Sayfa Yükleniyor...
Şimdi gürültü içinde bir kent yaşıyorum, demir yığınlarından betona düşerek
Şimdi kişneyen çarkların arasında ölüleri koyacak yer yok
Şimdi bir çocuk sana tutkun, sana delice hasret
Şimdi eylül karası saçlarına tetik sustu, gökyüzü görünmüyor
Şimdi üşüyen ceplerimde ellerimi saklayarak bir deniz kıyısında
12 Eylül
Fiziksel, düşünsel, ruhsal ve duygusal kırılmaların sonucunda yıkılan bir bireyin toparlanması, tekrar hiçbir şey olmamış gibi hayata müdahil olması, girişimci ve yaratıcı özelliğini devam ettirmesi mümkün değildir... Bu kırılmaları yaşayan bir toplumun da sağlıkla kalması mümkün değildir.
Bu nedenle bu ülke için 12 Eylülü bir milat olarak kabul ediyorum... Öncesi ve sonrası
Öncesinde her gün yüzlerce gencin öldürülmesini, ideolojik ayrışmanın temellerini oluşturarak silahlı direniş veya saldırı ortamının yaratılmasını sağlayan, Amerikan uşağı generallerin bu halka kurmuş olduğu pusunun bedeli çok ağır olmuştur. Sol sağ ayırımı yapılmaksızın ve her iki kesimin gençliğine aynı silahla saldıran veya aynı kişilerce oyuna getiren, öldürün, işkence eden, sürgüne gönderen, anne ve babaların, kardeş ve çocukların aylarca, yıllarca gözyaşlarını akıtan o faşist güruh nihayet 34 yıl sonra yargılandı.
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de emekten yana, sömürüye karşı çıkan ve asla bireysel talebi olmaksızın yalnızca tam bağımsızlık diyen, emperyalist oyunlara, global sermayeye karşı çıkan, aydın, idealist, yurtsever gençliğimizin kökünü kurutan bu faşist uşakların aldığı cezayı, hele 34 yıllık saltanattan sonra yargılanmalarını, gecikmiş ve yetersiz bir karar olarak görüyorum.
Bu ceza; İşkencede öldürdükleri yüzlerce gencin çığlıklarını susturamaz İdam ettikleri gençlerin bakışlarını ve öfkelerini dindiremez İşsiz bırakılan binlerce yurtseverin, yoksulluğunu, ezikliğini gideremez Yurt dışına sığınmak zorunda kalan devrimci havarilerin, vatan ve arkadaşlarının hasretini bitiremez... Kapatılan gazetelerin, yakılan tonlarca kitabın küllerini toplayamaz...
Faşist Hitlere rahmet okutan, 12 Eylül faşizminin Auschwitzi Diyarbakır, Mamak, Metris cezaevlerinden yükselen çığlıkları, insanlık dışı uygulamaları, işkenceleri, unutturamaz..
Hapishane kapısında yalnızca çocuğunu görmek isteyen, aşağılanan, dövülen anne ve babaların yaşadığı acıyı hafifletemez
Darbe ile geleceği yok edilen bir ülkenin yüzyıl süren-sürecek bu travmanın, acısını, gelişmekte olan devrimci-halkçı bir hareketin yerine yeşil kuşak oluşturanların, bu ülkenin bel kemiğini kıranların, bu halkın sakat olarak yaşamaya mahkum edenlerin, yaşatanların cezası bu kadar şıkıdım şıkıdım olmamalı.
Adamlar; binlerce gencimizi öldürmüş, binlercesini işkenceden geçirmiş, çocuklarımızın yaşını büyütüp astırmış, aydınları susturmuş, sürdürmüş, vatandaşlıktan çıkarmış, emeğe karşı, sermayeyi savunmuş, silah alımlarında milyarlarca dolar rüşvet götürmüş, asmış, kesmiş, susturmuş, öldürmüş, yok etmiş ve üstüne üstlük kendilerini, sınıflarını garantiye alan anayasayı da korku imparatorluğu yaratarak kabul ettirmiş, elebaşlarını Cumhurbaşkanı seçtirerek yeryüzü tanrılığını ilan etmiş, Cumhuriyetin, laikliğin, temellerine dinamit koyan yeşil kuşak oluşturmuş, gericiliği beslemiş, okyanus ötesi zihniyetin çocukları olan bu zatlara 34 yıl sonra verilen ceza, o dönemde yaşını büyütüp de astıkları canım kardeşim Erdal Erenin, yok edilen bir bakışına, bir umuduna bile denk değildir.
Bir kuşağın yok edilmesi; sol sağ ayırımı yapmadan bu ülkenin yurtsever-vatansever gençlerinin birbiriyle düşman edilmesi, her gün yüzlerce genci kara toprağa verilmesi ,düşmanlığın ve korkunun egemen kılınması senaryosunun yazarları ve yönetmeni 12 Eylül faşist generallerinin 34 yıl sonra yargılanması, rütbelerinin sökülerek er statüsüne indirilmesini kendi adıma ve işkenceden geçen 78 kuşağım adına yeterli bulmuyorum..
Üstelik 34 yıldır, en üst protokol kuraları kapsamında korunan, şatolarda, özel orduevlerinde şoförü, aşçısı, sekreteri, masörü, basın ve medya takipçisi, özel tekne, araba , uçakları ve özel palyaçolarıyla, sanatçılarıyla, fahişeleriyle yaşayan, gak deyince guk guk deyince nitekim hayatı şekillendiren katilin, katillerin, aldıkları cezayı hem gecikmiş hem de az, yetersiz bulduğumu ,bir şair olarak vicdanen söylemek zorundayım.
Kendi adıma, işkence gören yoldaşlarım adına, oğulları asılan annelerin adına, işkencede sakat kalan yurtseverler adına, Cumhuriyet adına, Laiklik adına, aydınlıklar adına ve yok edilen bu ülkenin bütün gençleri adına, bu ceza ile adaletin yerini bulmadığına inanıyorum O dönemi yaşayan bireyler olarak düşünsel ve ruhsal kırılmaların izini; hayata ve insana hep kuşkuyla bakışımızı, ötekileştirilmiş ve silik bir kimlikle hayata sarılmaya, tutunmaya çalışmamızı sağlayan Cumhuriyet ve Demokrasi hainlerinin yarattığı katliam ortamlarında kaybolan gençlerin bedeli bu mu?
Ne mi yapmalı !..
Önce yaptırdıkları işkenceden tattırmalı İpin ilmiğini boyunlarına geçirip şöyle şakacıktan sallandırmalı Sonra manikürlü parmaklarını pense ile çeker gibi yapmalı Ailelerinin önünde çırılçıplak soyup bir yerlerine nazikçe dokunmalı. .Filistin askısında şöyle bir kahve falı baktırmalı... Işık ve tanrının olmadığı odalarda sıçanların saçlarını okşatmalı Gece yarısı tek sıra copla masaj yapmalı Ve sabaha kadar yaktıkları kitaplardan okutmalı Sonra, sonra canları cehenneme
bütün yıllarıma dem vurup oturdum masa başına can / Mevsimler değişti, yapraklardan bir bahar indi ayaklarına / Şimdi uzak sınırlar, şimdi uzak bakışların / Hangi bulut getirir seni, hangi güvercin kanat taksam / Çekip gitsem nereye Gökyüzü korkunç yalnızlık / Salınır ay ışığı bir ülkede yağmur tanesi saçlarından..
( ÜYI-Netekim Aşktan Sonra Hüzün... 2014 Etki yayınları-şiir yapıtından )