2

AB vizesine hayır


  • Oluşturulma Tarihi : 07.05.2016 06:51
  • Güncelleme Tarihi :

AB ülkelerine koşullu olarak vize kalkıyormuş!

Çok lazım sanki…

Verse ne olur, vermezse ne olur… Çok da meraklı değilim, kendi adıma. Bu ülkenin beyazları zaten istediği zaman gidip geliyor… Geriye zenciler; yani, işçi, memur, köylü, esnaf, işsiz, öğrenciler kalıyor ki, onlar zaten kendi köylerine giderken bile anası ağlıyor…

Peki son yıllarda AB ülkelerine gittiniz mi? Tükenişi hissettiniz mi?

İsterseniz burada duralım ve şöyle gelişmiş dedikleri bu ülkelere bir bakalım!

Ara vermeden hemen sayalım… AB ülkeleri; Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya, Hollanda, İspanya, Yunanistan, Bulgaristan, İtalya, Portekiz, Malta, Romanya… vd…

Peki gelişmişliğin göstergesi nedir? Kendi vatandaşına sosyal hayat standartlarında en üst hizmeti sunmak, adil yargılama hakkı, yasalar karşısında eşitlik, demokratik haklar, insan haklarına, çevre ve hayvan haklarına saygı falan filan çoğaltabiliriz…

Gelişmiş dediğimiz ülkelerin bir de yazılmayan yönlerini, kurallarını biraz da orada yaşayanlardan öğrenelim… İstediğiniz göçmene sorun veya bir Türk işçisine, aynı yanıtı alırsınız… “İçerde, kuralcı, despot, kapalı devre faşizmi yaşarken, yaşatırken hiçbir şeyi hissettirmez. Ve bu insan hakları, demokratik hakları da yalnızca ve öncelikle kendi insanına münhasırdır.”

Dışarıdan şirin ve makbul sayılan bu ülkelerin hem iç hem de dış tarihleri hep kanla yazılmıştır. Bunu herkes biliyor… Yani, dışarıdan görüldükleri gibi parfüm kokulu, şarap tadında bir hayatları ve geçmişleri yoktur. Kendi iç yapılanmalarında da gizli sınıfları vardır; köylüler, cahil sürüsü, işçiler, esnaf, bürokratlar, hainler ve katiller vardır. Ayrıca en önemli ve ortak özellikleri kendi ülkelerinin dışında hepsinin ellerinin kanlı olmasıdır. Sicilleri insanlık tarihi sayfalarında milyonlarca yoksulu, mazlumu, zenciyi, Arap’ı öldürmekten, soykırım uygulamaktan sabıkalıdır... Sömürgelerinden elde ettikleri yerüstü ve yeraltı kaynakları sayesinde kendi sınıfsal saltanatlarını sürdürürler. Leş gibi koktukları için de parfüm sektörü sürekli devlet desteği almıştır.

Bütün bu haksızlığı görmemezlikten gelen bireyleri olduğu gibi, hayata evrensel bakan, yapılan zulümlere karşı çıkan, sistemi eleştiren hatta kafa tutan azınlıktaki devrimcileri de sessizce vurucu-yok edici silahlı itleriyle hücrelerde bertaraf edip efendi sistemlerini sürdürürler.

Dışarıdan gördüğümüz veya yıllarca hayran yalakaları olarak yetiştirildiğimiz ülkemizden bakınca görülen şaşalı manzara asla o ülkenin, o toplumun genelini ifade etmez. Yalnızca son 50-60 yıllara baktığımızda bile bu gelişmiş dediğimiz toplumların veya yönetici erkleriyle ülkelerin birer melek maskeli şeytanlar, masum bakışlarının arkasında kanlı dişlerini gizleyen seri katiller olduklarını anlarsınız.

