Kurban Resmi

Yaşasın Millet! Yaşasın Milli Ordu! Yaşasın Gazimiz!


  • Oluşturulma Tarihi : 31.08.2020 07:15
  • Güncelleme Tarihi :
Yaşasın Millet! Yaşasın Milli Ordu! Yaşasın Gazimiz! yazının resmi

5 gün 5 gece süren, sonunda Türk’ün utkusu ile sona eren bir taarruz olacaktı. Uyuyan Türk uyanmış ülke geleceği pahasına kendi canlarından vazgeçmişlerdi. Gerçek vatanseverlik buydu. Milli olma bilinci canlanmıştı. İşgalcilerin bizden beklemediği bir taarruzdu. Bu nedenle başlanan bu mücadele sonucunda dünya şaşkınlığını gizleyemeyecekti. Mustafa Kemal gizlilik politikası çerçevesinde özenle yürütmüştü taarruzu. Bütün planlar yapılmış olup zamansa adım atılması gereken en uygun zamandı. Haziran ayında planlanan taarruzun Ağustosun sonunda gerçekleştirilmesini karar verilmişti. Bu konu çok gizliydi ve sadece Milli Savunma Bakanı Kazım (Karabekir)Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa’nın bilgisi vardı. Tarih 26 Ağustos 1922’yi, saatler 05.00’ı gösteriyorken Türk topçu ateşiyle taarruz başladı. Top atışıyla gökyüzüne ulaşan gürültü adeta gökyüzüne bakan bir kurdun zafer çığlığı ile ulumasını andırıyordu. Gökyüzü sisli ve karanlık gecenin koynunda Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık güneşini saklıyordu. Bazen sis ve karanlık kötü olması gerek. Taarruzun ilk saatlerinde Tınaztepe’yi ele geçirdik. Ardından Belentepe, Türkmentepe, Sivritepe, Kırcaaalan, Kalecik Tepesi, Beytepe ve daha sonra da Çiğiltepe. Bozguna uğrayan Yunan ordusu hastanelerini Uşak’a çekme kararı aldı. Başarımız kısa sürede ülkede yayılınca Yunanlıların desteği ile topraklarımızda barınan yaklaşık 4 bin kişi Rum ve Ermeni halkı da Afyon’u terk etti. Ardından Mustafa Kemal önderliğinde gün 27 Ağustosa akarken Türk birlikleri Afyon’u kuşattı ve aldı. Kısa bir süre sonra Sincanlı Ovası da alındı. Yunanlılar çekiliyor Türkler alıyor, Yunanlılar çekiliyor Türkler alıyordu. Bu böyle devam etti. 28 Ağustosta Yunan ordusu Dumlupınar’a çekildi. Ve 3. Alay 2. Bölük Komutanı Yüzbaşı Şefik ve 150 askeri tarafından 2 bin kişilik Yunan ordusu esir alınmıştı. Tarih 29 Ağustos’u gösteriyordu. Bir yıl önce işgale uğrayan topraklarımızda artık Türk ordusunun hükmü vardı. Düşman son gücüyle yaralı kuş edasıyla çırpınırken 30 Ağustosta Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis ve ordusu esir alındı. Yoksa yaralı kuş denize mi düşmekteydi?
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” Ve Atatürk hemen 30 Ağustos İzmir yürüyüşünü başlattı. Hürriyetin ilk izi görülmekteydi. Vatan toprağındaki kirli eller artık görülmüyordu. Yunan işgalinden kurtulmuş temiz bir vatan vardı. Türk ordusu sırasıyla Eskişehir, Balıkesir, Bilecik, Aydın ve Manisa şehirlerini kurtarmıştı. Yunan ordusuna atılan son darbe 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’de gerçekleşti. Evet, şimdi yaralı kuş denize düşmüştü. (Küçük parantez; Yunanlıların bizden iyi olduğu tek konu vardır; o da “yüzmek” bunu aklımızdan çıkarmayalım.) İzmir’de kesin zaferimize son noktayı koymuştuk. Bu zafer ardındaki yıl gelen Cumhuriyet’i barındırıyordu içinde. Ve 30 Ağustos zaferi Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde 1924 yılının 12 Ağustos’unda “Dumlupınar Meydan Muharebesi Tes’idi” başlıklı haberi ile kutlanacağı Türk halkına duyuruldu. 30 Ağustos 1924’te Büyük Taarruzun önemini Atatürk bu sözleriyle dile getirdi; “Ulusun bütün varlığı ile bütün inanıyla, canını dişine takarak o yolda birlikte yürümesi ve er geç başarıya ulaşması gerekti. İşte baylar o erek bu yerdi, burasıydı. Umulan ve istenen başarı, işte burada kazanılan zaferdi. 30 Ağustos Zaferi, Türk Tarihi’nin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur, ama Türk Ulusu’nun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbelli ki yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır.” Bağımsızlık uğrunda 2 bin 543 şehit, 9 bin 977 gazi, 101 esirle yaklaşık 13 bin zayiat verdiğimiz savaşta Yunan ordusunun da yaklaşık 100 bin kaybı vardı. Bu açık zafer 1926 tarihinde kanunen bayram ilan edildi. Atalarımız kazandı ve düşman ordusunu üstünde yaşadığımız bu topraklara döndü. Günümüzde bu ruhu unutsak da Yunanlılara komşumuz her şey geride kaldı edasıyla baksak da o ruh aslında içimizde en derinlerde saklı. Bazılarımız ne yazık ki sadece bayramlarda hatırlasa da o savaşın neden verildiğini büyük bir bağımsızlık savaşı olduğunu unutmayalım. Üstünde yürüdüğümüz topraklar çok can taşıyor. Geçmişin kanlı izi silinmez. Şimdi sadece bayram gibi algılasak da bu kutlamanın bir zamanlar bağımsızlık mücadelesi ruhuyla verilen bir savaş olduğunu unutmayalım. Ancak diri tutulan ruh; devletimizi, milletimizi geliştirecektir. Bizim sadece kendimize ihtiyacımız olduğunu geçmişteki gibi bilir ve örnek alırsak; savaşların ardından gelen Cumhuriyetle Atatürk’ün 15 yılda Osmanlıdan devraldığı 4 fabrikayı ne badirelerle 46 fabrikaya çıkardığını göreceğiz. Bu adımlar günümüzde tekrar atılırsa ekonominin fırlaması kaçınılmaz olacaktır. Tüketici formunda olan dışa bağımlı Türkiye olmaktan çıkıp tekrar üretici Türkiye formuna döneceğiz. Kendimize yeteceğiz!
(Ve maalesef ki) Yeni nesil bilmez eski nesil anlatmadıkça!
Zafer hep Türk milletiyle olsun, Sevgiler.
...
 

Yaşasın Millet! Yaşasın Milli Ordu! Yaşasın Gazimiz!
Sıla Arsel
Yazarımız Kim ?

Sıla Arsel