Sayfa Yükleniyor...
Hayatın kendisi bir oyun,demek kolaylığına kaçmak istemiyorum ama şu an da Ortadoğu da oynanan büyük bir oyunun figüranları ve seyircileri olarak sahnedeyiz.
Derin manasıyla hayatın şekillendirdiği bu topraklar; tarihin ilk tanığı ve kapısı olmuştur. Bunca kavim, bunca kültürel kalıtın, toprak ve su zenginliğinin bu coğrafyada odaklanması, doğal olarak insanlık tarihinin bütün değişimine, insanlığın evrimine ve hayatı yeniden şekillendiren devrimlerin de anavatanı olmasına neden olmuştur. Dağ savunmayı, ova beslenmeyi, ırmak ulaşmayı, deniz yayılmayı sağlayan ve kıyısında şekillenen hayatın kendini sürekli yenilemesi şansını, felsefenin, sanatın, savaşların ve özet olarak değişimin ana damarını da oluşturmuştur.
Bu hafta ne yazmalıyım ! Nerden başlamalıyım, hayatın sessiz akan ırmaklarındaki yangının içindeyken bile, zamanın yüreğimi alıp dağ soğuklarına götürüşünü. Her tarafta yangın ve ben üşüyorum.. Yangın bir yeryüzünün gölgesinde bile ellerim soğuk. Dışardaki ateşin kor yangınına rağmen yılların katmanındaki anılar gecenin ürpertisinden kalan saatlerinde üşüyor..
Mardin.. Zamanın tarihe soyunduğu sahnenin en gizemli sayfasında yer alırken kuşlar susar. Bu kutsal sözün veya Mardin için yapılan tanımların içindeki büyüsel rüzgârı her an hissederek yaşamanın artılarını yüklenmiş olarak İzmire geldim. Bireyin hayat formatını; alt bilinç-üst bilinç oluşumu ilk altı yaşına kadar şekillenir söylemi doğruysa benim bakış açımı, duygu ve düşüncelerimin naif yelpazesi Mardinde şekillendi diyebilirim. Mardinde doğmanın, o büyülü ortaçağ mimari ruhunun insanda bıraktığı kanat izlerini taşıyarak başka kentlere gitmeniz o kentle olan ilişkinizi veya rüyalarınızı değiştirmez.
Şiirin sessizliğini bozacak insan akıntısı sloganlarıyla kapının önünden geçtikçe sorumluluklar artıyor..
Güneş Cehennemin kıyısında. Dağların ve tepelerin birbirinin gölgesine sığındığı coğrafyanın tarihinde hep gözyaşları kurumuş insanların ayak izleri vardı. Çırılçıplak bir hayatın içinde birbirinin çığlığına sarılarak koşan insanların arkasında kalan rüzgar, toz içinde kendini örtüyordu.
Basmane Altınpark yokuşunu tırmanıyor parkeli ve bıyıkları sigaradan sararmış iki genç. Açlıklarını gevrekle saklayıp susamları kuşlara attılar. Yalnızca hayalleri yorgundu.. Susup kente ve denize bakarak, yağmurun arkasından gittiler.. Yorgun pankartları vardı ve suyun renginde koşuyordu hayat..
İsrail bombaları Gazzeyi vuruyor, savunmasız insanları öldürüyor. Gazzede Ramazanı acıya dönüştüren iftar topları, Müslümanların kutsal saydığı, barışı simgeleyen, dargınların barıştığı, barıştırıldığı, dargın kalanların dışlandığı ritüellerin en kutsal saatlerinde bayramda bile devam ediyor.. Okul, pazar, hastane demeden çocukların ve yaşlıların tepesine bomba yağdırılıyor. Her top sesi bir ölüm.. Cansız çocuk, kadın ve erkek bedenleri sokaklardan toplanıyor. Her çocuk ölümü, tüm çocukların ve Tanrının ölümü ..
