1
Ümit Yaşar Işıkhan
İlkses Gazetesi Yazarımız

Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği Başkanı Ümit Yaşar Işıkhan

Yazarın Köşe Yazıları

TEMMUZ YÜREĞİMİN YANGIN YERİ

“Esmerin bir buğday başağının esintisi


KENT, SANAT VE SIĞIRLAR..

“28.Uluslararası İzmir Festivali”.. 14 Haziran-03 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen ve adı İzmir olan uluslararası festival.. Tam iki ay 19 gün süren ve hem de uluslararası kimlik taşıyan ve adını bu kentten alan festival..


PETRA’NIN GÖZYAŞLARI…

Dilenen bütün Suriyeli çocuklar benim..


12 EYLÜL VE BİR KUŞAĞIN KATİLLERİ

“Şimdi gürültü içinde bir kent yaşıyorum, demir yığınlarından betona düşerek


MUSTAFA KEMAL’İ ÖLDÜRENLER..

“Cumhuriyetin temeli kültürdür”.. Büyük önder Mustafa Kemal’in bu önemli saptamasını bilen ama işine geldiği-gelmediği gibi değerlendiren vatanseverlerin arasında olmaktan utanç duyuyorum..


KARYALI ŞAİR RAŞİT ÖZTÜRK VE ALTIN BEBEK

Smyrna..Homeros’un gözyaşlarını unuttuğu kent… Memleketim…


N’OLUYOR YA !..

İlginç bir dönem yaşıyoruz.


AZİME AKBAŞ YAZICI VE SUYUN DUASI

Tanrı aldatıldı.


NAZIM HİKMET’İ ÖLDÜRÜYORLAR – 2

“Nazım Hikmet Vatan Hainliğine Devam Ediyor Hala”


VAKIFLAR VE SANAT KATİLLERİ..

Uğultu içinde geçen zamanın hemen ertesinde parasız ve hayata aşık birkaç genç Ümit Yaşar Işıkhan, Ramazan Kayrak, Hamdi Gedik, Alişan Özdemir, Nurettin Demir, Murat ve Mustafa Özturanlı, Hamdi Gökovalı, Yaşar Aksoy, Mehmet Erel, Vecdi Altay, Zafer Gazi Tunalı, Hüseyin Çorlu, kağıtçılar, kalıpçılar, gazete bayileri, emniyetin bütün birimleri, sevgililerimiz ve takıldığımız birahanenin yakışıklı barmeni Mustafa ve Muharrem olmak üzere herkes Temmuz’un son sayısını dört gözle bekliyordu.


DENİZALTI   VE   MADEN İŞÇİLERİ

Dünyanın en zor  ve riskli mesleklerin başında  maden ocağında çalışmak ve  denizaltılarda görev yapmak gelir. Her iki  alanda da çalışan insanların karşılaştığı yaşamsal sorunlar diğer  hiçbir meslek dalında bulunmadığını yaşayanlar kadar bizlerde bilmekteyiz...


SOMAYA AĞIT 3 Anne… Annem… Burdayım..

Ah… Kurtuluyoruz galiba. Derinlerden gelen uğultu… Parlayan o aydınlık ne !..


SOMAYA AĞIT-2 Ölü Madenciler Diyalogu

Koşmalıyım..


NİOBE’NİN  GÖZYAŞLARI  veya  SOMA’YA  AĞIT

Gün, yeryüzü tanrılarının metale dönüşen yüreklerini kasalara sakladığı saatlerde Niobe’nin dinmeyen gözyaşlarını silmek isteyen yüzlerce işçi arının kanatlarıyla serinlik yarattığı saatlerde durdu.


Suçlu bulundu...

Bir rüyaya başlar gibi karanlığın ardındaki ırmağın sürekli değişen yansımaları içinde renklerle aydınlığa koşarken, zaman saatlerin hiçbir diliminde bu kadar  hızlı değildi.


BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ VE REZALET

5 Mayıs, gece yarısı 1972... 6 Mayıs’ın ayak izlerini karanlığa veren faşizmin korkak hakimleri ve politikacıları, mazgalların arkasında sıralandı. Sehpaya doğru kararlı bir şekilde yürüyen devrimci gençlerin idamını seyretmek için ordaydılar. Hepsi kendi korkularının gölgesine sığınmış katillerdi. Amerikan emperyalizminin yerli işbirlikçisi ve politikacılardı. Korkularından, birbirine ve silahlı uşaklarına sığınarak gecenin sessizliğinde yankılanan devrimci marşları duymamak için kulaklarını tıkıyorlardı…


Katil Biziz...

İnsanlar  yaşadıkları kentlere benzerler.. Yani, biz biraz Smyrna’nın küçük bir kardeşiyiz...


İŞÇİ SINIFINA EL FATİHA…

Kapitalizmin genişleme alanı olarak uyguladığı ve adına globalizm dediğimiz yapılanmanın hepimizi kuşattığı bir ortamda, karşı saflarda kalan emekçi, köylü ve aracı sınıf olan emekçilerin kutladığı İşçi sınıfı Bayramının eski tadı kalmadı. Çocukluğumuzda köşe bucak kaçarak bayrak açtığımız, faşizme inatla ve bilinçle cephe aldığımız, direndiğimiz, bedel ödediğimiz günlerin; mücadelenin tadı tuzu yok artık.


AZİZ KOCAOĞLU VE SEMA PEKDAŞ 

İzmir kenti uzun bir kargaşadan sonra yerel yöneticilerini seçti. Yapılan seçimlerin ne kadar sağlıklı ve doğru olup olmadığını elbette zaman gösterecek. Göreve gelmeden önce   makam kapısını sökeceğini söyleyip de, kapısına bir menteşe daha ekleyen hatta daha da ileriye giderek modern hayatı desteklediğini  göstermek için kapısına şifre bile taktıran başkanların yaşadığı bir kentte her şey beklenir.. Bir kez, dili yanmış bir halkın sesli düşünen yazarları olarak yeni başkanları bu açıdan mercek altına aldığımızı, yakından takip etmeye başladığımızı da söylemek zorundayım..


TÜYAP VE KENT KÜLTÜRÜ

Büyük bir coşkuyla buluştuğumuz ve “Kitap Bayramı” dediğimiz, 19.İzmir Tüyap’ın son gününe geldik. Heyecanlanmanın, buluşmanın, kavuşup ayrılmanın ilk günlerindeki heyecan son güne kadar eksilmeden devam etti. Her gün binlerce insanın kitapla kucaklaştığı, şair, yazar ve okuyucunun güzel anılarla buluştuğu, iyi kötü anıların başladığı veya sonlandığı sürecin sonuna geldik. Her bitim gibi hüzün kokulu saatlere kalacak bu kentin rüzgarında…


TÜYAP VE KİTAB-I “ŞEY”

“Kalibresi yüksek bordo bir aşk vardı / Aramızda / Rüzgarın sesi koşuyordu / Gözlerinden karayele.. Ben çok küçüktüm / Sular da arınırdı kendi renginden / Ben çok küçüktüm o zamanlar..”


TÜYAP VE MİNYATÜR KİTAP

Kitap küçüktü. Bir kesme şeker büyüklüğünde. Kitabı eline alıp, şaşkınlığını bakışlarına veren çocuk da küçüktü. Çocuk şaşkındı.. Elini tutan baba da.. Önce oyuncak sandı kitabımı.. Şeker veya çiklet boyutlarındaydı. Çocuk bir içim su boyutlarında. Baba, es geçip yürümek istedi. Çocuk elini çekerek durdurdu.


TÜYAP ve DİNÇER SÜMER

Kuşlar,çocukların yol arkadaşıdır..


TÜYAP VE E-KİTAP

İnsan yaşadığı coğrafyaya benzer. Bizim toplum olarak duyarlılığımız, peşinden koştuğumuz batı toplumlarından farklı. Onlar soğuk iklim ve mekanik yaşamın bireyselliği içinde birbirlerini görmezken, biz  geleneksel  yapımızın o müthiş yardımlaşma ve paylaşma kazanımıyla en kısa zamanda bireysel başlayan etkinliklerde hemen  kalabalıklaşıyoruz.. Tanıdık olmamız gerekmiyor.. Bir çırpıda, aynı  iklimin, coğrafik özelliklerin aynı müziğin, acı veya sevincin gönüllü  kahramanı veya havarisiyiz..