Kore’de, Afganistan’da, Hindistan’da, Çin’de, Irak, İran, Filistin’de, Suriye, Bosna Hersek ve Afrika’nın bütün ırmaklarında, çöllerinde, dağlarında, köylerinde ve kentlerinde yok edilmiş milyonlarca bedenin sorumlusu bu süslü kokonalardır. İşlerine gelince laik, işlerine gelmeyince Haçlı kesilen bu zihniyetlerin peşinde koşan az gelişmiş ülke yalakalarını da yıllardır görüyoruz. Bireysel veya sınıfsal çıkarları için analarını bile satan bu aşağılık karakterlerin yıllardır gelişmiş ülke dedikleri Avrupa kapılarında dilencilik yapmaları, IMF’den aldıkları kredileri de peşleş çektiklerini, banka hortumcularını bizim kuşak çok iyi bilir.

Ulusal sermayenin global sermaye ile bütünleşmesi, kapitalizmin gelişim evrelerinden biri olarak yanında örtülü sivil faşizmi de getirmesinin halk yararına olmayacağını kör topalın bile bildiği bir zaman diliminde, hala AB marşlarının çalınması vize talebini-dilenciliğini bile büyük olaymış gibi gösteren zavallı basınımızı kınıyorum… Kapıdan kovuyorlar, bacadan girmeye çalışan kişiliksiz sermaye sınıfının borazanı olan politikacılar salt daha çok kar daha çok sömürü dizgesi için devletin bütün olanaklarını sınırsız ve hesapsız bir şekilde bu katil ülkelere açılmasının bedelini yine benim zavallı halkım; uşak, köle, işçi kılığında ödeyecektir.

Kendi celladına aşık ey halkım! Vize vereceklermiş de… Pasaportla artık elçilik kapılarında sürünmeden o ülkelere gidebilecekmişiz de… “De  gidi de”… Ey bu ülkenin yöneticileri, uyanın ve bütün AB ülke vatandaşlarına vize uygulayın. Kapitalizmin uşaklarına değil, Avrupa işçi sınıfına kapılarınızı açın.

Avrupa’nın bittiğini görmüyor musunuz? Avrupa karakollarına, hapishanelerine düşen bir göçmenle, bir Türk vatandaşı ile hiç konuştunuz mu?

“De gidi de…” Ne insan hakları, ne demokrasi, ne iş, ne gelecek güvencesi, ne düşünce özgürlüğü teranelerine inanmayın. Yoksul insanlar; Afrika göçmeni, Uzak Doğu sürgünü, mazlum ve mülteciysen, senin oralarda yaşama hakkın yok. İstersen on kuşak orada yaşa, hiç değişmez… Bütün ülkelerde hızla gelişen ırkçılığın, haçlıların, aç ve sefillerin, uyuşturucu müptelası ve hep kahverengi sırıtan o iklimlerin sana hayrı dokunmaz. Yüzyıl da kalsan sen yabancısın. Ve unutma, bütün yabancılara dönük eylemler başladı ve hızla artarak devam edecektir. Uyan… Birleş, örgütlen veya teslim ol meyhanenin sidikli kokusuna, bulaşığın tabağına…

Peki, ne mi öneriyorum! Dış güçler ve işbirlikçilerinin Cehenneme çevirdikleri bu ülkeyi ancak biz kurtarabiliriz. Çünkü bu ülke bizim evimiz. Bu topraklar, atalarımızın bahçeleri… Bu nedenle ivedi olarak; ortak paydada birleşenleri çoğaltmalıyız. İç barışın sağlanması, demokratik taleplerin; insan haklarının herkese eşit ve adil hukuk sisteminin kurulması için ivedi çağdaş demokrasiyi güçlendiren eşit vatandaşlık taleplerini detaylandıran, toplumsal gelişime ve halkların kardeşliğine uzanan Anayasa’yı düzenle kardeşim. AB’ye ihtiyacımız yok. Ne vizesine ne de tavsiyelerine. Dünya medeniyetinin ışığı ve kaynağı olan Anadolu’muzun, Mezopotamya’mızın kültürel kalıtı, bu topraklarda yaşayan bütün halkları kucaklayarak, kaynaştırmaya, geliştirmeye, kardeşliğe yeter de artar bile… Bu kadar basit… 

AB vizesine hayır
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan