2

Aşktan Sonra Hüzün


  • Oluşturulma Tarihi : 05.11.2016 07:46
  • Güncelleme Tarihi :

Seni sevdim Madrina. Doğumumla başlayan yangınların ilk kıvılcımını gözlerinden almıştım Madrina. Sonra saçlarının, ekin sonrası dağınıklığı ve ellerinin sıcaklığı rüyalarıma. Kutsal bir sayfadan çıkıp gelen bir rüyaydın yoksulluğuma. Açlığımı örten umutlarımın ateşi hep seni taşıdı geleceğimin mevsimlerine. Çocuktun ve hep ordaydın Madrina…

Bu kent seninle çiçeklerin en güzeli, seninle uykusuz bütün şiirlerin içinden çıkıp gelen özlemdi, Madrina. Birbirinin kanatlarına yaslanarak büyüyen kuşların son kanat çırpınışlarını yüreklerine taşıyan çocuklardık. Kim gitti Madrina? Sen mi gittin, ben mi kaldım! Ben mi gittim sen mi kaldın aşkımızın hüzün masallarına? Ayrılık ateşinin köprüleri şimdi sürekli tırmanıyor ruhuma. Seni görmeliyim, seni sarmalıyım, seni öpmeliyim ve sonra ölmeliyim Madrina…

Ah… Gitmemeliydim… Gitmemeliydin Madrina.

Kaşlarınla örttüğün hüznün yangınını, bakışlarındaki yoksulluğun bulutlarını silmeliyim. Ve dönüp gelmeliyim, umutlarımın sende kalan yarınlarına…

Gittim. Sen kaldın çöllerinde hayatın. Gittin ben kaldım yangınında uzayan yolların. Geçmeyen zamanın, günlerin yıl karanlığında susamış çölün kum tanesindeki hayatın.

Büyük şehirdeyim Madrina. Ruhsuz ve büyük binaların tepesinden düşüyorum. Her gün trenlerin çığlığında koşturuyorum. Sen yoksun Madrina… Gün aynı mavi sabahlarda / güneş aynı kanatlarda yüreğimin / dalga dalga esmer bulutlar / kanımın bayrak dönemeçlerinde / yaşamın değişim rüzgarıdır yüzümü okşayan / bir sanayi şehridir / delirmiş saçlarımın rengi / çelik sırmalı portrelerde parlayan.../

Kaçkın yıldızlar ağarır yürüyüşlerde Madrina…/ içtiğim, doğumun renksiz soluğu / dökülmüş saçları uzak ellerin / bir ordu yanımda her dilden silahsız / geçer, yapay sislerin ışığı / gölgelerde soluk ülkeler ve hüzün / ayakta bacaların bir hayalet resmidir… İçindeydim ve sen görmedin Madrina…

Soyundu kapılarda sevda / her acıdan iklim tutuştu sevgi / dudaklar aralandı /türküler karıştı, binlerce lokomotif / yeryüzü çelik / yeryüzü baca... Sen Yoksun Madrina. Çıldırır balık ağları / çıldırır gürültünün borular nehri / çıldırır kuş gömütlerinin çiçeksiz elleri / her tuğlası bir sınır / sessiz duvar gövdelerin botlarında…

Kuşanmış atların koşuşu madde / dizilir yeniden elektron dört nala şahlanmış / derin bir off... Bin boru kaynar... / döllenir kapkara akıntının çocuğu / beyazlar yükselir kör rıhtımında vücudun / dumanlanır maviler konuğu / gülüşün incesinde umut / örtülür aydınlıklar / örtülür güvercin çığlığı / yürüyüş temposu unutulmuş aşkların / el ayak bacak ve kafa / sarı esmer ve kara / yaşam teslim alınmıştır / emek çelik kuytularda. Sen yoksun Madrina.

Sana ulaşmanın gecelerini dizdim rüyalarıma, gözlerini fener yaptım karanlık gökyüzünden. Ellerini yastığı yüzümün ve hep seni öptüm saçların dağınıklığında hayatım. Seni özledim, gel rüyalarıma. Sarıl bana, derin kuyularda Yusuf ve gökyüzüne düşen bütün masalların dağıtılan kanatlarında.

Bu gece hasreti doldu memleketimin. Her yanım bir filiz, her bakışım bir tohum, yüreğim derince toprak... Ahh sana ve ülkeme özlemim... Madrina... Uykuya dalmıştır bu saatlerde Fırat. Akıntısı sessizdir bilirim Madrina... Gök yıldızlarla sere serpe, kumrular sevişirken iki dalda ve sen uyurken ve sen rüyanda saçlarında ekin toplarken iki tren bir araba uzağımda vatanım…

Ayaz esiyor bu gece Madrina… Paris sarı kürk giyme çabasında… Bir kara sevda yansısı yol, matem geçidinde ağır, ışıkları donuk arabalar… Hiçbiri bizim değildi Madrina... Hiç biri bizim değildi. Ama rüzgar, bizim dağlardan gelme ve soğuk senin yokluğundur Madrina... Yangınları süpürüp de geliyor hasretin. Ve ondandır bu gecenin bu saatinde içimde özlemi gözlerinin…

Bildiğim bütün çiçek renkleri elbiselerinde işlenmiş, Anadolu’m göç halindedir Madrina… Gelen kim, giden kim, bu yolların kaç mevsimi değişti. İhanet etmeyen ne gökyüzü, ne deniz ne toprak. İhanet etmeyen bir umut ve bir şiir kaldı Madrina... Bir de ellerim, bir de gözlerin Madrina…

Yağmayan yağmur, esmeyen rüzgâr, doğmayan güneş. Büyük bir giz, boğuluyorum Madrina...

Sensizliğin ağırlığı yüreğimde dağlar yaslandı. Özlemim cehennem ateşinden bir parça ve yokluğun kanatları koparılan bir kelebeğin çırpınışıdır aslında. Ölümdür Madrina… Ölümün diğer adıdır yokluğun, yangın ve karanlık bir dehlizden düşmektir... Derinliğin uçsuz bucaksız ruhumu sarmasıdır kör ve sağır ve kendini anlatamayan duygularıma… Su ol dudaklarıma Madrina... Bulut ol dağlarıma, koku ol özlemime ve sarıl çocukluğumun uykusuz kollarıma...

Sen yoksun Madrina... Yürüyorum kendime Madrina…

Atalarımdan kalma ağır atların izlerinde yağmur yağıyor… Üşüyorum, yüreğim zindan... Beton duvarlara yaslandım ve türkü mırıldandım umutlarıma Madrina... Biliyorum, biliyorsun hüznün yağmura dönüştüğünü, ıslandım… Bir kedi bir insan baktılar, yeryüzü aşksız ve yeryüzü gardiyan…

Seni düşündüm Madrina… Yaslanıp kilise duvarlarına havariler tespih çeker peygamber aşkına… Gong çalar, striptiz başlar yeryüzünün ayrılık vakti… Gong çalar okunur ihtilal bildirisi…

Ah... Sen yoksun Madrina…

Çocuk değildik, büyümüş hiç değil, oyunlarda uzamış bakışlarımızdı özlemin saatlerinde... Kokusunu ve ellerini alıp kaçardım çocukluğuma... Utangaç bakardık perde arkasından ve dokunurken ellerimiz birbirine. Düşerdi paramparça bakışların, düşerdi şarap kokusu ve yarım kalan aşkların. Çocuk değildin, çocuk değildim Madrina, büyümüş hiç değil düşerken ayrılığın çıplak dudaklarına…

Sonra unutuldu bir şiir… Sonra bir aşk eskidi tutanaklarda. Yangınlar başladı, yalnızlığımızı çaldı her gece akrep. Yangınlar büyüdü Madrina... Yangın ve kül… Hırçın çocuklar kaldı bu aşkın birbirimizden uzak anılarında... Senin olmayan, benim olmayan çocukların masallarında…

Aşktan Sonra Hüzün
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan