2

OSCAR’LIK BİR FİLM: HUGO


  • Oluşturulma Tarihi : 26.04.2018 07:21
  • Güncelleme Tarihi :

Hugo; büyük usta Martin Scorsese’in yönetmen koltuğunda olması sebebi ile bende heyecan yaratmaya yetmişken, filmin Georges Melies hakkında olduğunu görünce bu heyecanım ikiye katlandı. Peki, kimdir Georges Melies? Film bunu size en ince ayrıntısına kadar anlatsa da ben bir iki satır yazmadan geçemeyeceğim. Filmlerin, hayalleri yakalama gücüne sahip olduğunu ilk fark edenlerden biri olarak görülen Georges Melies, sinema tarihinin ilk bilimkurgu filmi sayılan “Le voyage dans la lune”nin yönetmenidir. Kariyerine sihirbaz olarak başlamış olsa da asıl sihrin sinemada olduğunu anlamakta çok da geç kalmamıştır.

FİLME DAİR…

Filme gelince, 1930’larda çok küçük yaşta sırasıyla önce annesini daha sonra da en yakın arkadaşı olan babasını kaybeden Hugo, ayyaş amcası ile Paris’te bir tren istasyonunun saat kulesinde yaşamaya başlar. Hayatını hırsızlık yaparak sürdürmek zorunda kalan Hugo’nun en büyük yeteneği babasından öğrendiği saat tamirciliğidir. Babası ölmeden önce birlikte tamir etmeye çalıştıkları bir robot Hugo’nun hayattaki tek hedefi haline gelir. Hugo’nun bu robotu tamir etmeye çalışması ile birlikte sinemanın mucitleri olarak bilinen Lumiere kardeşlerden Georges Melies’e kadar uzanan bir macera başlayacaktır. Hugo rolünde Asa Butterfield var. Filmin ilk dakikasından itibaren bu kadar tatlı bir erkek çocuğu görmedim demeye başlayacağınıza emin olabilirsiniz. Ama benim burada asıl değinmek istediğim isim Hugo’nun en iyi belki de hayattaki tek arkadaşı olan Isabelle rolündeki Chloe Grace Moretz. Genç yıldızların yanı sıra Hugo’nun babası rolünde Jude Law’ı izlerken Georges Melies rolünü de muhteşem oyunculuğu ile Ben Kingsley canlandırıyor. 

MASALSI BİR ANLATIM

Ödüllü kitap “The Invention of Hugo Cabret”ten uyarlanan, masalsı anlatımıyla bir dakika bile izleyiciyi sıkmayan “Hugo” birçok göndermelerle dolu. Bir tren istasyonunda geçen filmde trenin gara yaklaştığı sahneler Lumiere kardeşlere Scorsese’den bir selam taşırken, Hugo’nun rüyalarında gördüğü tehlike; 1985’te Montparnasse Garı’nda raylardan çıkıp garın penceresinden sokağa düşen Granville ekspresinin ta kendisi. Daha birçok göndermelerle dolu olan filmin heyecanını kaçırmamak adına sizlerle bunları paylaşamıyorum. İzlerken büyük usta Charlie Chaplin de gözlerimizin önüne gelmiyor dersek büyük saygısızlık etmiş oluruz. Filmin açılış sahnesi adeta “Modern Zamanlar”a bir saygı niteliğinde. Bir an bile sıkılmadan, kimi zaman duygulanarak kimi zaman gözü yaşlı bir gülümseme ile izlenen bir film. Özellikle Hugo’nun ellerinde defterin kül olduğu sahneyi Melies’in çektiği filmlerden bir alıntı olarak sunan Martin Scorsese’in önünde saygıyla eğiliyorum ve Oscar’a layık görülmesi hiçbir şekilde şans değil. İyi seyirler.

 

OSCAR’LIK BİR FİLM: HUGO
Sultan Gümüş Kaya
Yazarımız Kim ?

Sultan Gümüş Kaya