Bütün toplumlarda mutlaka ortak paydada herkesin buluştuğu dini veya milli bayramları vardır.. Bu açıdan baktığımızda bayramları, değişik katmanlardan oluşan toplumlarda, ortak bir harç olarak görüyorum.. Hangi bayram olursa olsun, toplumun birlikte kutladığı, paylaştığı bütün ritüelleri de önemsiyorum. Kaldı ki, dinsel inançla ve milli duyarlılığın ortak paydasını oluşturan böyle özel günlerin insanları birbirine yaklaştırması, sosyal paylaşıma rehberlik etmesi, birbirine sarılması, barışması, toplumsal yaşam adına da çok önemlidir.
Bütün tek tanrılı dinler,sancılar içinde .
Hava puslu.. Uğultular içinde kentin değişik bölgelerinden gelen patlama sesleri, bütün insanların o yöne doğru koşması için yeterli. Yükselen dumanları bastıran insan çığlıkları, tarih boyunca hiç bu kadar acı yüklemli değildi. Patlayan bombalardan kaçması gereken insanlar bir beden olmuş gökyüzünden yağan bombaların üstüne yürüyor.. Her bomba bir ölüm.. Her bomba onlarca hayatın sonu.. Her bomba yıkım.. Her bomba birbirine karışmış insan çığlığı ve her bomba yeniden diriliş Gazzede.. Bombadan kaçmıyor insanlar.. Tam tersine bombanın düştüğü yere koşturup arkadaşlarını, akrabalarını, halkını kurtarmanın yarışı dökülüyor yollara..
Yağmur sonrası kızıl renge dönüşen pelerinleriyle askerler, komutanlar karşılıyor beni her gün. Her gün akşamüstü bıraktığım gibi ve bıraktığım yerde. Komutanlar, pelerinli ve omuzu kabarık olanların kafası yok. Elleri silahlarına uzanmış, benden saldır emrini bekler gibi duruyor.. Yazın kızgın güneşin altında.. Kışın soğuk ve yağmurların altında. Bunca bağlılık ve disiplin sanırım dünyanın hiçbir ordusunda yok; ama benim askerlerim farklı.. Sadık.. İki yıldır, her sabah geçişimde selam durup, akşam ayrıldığımda da aynı titizlikle beni uğurlayan o muhteşem üniformalı ve iri yapılı komutanların yanında mızıka çalan bir dizi askerlerin hiç istiflerini bozmadan beni beklemeleri, müthiş bir duygunun anaforunda kaybolmamı sağlıyor..
Bütün tek tanrılı dinlerin anavatanı Ortadoğuda yıllardır devam eden katliamlara varan savaşlar, bu hafta Siyonist İsrailin Gazzeye saldırısıyla yeniden şiddetlendi.. Emperyalizmin vurucu gücü, karakolu olarak Ortadoğuda var olan bu virüsün insanlık tarihinde yarattığı travmanın devam edeceğini yine kendi kutsal kitaplarında mevcut olduğunu; yüzyıllarca kutsal duvarlara yaslanıp ağlayacaklarını ama asla tanrının onları bağışlamayacağını, bütün dünyaya dağılarak, Yahovaya karşı işledikleri suçun bedelini yaşam boyu korku ve mutsuz olarak yaşayacaklarını biliyorlar. Tevrat ve Zebur tanrının mesajı ise, buna önce kendileri inanmak zorundalar.
İbro..İbro..Orda mısın ?..
Dünyanın ilk sanatçısını bilmiyorum..
Bugün Smyrnanın katillerini, çevremizi saran ihanetleri, politikacıları, bürokratları ve hırsızları yazmayacağım.. Hırslarının peşinden koşan zavallı insanlar ve egolarını, şiirsiz ve aşksız yaşamın cehennemini yazmayacağım.. Bugün size özel olarak ölüm tarihimi bildirmeye, hepimizin hayatındaki o mistik anın simgesi olan rakamlardan en ilginç olanı, 7 rakamı ile olan ilişkimi; bana ait özel bölümleri saklayarak sizinle paylaşmaya karar verdim.