bir şeyler oluyordu yaşadığım kentlerde,
bir şeyler hızla ve gürültülü bir akış içinde ağıt ve slogan sesleriyle koşturuyordu.
ben de koşturuyordum. sevdiğimi söyleyemediğim roman kızı da gördü,
önce su sonra çiçek sattım koşturanlara.
arkamızda baloncular, arkasında zabıta ve polis, jandarma
soluk soluğa meydanlarda buluşurduk, bütün sevgililer ordaydı
bir yerlere yetişme, geç kalmış telaşı içindeydi zaman
slogan atanlar bir gevreği paylaşıyordu, okul sonrası
ve ben severdim bu saklambaç oyunlarını sokaklara dağılırken
onlardan biri ben, idam edilmedim 18 yaşımdan küçük,
işkence görmedim annemin sorgulandığı odalarda,
babamın dört tekerlekli işporta arabasında kitaplarımı pazara götürdüm,
aşkın ne olduğunu öğrenmeden tanımsız acılar çekmeye başladım yoksuldum.
bana sarılan kadına acıdım evine götürdüm illegal aşktı ,keşfettim saklandım.
benim yaşımda yoldaşıma aşıktım, o bana
hiçbir zaman söyleyemedik ellerimizin neden üşüdüğünü..
biz türkülerin ağıtların, sevdaların ve kavgaların
biraz kimsesiz sokakların sahibi olmakla övünürdük
geceyarısı afişlerin duvarında sevdiklerimize mesajımızı iletir keşfedilmeyi beklerdik
özgürce dokunamadık sevginin dudaklarına ihanet sayılırdı.
biz arada sırada ihanetin tadına baktık, güzeldi..
köyü bilmeden, yaşamadan, köyü ve/köylüleri savunduk, köylü şaşkındı
fabrikada işçiydik, tanıklığımız dillendi saatlere, yıllarca işsiz kaldık.
bir yerlerde bir yanlışlık vardı, yanlış biz değildik
aşk doğallığıydı hayatın ilk kıpırtılarda kardeştik şiirin imgesel yönü
savaş içimizde ve dışımızda mahallede, ülkede çoğalan filistin/dim/dik/
ne güzeldi aç kalmak ve paylaşmak katıksız sıcak ekmeği
ne güzeldi söylenmeyen aşkı taşımak
ne güzeldi afişlerin dibinde oturup bir sigarayı ve bir çayı paylaşmak
ne çirkindi o kırılan kalemler, ne gençti ölenler,
ne çok baskı ne çok faili belli ve meçhul
ne çok yaşamadık çocukluğumuzu hep gizlenerek seyrettik oyunları
ne çok soğuktu her mevsimde umutlarımız sarıldık
ne çok teslim olmadı hayat bizi saklayarak şeker kavanozunda
hayatı sevdik ve sorguladık bakışlarımızı yıllar sonra (*)
35 YIL ÖNCE
Bugün bu ülkenin kaderini değiştiren , geleceği olan kendi çocuklarını öldüren, işkenceden geçiren yurt dışına kaçmalarına neden olan, bütün sendikaları kapatan, demokratik kitle örgütlerini potansiyel suçlu ilan eden faşist askeri darbenin Otuz beşinci yılı.
12 Eylül askeri faşist darbe ;insan için bir ömrün yarısı, ancak toplumsal değişimde küçük bir tarih gibi gözüküyorsa da bu toplumun bütün kimyasını değiştirdi.
Geleceği inşa edecek olan bir kuşağı yok ettiler. Gelişmekte olan sol hareketin önünü kesmek için gerçekleştirilen; Türk ve Nato Gladyosunun ABD destekli bu darbe ile bu ülkenin parçalanmasının da yolunu açtılar.
Salt solcu, sağcı gençleri işkence tezgahından geçirmekle kalmadılar, her iki kesimin de idealist yurtsever gençlerini beslememek adına astılar.Arkasından şimdi başımızda çorap ören yeşil dalganın mevcut tohumlarını sulayıp geliştirdiler.dini eğitimi çoğaltarak dikensiz yeşil bahçeler oluşturup gül sektörünü kutsadılar.
