verdi. Anafartalar’da büyük bir bozguna uğramıştı düşman. Ardından tarih 10 Ağustos’u saat 4.30’u gösterdiğinde Mustafa Kemal birliği ile düşmana Conkbayırı’nda baskın yaptı. Hücum safının en önüne geçen Mustafa Kemal kırbacını indirdi taarruz başladı. Düşmanın sesi soluğu kesilmişti. Tek duyulan, Türk’ün Allah Allah nidalarıydı. Düşman tümüyle tamuyu boylamıştır.
İşte tam bu anda göğsüne bir şarapnel parçası isabet etti Mustafa Kemal’in. Ama göğsündeki saat, onu ölümden kurtardı. Tanrı’nın koruyucu eli önderimizin göğsündeydi adeta. Mustafa Kemal Çanakkale’nin haliyle ülkemizin sahalardaki aktif savunucusu olmuştur. Çanakkale’nin geçilmez olduğunu anlayan İngilizler 6 Kasım 1915’te boşaltma kararı almış kesin olarak da 9 Ocak 1916’da tahliye tamamlanmıştır.
Bugün Çanakkale’de yatan atalarımız, vatanımızın ölümsüz kahramanları ve hala, sessiz koruyucularıdır. Bu da Çanakkale’nin, ölümsüzlük kanunudur...