Sayfa Yükleniyor...
Bir ağacı kestik ruhumuzdan, gökyüzüne varan duygularımız kırıldı.
Bir ağacı kestik gökyüzünden, hayallerimizi silip süpürdü bütün darbeler
Bir ağacı kestik hayallerimizden, yok oldu gelecek.
Göremediğimiz derinliklere kök salan koruyucuydu o oysa. Doğanın ölümsüzlüğüne can veren kandı o oysa. Bereketi simgeleyen taze baharın rengiydi o oysa. Sadece bedenimizin değil yüreğimizin de ilacıydı o oysa. Hepimiz, bedenlerimizin bizi gizlediği ruhlar değil miyiz aslında?
Bu düşüncelerin içine dalmışken size bir soru sormak istiyorum, iç benliğinize ulaşmasını istediğim. Hiç, bir ağacın dallarını sevdiniz mi? Ya da hiç, bir ağaca su verirken, bir canlının yaşamasına katkı sağladığınızı düşündünüz mü? Sert kabuklarının altında gizlenen bir canlı. Aslında baktığımızda, tıpkı biz insanlar gibi. Bizler de öyle değil miyiz? Önümüze koyduğumuz kalın duvarların arkasına gizlenmiyor muyuz kimi zaman? İşte tam bu sebeple hep insanla özdeşleştiririm bir ağacı. Farkında değiliz kendi benliğimizin ve körelmiş güçlerimizin. Fakat doğanın ruhu ve bizim ruhumuz hep “bir’in” parçaları, kendimizi parçalara ayırıp kaybolmazsak tabi. Bütüne ulaşmak için doğayla iç içe olduğumuzu kavrayabilirsek eğer, ne kadar da aynı olduğumuzu anlayacağız, bize yaşam nefesimizi veren ağaçla. Çünkü o zaman görünür olacak gözle göremediğimiz. Ona verdiğimiz bir bardak suyun, kana kana susayan bizlere verdiğimiz bir okyanus dolusu su olduğunu anlayacağız önümüze serdiğimiz taneciklerin toprakla buluştuğu o anda. Mecazi anlamda da kullanmak istesem doğanın bize verdiği nefesi yaşam ağacı adıyla, yine de gerçekliğe çıkıyor bütün yollar.
Kendi yarattığımız sanallığı elbise olarak giyinen bizler gerçek değiliz, Tanrı’nın yarattığı ve bir bütüne bağlı olan bizler asıl gerçeğiz. Kendi zihnimizde oluşturduğumuz sanal dünyamızı var olan gerçek dünya ile değiştirme zamanımız geldi, uyanış evresinde gözümüz açılıyor, manen seçilmiş insanlar yükselişe geçiyor. Ve Tanrı bizi bekliyor, gökyüzüne selam olsun.
Hatırlarsanız son bir yıl içerisinde orman arazilerinde sayısız yangınlar meydana getirildi, varlık amaçları zarar olan insanlar tarafından. Birçok can telef oldu; ağaçlar, hayvanlar.. En çok da biz insanlar. Neden? Çünkü şüphesiz, dünyamızı karartmanın en kısa ve en etkili yolu buydu. Çünkü çeşidi her ne olursa olsun bir ağaçla temas etmek en az beden sağlığı kadar ruh sağlığına da iyi geliyordu. Sadece ağaçtan meyve koparıp yemek, karnımızı doyurmak değildi onun amacı. Çünkü evet, bir amacı vardı onun. O da, insanın varlığını sürdürmesi. Kuraklık çekiyoruz, verim düşüyor neden? Çünkü bir ağacı sulamıyoruz. Eğer bir ağaç sularsak, o bizden aldığı suyun daha fazlasını doğaya geri verecek. Eğer bir ağaç sularsak, o bizden aldığı karbondioksiti oksijen olarak bize geri verecek. Eğer bir ağaç sularsak, o bizi ultraviyole ışınların zararlı etkilerinden koruyacak. Eğer bir ağaç sularsak, deprem bölgesi olan ülkemizi ve günümüzde, bu afetle sık karşılaştığımızı düşünürsek, toprağı bir arada kenetleyen ağaç, erozyonun etkisini azaltacak. Eğer bir ağaç sularsak, yazın bunaldığımız o sıcaklar bize uğramayacak. Böylece serinlemek için harcadığımız enerji de azalacak. Harcadığımız enerji azalınca, doğaya bıraktığımız karbon salınımı da azalacak. Şehirleşme aşkı ile kuşların yıktığımız yuvalarını, bize nefes veren ağaçlarla onlara geri vereceğiz. Temiz hava bize ve bütün canlılara sağlıklı yaşam sunacak. Temizlenen havayla içimize çektiğimiz oksijen sayesinde kanımız temizlenecek. Kalp sağlığımız korunacak, tazelenen zihnimiz yeşerecek.
Bir ağaç neden bu kadar önemli? İçinde bizim ruhumuzun bütüne kavuşmasını sağlayan parçalarını barındırdığı için. O sadece görselite olsun diye dizayn edilmiş bir mobilya değil, anlayamadığımız da bu. O bir can, tıpkı bizim gibi.
İçimizdeki boşluğu dolduracak olan da bizleriz, içimizdeki yaşam ağacına ulaşacak olan da bizleriz. Bütünün birer parçasıyız, yapboz parçalarının birbirine kavuşmasını bekleyen. Her birimiz kendi tiyatro sahnemize çıkmış başrol oyuncularıyız. Doğaçlama oynadığımız hayatımızda ben yok, hiç olmak var. Kendi özümüzde Tanrı’yı bulmak var.
Çevre koruma haftasında söylenecek birçok söz var aslında. Ama hepsinin kökeni de bir ağacın köklerine bağlı.. İşte bir ağaç gibidir yaşamlar. Aynı köke bağlı ama gövdelerinden farklı meyveler veren ağaç gibi. Engin denizlerin ortasında, geceleri yapraklarını kapatıp uyuyan, güneşi görmesiyle uyanan, insan misali, cennetten kopan lotus çiçeği gibi..