Bu darbe ile; aydınları, gençleri yok edilen bu ülkenin kaderi değişti. Kimyası bozuldu Sıkıyönetime paralel uygulanan ekonomik paketlerle ve iktidarın her yolu mubah görmesi ile bütün etik değerler dejenere oldu. Politik geleneğin sıfırlandığı, kitabın suç ve okumanın cezalandırıldığı bir dönemin ve hayatın özendirildiği dönem bu ülkenin ortak paydasındaki çivileri de söktü.
Özellikle Diyarbakır, Metris, Sincan ve diğer işkence merkezlerinde Türk solcu gençlerine ve Kürt aydınlarına, gençlerine yapılan tanımsız ve insanlık dışı işkencelerinden kurtulanların kaybedecek fazla bir şeyleri yoktu. Kendini ifade etmenin, demokratik ve insan hakları taleplerinin çiğnendiği ve özellikle yok sayıldığı bir dönemin canlı tanıkları ve bir organlarını Allahın Girmediği duvarlarda bırakan insanların örgütlü mücadelesi veya mevcut örgüte girerek mücadelesini sürdürmesi PKK örgütünün güçlenmesini sağladı.
12 Eylül generalleri ve binlerce gencin katilleri bilerek veya bilmeyerek bu ülkenin bölünmesine de zemin hazırlamış oldular. Kürt halkının kimliklerinden ötürü yaşadıkları işkenceler sonucunda keskinleşen haklı taleplerinin yerine getirilmesi için terör örgütünde birleşerek mücadelelerine başladılar. Veya faşist yönetime karşı mücadele veren bu terör örgütünde güç birliğine giderek intikam almayı ve ulusal özgürlük hareketlerine zemin hazırlamayı sağladılar.
İşte bu ülkenin geleceğini yakan , gençliğini öldüren, yetişmiş beyinlerin yurt dışına göçünü hızlandıran, azınlıklara kıran mevsimini yaşatan faşist generaller bu ülkenin bölünmesine de zemin, alt yapı hazırlamış oldular.
12 Eylül öncesinde yaşanan onlarca, yüzlerce ölümlü olayları tertipleyerek darbelerine zemin hazırlayan, parlamenter rejimi rafa kaldıran ve hazırladıkları yeni anayasa ile bu halkın, bu ülkenin kimyasını bozup bir ucubeye çeviren faşist generallerin sözde demokrasinin onarıldığı iddia edilen bir dönemde bile ; hesap vermeden ve cellat olmanın kanlı elleriyle ve ailelerine bıraktıkları karanlık miraslarıyla bedel ödemeden gittiler.
Şimdi ne yaşıyorsak: iç savaş, gerici mukaddesatçıların iktidarı, okumayan ve sorgulamayan bir toplum, rüşvetle her yolun açılması, etik değerlerin, geleneksel değerlerimizin; paylaşım, dostluk, kardeşlik, yardımseverlik, sevgi, saygı, vefa, vicdan gibi toplumsal harcı oluşturan değerlerin yok edilmesini sağladıkları için cicili bicili generalleri affetmiyorum.
Binlerce gencimizi işkenceden geçirerek bir kuşağı kırdıkları için, topluma gözdağı vermek adına, astıkları için, bu ülkenin geleceğini emperyalist güçlerin emrine verdikleri için, gençlerin birbirini öldürürken perde arkasından aynı merkezden silahlandırdıkları için affetmiyorum.
Bu cennet vatanı açık hapishaneye, işkence haneye, ölüm kuyusuna çevirdikleri için, Kürt halkına yaptıkları zulümler nedeniyle, terör örgütünü besledikleri için ;muhbirliği, alçalmayı, satılmayı, yalakalığı ,fuhuşu, susmayı ve biat kültürünü bu kadim halkın ruhuna bir virüs gibi aşıladıkları için affetmiyorum (*) Ü.Y.I. Aşk Vardı şiir kitabından.