2

AFFETME  BİZİ   AYLAN…


  • Oluşturulma Tarihi : 08.09.2015 05:30
  • Güncelleme Tarihi :

Anne deniz nedir? Anne balıklar ıslanır mı yağmurda?

Anne o beyaz kuşlar nasıl sığar maviliğe…

Anne… Anne… Duyuyor musun? Uzaktan bizi çağıran sesler geliyor. Şeker tadında, oyuncak renklerinde, baharda çiçek, bahçemizin gölgesinde.

Aaa! Kum… Ne kadar çok. Oynayabilir miyim anne…

Kaleler, oyuncaklar, kelebekler, kuşlar ve… Ve ekmek yapabilir miyim anne? Süt ve beyaz peynir, tavşan ve kedi yapabilir miyim? Babamın şaşkın ve bizden kaçırdığı bakışlarını çizebilir miyim anne? Anne karanlıklara dalıp giden ve yürüdükçe elimi sıkan avuçlarını, sıcaklığını ve senin koynunda sonsuz ve derin bir uykunun huzurunu, sana sarılmanın yumuşaklığını bu kumların sıcaklığından alabilir miyim anne… Anne…

Abim Galip nerde?  Bavemin Abdullah? Mama sen nerdesin. Nereye gittiniz hepiniz. Beni burada yapayalnız bırakıp da nerelere gittiniz anne!

Mama, diyamın duyuyor musun sesimi?

 Neden saklıyorsun yüzünü, Neden suların derinliğine indi bakışların. Babam nerde? Başımı omzuna dayayıp da ısındığım ve üşüdüğüm babam... Gözleri hep ufuklara takılı kalan babam…

Babam neden ağlıyor anne?

Anne… Annem sen neredesin? Ellerim üşüdü birden, tut… Yüreğimi tut, ellerimi tut, balıkları tut, karanlığı, derinliği, yakamozları, bize yol gösteren ışıkları tut…

Anne deniz nedir? Anne bu siyah tabutu kim getirdi denizle gök arasına. Ufukların kuşlarına, beyaz ve karanlık kanatlarına, ışıklara, arkamızdaki bu seslere…

Ses nedir anne? Bomba dediğin ve kurşunlardan kaçarken umut nedir anne?

Yürüdüğümüz bütün yollar neden dikenliydi?  Yol boyunca bütün insanlar neden böyle tuhaf baktı yüzümüze? Sevgi nedir anne? Neden sevmiyorlar bizi! Neden peşimizde bunca kalabalık ve silahlı arabalar, bunca uçak ve gözleri kapalı insanlar. Ne istiyorlar bizden?  Neden evimizi yıktılar, tavuğumu, köpeğimi neden öldürdüler anne?

Hep saklandık, evimizde saklandık, yollarda saklandık, dağlarda, yolların gölgesinde, çeşmelerin ağaç diplerinde hep yorgansız, hep aç ve kirli ve ağıtlar içinde mırıldanarak hayata, dağlara, tepelere, ovalara, büyük ve kirli şehirlere aktık.

Neden evimizi yıktılar? Yollarımıza, o saklandığımız sesleri, bombaları, kurşunları kim yağdırdı, kim öldürdü bütün akrabalarımızı, arkadaşlarımızı anne! Gökyüzü neden bu kadar derin ve umut dediğin, ulaşmak istediğin ve bizi de taşıdığın o ufukların sonu yok mu? Nerde dinlenip sarılacaksın rüyalarıma. Hep böyle hüzün mü bakacaksın anne? Hep böyle karanlık mı kalacak bu dünya… Sular, hani masmaviydi? Hani balıklar oynardı kıyısında, hani beyaz kuşlar ekmek taşıyacaktı yollarımıza, bize şeker dağıtacaktı, bize şarkılar söyleyecekti rüzgar.

Nereye kaçıyoruz anne? Neden karanlıkta daldık çalıların arasına. Kim bu insanlar, kim bu denizin siyah kuşları? Balıkları nereye gitti? Maviliği nereye gitti, kuşları, bizi alıp götürecek kağıttan gemiler nerde…

Su çok soğuk anne! Su çok büyük anne! Su karanlık ve balıkları kaçmış anne…

Biz balık mıyız? Biz de mi kaçıyoruz? Nereye anne, babam gelecek mi? Anne sarıl bana. Baba, elimi tut, Galip abi, sırtımdan tut.

Bu siyah leğen çok sallanıyor. Beni içinde yıkadığın ve şimdi bizi taşıyan bu siyah lastiğin kokusu iğrenç.  Bu hayat iğrenç, bu insanlar iğrenç anne.Koş anne, yanımızdaki yoksullar da   bu  büyük suyun kıyısında saklambaç oynayan seslerin peşinden koşuyorlar anne…

Hem deniz, hem karanlık, hem rüzgar, bizi ufukta parlayan ışıklara çekiyor.

Biz ateş böceği miyiz? Biz ışıklara doğru koşan kuşların soyundan mıyız anne!

Kanatları ıslandıkça parlayan kelebeklerin gözlerinde oyuncaklarımı taşıyan rüzgarın umutlarını denize döken son melekler biz miyiz?

Su çok büyük ve karanlık anne. Balıklar gözükmüyor anne…

Sallanıyoruz, küçükken ağaca yaptığın salıncakta sallanıyorum gibi anne… Abim de sallanıyor, babam da…Hepimiz karanlıkta ve ıslak bir yaprakta sallanıyoruz…

Rüzgarı, büyük suyun yüzümüzü okşayan dalgalarını kucaklıyorum. Islandım anne… Düşüyorum anne… Düştün anne… Işıklar da suya düştü anne. Ayaklarımı aşağı çeken kumsalın çığlığını duyuyorum… Çığlıklar, ağıtlar, sesler, büyük suyun içine düşen ve kanatları ıslandıkça aşağılara; suyun içine, karanlığa, sessizliğe derin uğultuya konan küçük balıklar…

Boğulmak nedir anne? Balıklar boğulur mu siyah suların içinde. Ben boğulur muyum anne! Ya sen?

Aaa anne sen melek mi oldun, kanatlarını gördüm… Ben de isterim, ben de isterim… Aaa Galip abim de  kanat taktı… Ağlama anne, baba sen de …

Kanatlarından istiyorum anne… Senin gibi, Abim Galip gibi…Daha önce gidenler gibi.Bu sularda balık olanlar,kanat takıp kuşlara karışanlar gibi.Kanatlarından istiyorum anne! Kırmızı tişört, lacivert pantolon ve lastik ayakkabıma yakışan renklerden olsun. Beyaz olsun,Umut renginde maviye çalan ve  peşinden gittiğimiz ışıkların içinden olsun…

Aylan öldü. Üç yaşında, üç yüz yaşında. Annesi ve abisi Galip de.

Ege’nin uyuşturucu ve fuhuş merkezi, içkinin sular gibi aktığı, insanların hayvan gibi eğlendiği bir kentin kıyısında yalnızca insanca yaşamak adına umutlarının peşinden koşan suların içinde ateş böceği kanatlarını birbirine yakarak derin ve soğuk sularına gömüldü üç yaşındaki hayat…

 Aylan, yalnız ölmedi… Bu ülkenin elleri kanlı savaş lobisinin ve uygarlığı kendine menkul Avrupa’nın ve insan hakları havarilerinin suratına tükürerek karıştı suların ateş pervanesine, ayak izlerini kuma saplanmış bakışlarını bir utanç tarihine bırakarak…

Hep

Bulut, coğrafyamın bütün umutlarını yüklenip kuzeye doğru uçarken oyuncağımı bahçenin kirli taşları arasında sıkışıp kalan rüzgara verdim.Gün paramparca olmuş dağların kıyısından yorgun ve karanlık seslerin arkasından ufuklara yaralı bir ölü gibi serilirken 

AFFETME  BİZİ   AYLAN…
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan