Sayfa Yükleniyor...
Beni kaçırdılar anne..
Beni karanlığın yüreğine attılar.. Çıplak çığlıkların en uzununa, koridorun ve duvarların en derinine.. Kör saatlere, yüzyıl süren saniyelere.. Ölümün en uykusuzluğuna, paramparça çiçeklere..
Tanrının uyuduğu saatlerdi anne.. En çok avucumdaki sıcaklığı sordular.. Bakışlarımdaki umudu.. Seni sordular, bütün kardeşlerimi anne.. Rosa Tarlovsky de Roisinbliti.. Patriciayı.. Jose Manueli.. Boby Sandsı sordular anne..
Zilan deresinde kaybolan kardeşlerimi.. Tehcirde ekmek dağıtan Maria teyzeyi, Dersimi sordular.. Plaza de Mayo büyükannelerindeki direncini sordular.. Halepçenin kuşlarını, kaçakçıları, bombaları, Roboskiyi ölümü ve suskunluğumu sordular..
Burkina, Cibuti, Moritanya, Libya ve Cezayir direnişçilerini sordular kurak bir mevsimin Afrikasında.. Susuz bütün fotoğrafların katliamlarında susan ve direnen kardeşlerimin umutlarını, akmayan bir gecenin kıyısında. İşgale karşı direnen çocuklarını sordular anne.. İngilizlere karşı, Fransızlara karşı, Amerikalılara karşı direnen ve dağa çıkan kardeşlerimin adlarını taşıdılar her işkencede..
Yalnızdım.. Hayır hayır.. Yalnız değildim.. Ben çoktum.. Ben hayatın bütün ırmaklarında akan umuttum.. Suydum, hava ve toprak ve kızarmış bir tandır ekmeğiydim, yoksulluğun. Amritsar katliamından kurtulanları sakladım, Hintliydim anne..
İrlandalıydım anne Şilili.. Arjantinli.. Arap ve Kürt anne Kıbrısta ve Balkanlarda Türktüm.. Nazi Almanyasında Yahudi... Kristal geceyi sordular, Auschwitz kampında mızıka çalan çocuğu sordular anne.. Aslında ben Timikva kızılderilisiydim.. Başımdaki kartal tüyünü görmediler.. Yüzümdeki çizgilerin renklerini de görmediler.. Hepsini sakladım.. Seni de anne.. Yanımda olduğunu, avucumdaki sıcaklığın ellerin olduğunu anlayamadılar..
Uzun gecelerin ve acıların kuyusundan çıkan Yusuf bendim anne..
Ağaç dibindeyim anne.. Senin görmediğin tepeleri biz oluşturduk.. Dere kenarlarında, deniz dibinde, toplu mezarlarda yatan biziz anne.. Kardeşlerim.. Her dinden ve dilden direnişin..
Kuşların dilini öğrendim.. Rüzgarın şarkısını.. Böceklerin dokunuşunu, solucanların kıvraklığını, toprağın derinliğindeki masalları, serinliği, buzun kendisini, yangını, sıcaklığın kızıllığını, ağaç köklerindeki suyun yürüyüşünü ve meyvenin dalından düşerken çığlığını.. Papatyanın inceliğini, gecenin sonsuzluğunu, güneşin özlemini, ayın dönüşündeki bulutların yağmurunu, ağlamaların ve çığlıkların en delisini.. Özlemlerin tanrısını.. Ekmeğin, suyun, dokunmanın ellerini, çocukların derinden gelen çığlıklarını.. Ahh .. Hepsi.. Hepsini hücrelerimde, dağılan bedenimde öğrendim anne..
Ölüm Ölüm.. Kimliksiz .. Parçalanan bir yüreğin yırtılırken çıkardığı ses.. O lanet olası acıya dönüşen yırtılmaların, bedenimdeki parçalanmanın isyan eden dokuların sesi.. Ayrılırken son kez birbirine tutunarak, sarılarak direnmelerini kıran gücün karşısında teslim olan organlarımın son çığlığını.. İşkence.. Ölümün ödül olduğu karanlığın ve acının bulutlarından aşağıya, binlerce kilometreden kayalara düşerek parçalanmanın sesi.. Organlarımı söküp attım anne.. Toprağa acısız uzanmanın keyfidir ölüm.. Her şeyin yetersiz ve anlamsız kaldığı saniyelerin yıla koştuğu sonsuzluğun, acıların dilde karşılığı olmayan duygularımın yırtılma sesidir..
Ses Ses.. Seni duyuyorum anne.. 10 yıldır.. 500 haftadır.. Sonsuz zamandır.. Duyuyorum, iniltilerini.. İçim yanıyor anne.. Doymadım sana.. Hayata, suya, ekmeğe, yârin esmer yanığı bakışlarına.. Beni kaçırdılar anne.. Çelik bir tabut içinde, siyaha boyanmış bütün duvarların kan dibinde..
Aç ve çıplak kalmak yabancı değildi bizim için.. Kaldık, kendi şarkılarımızı mırıldanarak.. Gözlerimiz bağlıyken görüyorduk korkunun tellerini.. Önce ıslattılar.. Önce bütün işkence tarihi.. Önce umudumuzun renklerini, önce bütün marşlarımızı çaldılar.. Önce lime lime et yığını, önce dişler ve kemiklerimiz.. Önce aşklarımızın çocukluğunu.. Önce hayatın karanlığındaki masallar, şeytanlar, zebaniler .. Önce kavgamız.. Önce demokrasi.. İnsan hakları ve umut.. Ve ekmek.. Ve su.. Ve yârin sıcaklığı.. Hepsini..
Ama hepsini kendi karanlıklarına çekerek yok ettiler.. Kendileri gibi Giden onlardı aslında.. Giden onların azalması, mermilerin sesi, baltanın ve bıçakların çığlığı.. Sustum anne.. Uzunca bir süre sustum. Önce kendime.. sonra onlara..
Direndim.. Haklı olan direnir anne.. Acı çeken, aç kalan, sevdası ve kavgası olan anne..
Zavallı insanlar.. Zavallı işkenceciler.. Korkudan başka bir şey taşıyamayacaklar çocuklarına.. Bastıkları toprağın renginden korkacaklar.. Döktükleri kanlarımızın gelincik çiçeğinden korkacaklar.. Beyaz umutlarımızın çocuk ellerinde sarıya dönüşünü papatyada.. Güneşten korkacaklar, kendi yüzlerini görmekten.. Ekmeğe dokunmaya korkacaklar, bizim olduğu için.. İçtikleri suda boğdukları gençlerin gözlerini görecekler.. Sevgiliye hep ihanet bakacaklar.. İnanmadan ve sevinmeden içecekler korkunun sessizliğini. Ellerinde hep kanımızın izlerini, boşluğa baktıklarında öldürdükleri genç insanların ellerini, yakalarına yapışan çığlıklarını görecekler.. Ve hep arkalarına bakarak ve ürkek geçecekler, insanlar arasında. Kuyruğu kesilmiş itler gibi hep kapıya bakacaklar.. Gelenin, geçenin, bakanın ve rüyalarındaki herkes ve her şey onları öldürmeye gelecektir.. Zamansız.. öldürdükleri binlerce insanın ahtapot kolları dolanacak rüyalarında ve ölecekler.. Çıldırarak ölecekler.. Mutsuz ve korku içinde ölecekler.. Tıpkı bizi öldürdükleri gibi.. Öldürürken de korkaktı onlar.. Elleri titriyordu direnişimiz karşısında.. Aslında öğrenmek istediklerini kendileri de biliyordu.. Bizim bir şey söylemeyeceğimizi de.. Çünkü neden kaçırıldığımızı biz bilmiyorduk.. Onlar biliyordu..
Onlar beni öldürürken anne.. Ben dağ başlarına çıkıp meleyen kuzuların sesine koştum.. Onlar beni parçalarken, ben uzunca bir türkünün içinde saklandım, dünyanın her yerinde direnen kardeşlerimle dağa çıktım.. Ormana daldım.. Ağaç olup dinlendim.. Rüzgar olup tepelerden aşağı düştüm.. Yağmur olup toprağın tozuna düştüm.. Islandım ve ıslattım bütün bulutları. sen yanımdaydın anne....Elimi tutuyordun.. Sıcaklığın beni ısıttı.. Yüreğinin çırpınışını saat yaptım.. direndim anne.. Saçlarımı okşuyordun, katiller beni kuşattığında..
Ben çoktum anne.. Şililiydim dağlarda, derinliklerden gelen okyanus uğultularında, Arjantindeyim anne .. Gökyüzünün mavi renginin saklandığı ormanlardayım.. Bolivyadayım, Paraguay ve Uruguaydayım.. Bütün gökyüzünde sesler dolaşıyor.. Viktor Jaranın direniş şarkıları.. Öldürüyorlar kardeşlerimi anne.. Hepsi esmer benim gibi.. Hepsi aşık yeryüzüne ve hepsi paramparça bedenleriyle direniyorlar faşist darbelere.. Hoşça kal anne.. Yanındayım anne.. Artık adım Cumartesi anne.. Diyamın, Me, Ma, Mom, Mama, Majka, Mhathaır.. Ve her dilde dirençsin anne..