Amele Sınıfına El Fatiha


  • Oluşturulma Tarihi : 30.04.2016 06:54
  • Güncelleme Tarihi :
Amele Sınıfına El Fatiha yazının resmi

Kendi varoluşuna bu kadar duyarsız kalan başka bir sınıf var mı bilmiyorum! Sanayi devrimi ile başlayan uzun ve yorucu, uzun ve kanlı bir sürecin allı şanlı sınıfının günümüzde ulaştığı zavallı durumu görünce üzülmemek elde değil.

Bu sürecin son elli yıllık tanığı olarak başta kendi ülkemizde olmak üzere geçirdiği evrimi ve kan kaybı sonucundaki sessiz sedasız teslimiyeti elbette dünya amele sınıfından ayırmak mümkün değildir. Ancak biz son yıllardaki tanıklığımızla, almış olduğumuz yenilgilerin ve tarihsel sapmaların dünya amele sınıfı ile paralelden çok, gerisinde kaldığına tanıklığın şaşkınlığı içindeyim.

Nerden nereye geldik! Kendi ölüm marşını çalan hortlak kalabalığın peşinden gittiğimize hala inanamıyorum… Amele sınıfı öldü. Ve işin ilginç yönü bu ölüler topluluğunun cenaze merasimi de yine bu ameleler tarafından yapılıyor olması…

12 Faşizminden önceki onurlu, direngen ulusal ve uluslararası arenada özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi talebi için yürüyen milyonların çocukları ve torunları; atalarının kanları üzerinden atlayarak, fabrikanın karşısında kız barmen çalıştıran meyhanenin sidik kokan loş duvarlarına afişlerini asmakla meşgul.

Yalnızca konuşurlar ve yalnızca mangal da kül…

Şanlı işçi sınıfının milyonlarca aktığı Taksim meydanına şimdi lümpen birkaç zırvatosun gölgesi düşünce oturup geldiği yeri, geçmişini ve demokratik taleplerini günün koşullarına uygun geliştirmesi ve değerlendirmesi gerekirken, yalnızca kendi içlerinden sıyrılan sarı renkli efendilerine yalakalık yapmakla meşgul bir kavim oldular.

Yakın bir dönemde; Karadeniz’den, Mercedes arabalarla yola çıkan amele sınıfının tek talebi yalnızca kendi çıkarlarına dönüktü. Yalnızca maaşlarının yükseltilmesi, yaşam standartlarının artması, yani, fazladan içebilecekleri birkaç duble rakı ve leblebi parası için günlerce yollarda mazlum edebiyatı yaparak kendi atasal tarihlerine ihaneti bağırdılar.

Ülke ne durumdaydı! Halk ve özgürlükler ne durumdaydı! Dünya halklarının talepleri neydi!  Hadi vaz geçtik dünyadan… Bizim Anadolu insanımızın sorunları ve talepleri neydi! İşkenceler ve kapalı kapılar arkasında faşizm semirirken, iç ve dış savaş ihaleleri verilirken, Laiklik  kömür çuvallarına sığdırılırken, bankalar  hortumlanırken, işkenceler ve  etnik zulüm devam ederken  mevcut amele sınıfı ne yapıyordu!

Şimdi ne yapıyor?

Dünyanın yarısında savaşlar, kıyımlar, ölümler ve yarım parçasını yollarda bırakarak göç eden mazlum halklar adına ne yapıyor!

Faşizm semirmiş… Savaş, komşudan evimize sıçramış, çocuklar dolmuşta tecavüze uğramış, ayakkabı kutuları vesaire vesaire, saraylar ve geri zekalı bir muhalefetin ortasında hayatı sorgulaması ve üretimden gelen gücünü ortaya koyup hop ne oluyor ya! diyecek ve gerekirse günlerce aylarca yollara çıkıp kendi maaşına zam değil, halkların kardeşliği konusunda tavır koyacak ve barış bloğunu oluşturup tavrını ve yumruğunu masaya, yollara, alanlara vurması gerekirken (!)…

 Komşu mahallenin kırık sandalyeli meyhanesinde iki tekten sonra iktidara veya hayata küfür etmenin dışında dişe dokunur hiçbir söyleminin olmadığıdır. Görülen malzeme; ölü bir sınıfın kendi mezarını yine kendi çaldığı yoksulluk edebiyatı marşıyla geçmişine ve tarihsel misyonluğuna ihanet ederek günü kurtarmasıdır.

Artık Tanrı’nın ve Peygamber’in bile uğramadığı lanetli çocuklar gibi kendi gettosunda ve yalnızca kendi arabesk müziğini çalarak eğlendiğini sanan zavallı bir güruhtan farkları yoktur. Kendi sarı dünyalarında yalnızca fazladan bir bira içebilmek adına yaptıkları direnişin de pek inandırıcılığı kalmadı. Kapitalizmle, paranın ve makinenin sahibi ile karanlık odalarda poker oynayan temsilcilerini sözde büyük meclise taşımaktan başka işlevleri de kalmamıştır.

Eğitim… Ne eğitimi ise!  İşgal ettikleri ve yalnızca zamanı öldürmek adına kullandıkları lokal, misafirhane, eğitim kampları gibi sosyal tesisleri işgal edebilen ve kendi zamanları ile ölen bu amele sınıfının ivedi olarak bağımlılığını ilan etmesini, iktidara ve sermaye ye biat etmesini bekliyorum.

Hiç değilse dürüstçe ve onurluca bunu yapmaları bile soylu atalarını rahatlatacaktır. Kendi konumsal teslimiyetlerini ve asla çıkamayacakları bataklıkta kalmak adına yalakalık yapmalarının dürüstçe kabullenilmesinin bile erdem olduğunu bildiklerinde, yani, konumlarını, nerede ve kim olduklarını, geçmişlerini ve atalarını bilmeleri ve buna rağmen sarı suskunluklarını bilinçli olarak sürdürmelerini dürüstçe kabullenmeleri bile bir erdemdir.

Hey amele sınıfı… Hiç değilse dürüst ol… İktidara ve sermayeye biat ettiğinizi ilan edin.

1 Mayıs bir aydınlanma, faşizme karşı bir direniş, özgürlüklere kol kola yürüme hareketidir… Bu nedenle bayram, seyran olarak kutlamaktan vaz geçin. Siz kuru dal altında, köprü altı şarabınızla ve kıçınızı kaldırmadan vatanı kurtarma pikniğinizle idare edin. Hayat ensenize vurdukça, “amentu” deyin. Çocuklarınız kolej yollarını süpürsün. Eşleriniz asansörlü villaların temizliğine gitsin. Siz meyhanede dökülen dişlerinizi sayın. Atalarınızın adını anmayın. Geçmişteki milyonların yürüyüşünü unutan kardeşlerinizle papaz kaçtı oynayın.

Allah aşkına, fotoğraf çekilirken küflü dişlerinizi, kopmuş düğmelerinizi ve laf olsun taktığınız baretlerinizi göstermeyin. Yeraltında ve yerüstünde karınca gibi ölen arkadaşlarınızın arkasına saklanmayın… Susun… Ölün… Sürünün… Biat edin…

Ve yalnızca şunu unutmayın. Geçmişin, Türkiye İşçi Sınıfının hayaleti bile sizi ve biat ettiğiniz zavallı müşriklerinizi silmeye ve tarihin çöplüğüne atmaya yeter. Benden söylemesi… Sonra Ümit abi, yahu bizi niye uyarmadın demeyin….

Amele Sınıfına El Fatiha
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan